“ÜÇ MAYMUNU OYNAYAN DÜNYA” (!) (III)
Evet, sevgili okurlar.
Bilinen mevcut dünya gerçekten üç maymunu oynuyor.
“Görmüyorum, duymuyorum, bilmiyorum” demekle yetinen
sözüm ona demokrat bir dünya!
İnsan temel hak ve özgürlüğüne sahip çıkıp(!), hiç
kimseye geçit vermeyen bu dünyanın yaptığı tek bir şey var; o da toplumlar
arasındaki mevcut dengesizliği körüklemektir.
Kargaşa yaratmak, rant temin etmek, yağmalamak,
sömürebilmek.
Yani, emperyalizmi, sosyalizmi ve komünizmi yaşatabilmek.
Yeryüzünde milletler arasındaki yürürlükte olan bu olgu,
“Üç maymunu oynayan dünyayı” her alanda ele veriyor.
Bu yetmiyormuş gibi Türkiye’de yüzyıldan beri oluşa gelen
ve tamamıyla kökü dışarıya bağlı olan cumhuriyetçilik rengiyle renklenmek
isteyen, oysaki hiç cumhuriyetle alakası olmayan bir siyaset arenası ve bu
siyaset arenasının öncülüğünü de yapan CHP..
Hiç kuşkusuz ki, onun yandaşı olan iki ırkçı parti daha
var..
Bunlar, gâh Kemalist anlayışıyla yola çıkıyor, gâh laikçi
anlayışıyla yola çıkıyor, gâh ırkçılık anlayışıyla yola çıkıyor, gâh
cumhuriyetçilik anlayışıyla, sözde vatanperverlik savunucuları olarak nara
atıyorlar?
Her seçim sathı maillerinde "bu maskeleri"
kullanarak yola çıkıyorlar ve nefes nefese çalışıyorlar.
***
Toplum olarak, hem de inanan bir toplum olarak bu
yapılanmaya karşı artık uyanmalıyız!
Dirilmeliyiz ve meşru zeminde onlara karşı direnmeliyiz.
Ki bu tağuti, sözde demokrat geçinen putçuluk anlayışını
yenebilelim.
Bunlara aldanmamalıyız.
Hele hele Kemalizm putçuluğu olunca daha tehlikeli olur.
Zira “Denenmiş, denenmez” kaidesince yüzyıldan beri
mevcut yürürlükte olan rejim, sistem, düzen, tümüyle Kemalizm’e dayanmaktadır.
Ve bu yapı yıllardan beri; milletin başını hep belaya
sokmuştur.
Kan, gözyaşları, kavga ve kargaşa, terör, iktisadi ve
ekonomiksel sıkıntılara sebep olmuştur.
İşte son aylardaki yaşanan terör ve şiddet olayları.
Bölgemizde; sosyal ve iktisadi hayat şuan durmuş noktada.
Ticaret yapan iş çevreleri, her gün biraz daha büyük ekonomiksel
sıkıntılarla karşı karşıya.
Bunun sebebi mucibesi de özellikle 7 Haziran’dan günümüze
dek yapılan acımasızca terör olayları.
Masum insanların dökülen kanları…
Vatani görevini yapan gencecik asker ve polisin
acımasızca kanının heder edilmesi…
Her gün bol miktarda şehit cenazelerinin baba ocaklarına
gönderilmesi…
Baba ocaklarına düşen kor ateşin yarattığı acı…
Ve yıkılan nice aileler, sönen nice ocaklar, dul kalan
gencecik kadınlar ve yetim kalan nice yavrular.
Doğusuyla, Batısıyla, Kürdüyle, Türküyle yaratılmak
istenilen "kamplaşma!"
Bakınız, son yaşadıklarımız!
Daha hiç seçim olmadan, dış mihrakların gammazlığıyla
beynelmilel özellikle Amerika’nın Chicago merkezindeki Mason ve Siyonist İsrail
orijinli direktiflerin paralelinde; Güneydoğu kan gölüne çevrildi…
Her ne ise hali âlem meydanda…
Bu itibarla diyoruz ki...
Artık bu millet; Doğusuyla, Batısıyla, Türküyle,
Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, bölgecilik veya ırkçılık damarına kapılmadan
mutlak surette bu batıl yanlış inançlara hizmet yapan siyasi odaklara prim
vermemeleri gerekir.
İnancımız gereği; her nerede olursa olsun, hangi siyasi
arenada oynanırsa oynansın, Allah ve Resulüne inanmayıp yüce Kur’an-ı Kerim’in
hükümlerini sıradan bir din kitabı olarak algılayıp “Zamanı geçmiş, 1400 sene
evvel Arap Yarımadası’nda ortaya çıkmış bir dinin artık süreci bitmiş” diye
zırvalayan bir siyasi partinin Doğu ve Güneydoğu halkı üzerinde sürdürdüğü
mezalim anlayışına “paydos” demeliyiz.
Zorba, kandırıcı, rolden role giren bir siyaset
anlayışına, şerefli Kürt milletinin inanç, örf, adet, gelenek ve görenek
değerlerine yakışmaz ki bunlara oy vermek.
Açık ve net olarak Marksist, Leninist, dine, imana
inanmayan ve halkın inancına da saygı göstermeyen bir anlayışa artık “dur”
denmelidir.
Yaklaşık üç sene evvel Fransa’da Ermeni kökenli bir
derginin Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatını karikatürize ederek
hakaretlerle dolu bir karikatürünü bir hafta evvel Diyarbakır’a getirip
Yenişehir Belediye Başkanlığı bünyesinde afişe ederek, kamuoyu nezdinde ifşa
etmesi, doğrusu inanan bir Kürt milletinin kanına dokunmalıdır.
Affedilecek bir durum değildir.
Bir Müslüman, zalimin yanında yer alarak maddi ve manevi
imkânlarıyla onu destekleyip güçlendirmeye kalktığı zaman, onun Müslümanlığı
“sözde” olmaktan başka bir değer taşımaz.
Kesinlikle İslam dininden çıkmış olur…
Evli ise nikâhın varlığına dahi halel gelebilir.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Bu nedenle yüce İslam Peygamberi Efendimiz (s.a.v), bir
Hadis-i Şerif’te mealen şöyle diyor;
“Küfre rıza göstermek küfür olduğu gibi, zalimin zulmüne
de yardım etmek, zulmün ta kendisidir”
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Yıllardan beri uzana gelen ister iktidarda olsun, ister
muhalefette olsun, tıpkı bugün Suriye’deki yaşantı gibi mezalim, dinsiz,
imansız bir sistemle bu ülkeyi kanlı bir ülke durumuna sokan anlayış, CHP
zihniyetidir.
Ve bu anlayış paralelindeki laisizmle, ırkçılıkla,
Kemalizm’le gününü gün eden siyasi oluşumlardır.
Hangi parti olursa olsun, kesinlikle oy verilmez,
desteklenmez ve semtlerinden dahi geçilmez.
Bunu derken, AK Parti’ye de yüzde yüz prim verme gibi bir
anlayışa sahip değiliz.
Zira AK Parti muhafazakâr Müslüman halkın inancı
paralelinde on üç seneden beri yaşaya gelmiş bir durumda iken, ne oldu da 7
Haziran’da ansızın aşağıya doğru düşmeye başladı.
Yetkililer ve devlet büyüklerinin de bunu artık göz ardı
etmemeleri lazım.
At bakışıyla olaylara bakmamaları gerekir.
Bakış açılarını geniş tutmaları lazım.
Rantiyeci, çıkarcı, şahsi çıkar ve geleceğinden başka hiç
bir şey düşünmeyen insanları, artık yavaş yavaş parti bünyesinden uzak
tutmaları lazım ki bu parti 2002 ruhuna dönebilsin.
Ve aynı potansiyel Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip
Erdoğan’ın misyonu doğrultusunda birbiriyle pekiştirilerek, aynı anlayışla yola
çıkmaları gerekir ki karşı tarafta bulunan düzenin düzenbazları, kanlı rejimin
sadık yaratıkları prim kazanmasın!
Aksi takdirde 1 Kasım bize göre ülkenin son şans
denemesidir…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da Türkiye’nin de
son şansıdır.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ise çok iyi niyetli bir insan,
sade ihlâslı, sadakatli ve inanmış bir devlet adamı olma hasebiyle, ona da bu
halkın güvenmesi gerekir.
Ve inanıyoruz ki bu devlet adamı, her ne kadar siyasetin
kilit ve püf noktalarına henüz tam vakıf olamamış, siyasi olayların üzerine
istediği şekilde gidemiyor ise de inanan bir bilim adamı olarak kendi milletine
karşı, toplumuna karşı, herhangi bir yanlış hareketin ondan gelebilecek
düşüncesinde değiliz.
Elinden geleni, büyük ihlâs ve çabayla gösterdiğine hiç
kimsenin şüphesi olmasın.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Yüzyıldan beri batıl, yanlış, ceberuti dayatmalarla bu
milletin başına bela olmuş putçuluk anlayışına sahip, hem de demokrasi ve
özgürlük adına yola çıktığını iddia eden bu siyaset provokatörlüğüne
aldanmayalım.
İyi düşünmeliyiz…
Çünkü yıllar yılıdır bu yapı, yüksek ahlakımızı ve yüksek
ahlakımızdan çıkan ve hayat-ı içtimaiye ye temas eden üstün seciye ve
karakterlerimizin bir kısmını bizden aldılar, terakkilerine medar ettiler.
Üzerine oturdular!
Bizim devlet ve millet olarak, ülke olarak,
imkânlarımızdan faydalandılar.
Hem de bizim oylarımızla.
Bizi ve gençliğimizi, aile hayatımızı, pis, rezil ve
meskenetli bir hayatla üstün ahlakımızı değiştirmeye çalıştılar.
Hala da “İktidara gelsek, İmam Hatip Okullarını
kapatacağız, Diyanet Teşkilatını kapatıyoruz, kıblemiz Kâbe değil, gezi
meydanıdır” diyen küfür yobazı durumunda olan siyaset bezirgânlarına artık
“paydos” demeliyiz.
Bizden aldıkları ahlak değerlerimize karşı verdikleri
fiyat, sefihane, kötü ahlak, gençliğimizi tümüyle olmasa bile önemli bölümünü
uyuşturucu, ahlak dışı bir hayat biçimiyle biçimlendirmeye çalıştılar ve hala
da çalışmaya devam ediyorlar.
Bizden aldıkları üstün ahlak seviyemiz ve milli
seciyelerimizle oynadılar.
Kur’andan uzaklaştırdılar, iman terbiyesinden yoksun
bıraktılar.
Buna rağmen, hala da bu millet ayaktadır, hem de dimdik
ayaktadır.
İnanıyoruz ki bu tür nameşru, dışarıdan ithal edilmiş
siyaset bezirgânlarına artık prim verilmeyecek.
Bazılarımızdaki dikkatsizlikten ve ecnebilerin zararlı
seciyelerini gayri ahlaki şeyleri almamızdan kuvvetli ve kutsi İslami
milliyetimizle beraber, herkes artık kendi nefsi demekle ve milletin menfaatini
düşünmemekle ve yalnız menfaat-i şahsiyesini düşünmekle, bir adam hükmüne sükût
ederek, ne yazık ki milletçe mağlubiyetimize neden olur.
Çok dikkat etmek gerekir.
Hürriyet-i şerriye; gerçek manada İslami bir özgürlüktür!
Bizim için Allah’tan gelen en büyük bir nimettir.
Aldanmayalım, aldatmayalım ve kirli tuzaklara düşmeyelim.
En derin saygı ve sevgilerimle.