“SORUMLULUĞUMUZ ÇOK AĞIR!” (III)

Sohbetimize geçmeden önce..

Malunuz üzre..

Bu akşam Berat Kandili…

Ramazan-ı Şerif'i müjdeleyen bir gece..

İdrak edeceğiz…

Bu münasebetle mübarek Berat Kandili'nizi tebrik ediyorum.

Ve bu hayırlı gecenin; barışü, kardeşliğe, İslam birlikteliğine sevgi ve muhabete vesile olmasını temenni ediyorum…

***

Evet, sevgili okurlar.

“SORUMLULUĞUMUZ ÇOK AĞIR” başlıklı yazı serimiz, okurlarımız tarafından çok büyük önemle karşılanmış ve 45-50 bin arasında okuyucu potansiyeline ulaşmıştır…

Gerçekten sorumluluğumuzu ülke olarak devletiyle, milletiyle, askeriyle, siviliyle, doğulusuyla, batılısıyla herkes hissetmelidir…

Bu sorumluluğu taşımalıdır ve kalbi derinliklerine yerleştirmelidir.

Zira artık millet, bir İslam ümmeti olarak uyanmalıdır.

Dün neydik, bugün neyiz?

Dün neredeydik, bugün nerelerdeyiz?

Batı dünyası yıllardan beri bizi kandırıyor…

Batı birliği üyeliğine bile tenezzül etmiyorlar…

Ne yazık ki, gaflet ve dalalet içerisinde İslam’dan ve imandan nasibini almayan nice siyasetçilerimiz, politikacılarımız, entrikalı oyunlarla milletin hasbelkader oylarını alıp, TBMM’ne kadar gitmişler ise de; hep devşirme anlayışına sahip çıkmışlardır..

Ki nice Cumhurbaşkanları, Başbakan ve diyebiliriz ki Meclis Başkanları olmuşlar…

Ama zerre-i miskal, milletine ve ülkesine, İslam'i değerlerine sahip çıkmakmıştır…

Günü doldurmanın, rantı temin etmenin, hesabını güdmüşlerdir..

Ondandır ki, yıllır yılıdır Türkiye bir türlü iki yakasını bir araya getirememiştir..

Kendini, şiddetten, terörden, kan ve gözyaşından arındıramamıştır...

İster muhalefet olsun, ister iktidarlar olsun…

Maalesef kimse Erdoğan’dan başka hiç kimse Avrupa Birliği’ne meydan okumamıştır…

Kemal-i iştiyakla kapıkulu gibi Avrupa’nın kapılarında bu milleti bekletmiştir.

Sömürülen ülke konumuna sokulmuştur...

Bu NATO’ymuş, bu AB’ymiş, bu BM’ymiş…

Her ne ise…

Hiç ama hiçbirisinde zerre kadar samimi bir hava bulunmamıştır.

Hep aldatmaca ve ihanetlikler vaki olmuştur.

Zaten haçlı emperyalist batı dünyasının adetleri de budur ve karakterleri gereği bunu yapıyorlar.

Ama kime diyoruz?

Bu milletin oylarıyla muvaffakatıyla hasbelkader bir yerlere gelmiş siyasilerimiz olmuşsa da!...

Ama ne yazık ki milli iradeyi hakkıyla temsil edememişlerdir…

Milletin istediği paralelde düşünmemişler ve adım atamamışlardır.

İllaki son 15 yıl içerisinde Erdoğan ve ekibi hariç.

Erdoğan hala da canhiraşane çok büyük samimiyetle Avrupa’ya meydan okuyor, AB’ye karşı dik duruyor ve “minnetiniz dağ başına” dercesine, onları oldukça küçültüyor, hiç önem vermiyor…

İki yüzlülüklerini her fırsatta yüzlerine vuruyor…

Erdoğan BM’yi gerçekten aşağılıyor ve buna müstahaktırlar.

Çünkü samimi değiller.

Yıllardan beri içimize ihraç etmiş oldukları ve aynı zamanda birer tahrip kalıbı durumunda olan ahlak dışı, İslam’ın tanımadığı, önemsemediği birçok kirli şeylerine meşruiyet kazandırmıştırlardır…

Ki Milli Eğitim camiamız onlarla donatılmıştır.

Siyasetimizi onlarla biçimlendirmişlerdir.

İslam’ın 8 ana faktörünü yasaklamıştır.

Yalnız yasaklamakla kalmamış, bu ceraim diye adlandırarak, onları işleyen her kim olursa olsun, onu hudud-u şeriye dahilinde cezalandırmaya tabi tutmuştur.

Ama ne yazık ki cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek…

“Gah nalına, gah mıhına” misaliyle yola çıkarsak…

Böylesine sırkat gibi, soygun gibi mezalimleri yağdırmak, katl, öyle bir katl ki kasası icap eden katle bile geçit vermişlerdir.

Yani öldürme suçuna nerdeyse geçit vermişlerdir...

Oysaki İslam şeriatı, toplumun meşru kıldığı şeyleri sayarak, topluma yaptırmayı düşünmüştür.

Ama şeriatın kendi bağrında barındırmadığı suç sistemlerinin içimize ihraç ettiği şeyleri tamamıyla yasaklamıştır.

İşte buyurun hudud-u samaniye denilen 8 tane fiilin yapılması, haddi şer’iyye gerektiriyor manasıyla hüküm kılmıştır ve yasaklamıştır.

Bunlardan herhangi birisini yaparsa, şeriatın hüküm olarak bildiği suçlar ne ise onlardır ve yasaklanmıştır.

Ama mevcut rejim ve sistem bunları meşru kılmıştır.

İşte bakın ne kadar çelişkili bur durum…

Ne yaman bir çelişki.

Bakınız, zina, zinaya yönelik yapılan iftira, sarhoş edici şeyleri içme, hırsızlık, yol kesme, zulmetme, riddet ve katl gibi her şeye haddini bildirmiş ve gerektiği şeyde kısas olarak tanımlamıştır.

Hani diyoruz ya “Kısasa kısas”, aynı bu minval üzere.

İşte tüm bunlar, bizim inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce Kitabımız, hepsini yasaklamıştır…

Ki yasaklaması gereken önemli faktörlerdir.

Çünkü toplumun temelinden ahlakını bozup, toplumu vahşi, intikamcı bir potansiyel hale getirmek için, emperyalist haçlı anlayışlar içimize ihraç etmiş ve sahip çıkmıştır.

Ama diğer insanların, yani kanun koyucular tarafından yukarıda saydıklarımızın hepsine meşruiyet verilmiştir, yasaklama getirilmemiştir.

İşte bakın, fark burada.

Evet, Allah’ın ve Resulü’nün yasakladığı şeylere, eğer kul, yani mevcut yönetimler Batı adına kendi varlığını gösterirlerse ve meşruiyet kazandırırsa ve millet de bunlara karşı ses çıkarmayıp tam tersine şeraitle iş görürse büyük bir mesuliyetten kendini kurtaramayacak bir mesuliyet haline gelir …

Ki bırakın Müslüman olmayı, herhangi bir yaklaşım göstermesi bile ve İslam’ın emir ve hükümlerinin ortadan kaldırılmasıyla mutlak bir riddet getirir ve irtidat getirir…

Allah korusun, dinden çıkma unsuru yaşattırır.

En derin saygı ve sevgilerimle.