“ÜÇ MAYMUNU OYNAYAN DÜNYA” (!) (IV)


Evet, sevgili okurlar.

Dün de aynı konulara değindiğimiz gibi bugün de demokrat geçinen bir dünyanın diktasından bahsedeceğiz.

Gerçekten, kulaklarını tıkayan "haçlı anlayış" ve "emperyalist siyon dünyası" küfürleri nokta-i nazarında büyük bir ittifak içerisindedirler.

“Büyük Ortadoğu Projesi”ni Yahudi sofrasına yem yapmak için, insanların kanına girmiş demokrat(!) bir dünya...

İslam dünyasının dağılmasına yönelik acımasızca çalışan bu zalim küfür dünyası, hakikatler karşısında gerçekten “Görmedim, Duymadım, Bilmiyorum” anlayışıyla, hareket ediyor.

Büyük maymun iştahıyla Ortadoğu üzerine gidiyor, hegemonyasını kuruyor ve mezalimine devam ediyor.

İslam dünyası ise ne yazık ki başsız, sahipsiz, ekonomisiz ve teknolojiden mahrum, yapayalnız!…

***

Çünkü bu kefere dünyasına karşı "yalnız" kaldığımız gibi; kendi kendisini de teslim etmiş durumdadır..

Şöyle ki..

Yer küresindeki İslam dünyasının hızla İslamiyet’ten uzaklaştığı hepimizin malumudur.

Allah’ın değişmeyen kanunları gereği olarak bilinmelidir ki; sözle İslamiyet olmadığı gibi “lafla pilav pişirilmez” misaliyle yola çıkarsak, kelime itibariyle faturasız bir kavramı kendimize mal edip Müslüman’ız diyoruz…

Elbette ki, “Müslüman’ım” demekle, iş bitmiyor.

Geçerliliği yok.

Keza “Müminim” demekle “Mümin” olunamaz.

İnandığımız yüce kitabımız Kur’anı Azim Şan’ın hükümleri ne ise kendimizde onları icra etmemiz gerekir.

Ki bunu yaptığımızda, uyguladığımızda, hayat içtimasına entegre ettiğimizde gerçek bir "mümin" olabiliriz.

İslamiyet’i…

Müslümanlığı işte o zaman "yaşamış" oluruz.

Aksi takdirde yüce kitab-ı mübini raflara bırakmakla veyahut süs niyetine kütüphanemize koymakla bir yere varamayız.

***

Evet, 620 senelik hükümranlığını kaybeden bir toplum, bundan sonra ne yapabilir ki?

Ümit Allah’tan kesilmez.

Akif’in dediği gibi;

“Yeniden Kur’ana sarılıp, Kur’anın etrafında kenetlenip, omuz omuza vererek, bir kafayla, bir nidayla haykırarak Kur’anı okumak, okutmak, hükümlerini kendi aramızda resmi yöntemlerle icra etmekle, şaha kalkabiliriz.

Aksi halde bugünkü yaşanmakta olan İslam dünyasının perişaniyeti, Allah korusun daha fazlasıyla yaşanabilir.

Maazallah…

Yeryüzünden Kur’an silindiği zaman kesinlikle insanlık dünyası da silinir.

Önce İslam dünyası silinir ki küfür haçlı dünyasına yem olmak üzere silinir.

Bakınız merhum Akif bu noktada şöyle diyor;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alır ilhamı

Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı”

Böyle olmayınca yani asır idrakini Kur’ana yönelik hazır tutmazsa, o idrak da gider, o insanlık da söner gider.

***

Bu paralelde Bediüzzaman Hazretleri de şöyle diyor;

“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’andır”

Kur’ansız bir ülke, başıboş bir ülkedir…

Ve yapacağı bir şey de yoktur.

Yapamaz da!

Küfür dünyasına itibar etmek, gaflettir…

Onların Euro’larına ve Dolarlarına kanıp da sahte tebessümleriyle kendimizi daha fazlasıyla onlara teslim ettirmekte delalettir.

Yürekli olmak gerek, dirayetli olmak gerek, izanlı olmak gerek.

***

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri “Tarihce-i Hayat” isimli kitabında şöyle diyor;

“Bir zaman İngiliz devleti İstanbul boğazının toplarını tahrip ve İstanbul’u istila ettiği hengâmede, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Angilikan Kilisesinin başpapazı tarafından meşihat-ı İslamiye’den dini 6 sual soruldu.

Ben de o zaman Dar’ul Hikmet-i İslamiye’nin azasıydım.

Bana dediler ki bir cevap sen ver.

Onlar 6 suale karşı 600 kelime ile cevap ver dediler.

Ben dedim ki:

‘600 kelime ile değil, 6 kelime ile de değil, hatta bir kelime ile değil, belki bir tükürük ile cevap veriyorum.

Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz.

Ayağını boğazımıza bastığı dakikada onun papazı mağrur bir şekilde üstümüze sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lazım geliyor o papazın.

Tükürün o ehl-i zulmün merhametsiz yüzüne, demiştim.

Zira gayret-i İslamiye de bunu gerektiriyor.

O olmazsa İslam ümmeti olarak yaşayamayacağız”

* * *

Üstat Bediüzzaman Hazretleri tüm İslam dünyasını uyardığı gibi özellikle ülke insanımızı da müthiş bir fesat, bozgunculuk ve dinsizlik komiteleri karşısında her daim uyarıyor.

Küfür dünyası, hem Türkiye’de hem de Âlem-i İslam’da müthiş faaliyetler yapıyor.

O dalalet ve zındıkanın en azgın devirlerinde Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri polis karakollarında daima nezaret ve tarassut altında ve böyle müthiş ve pek çok ağır şerait içerisindeydi.

Nemrutların, firavunların, şeddatların, yezidlerin yapamadığı zulümlerin enva-i şekli ne yazık ki Bediüzzaman Hazretlerine yapılıyordu.

Ve 25 sene böyle devam etti.

O zaman Âlem-i İslam maddeten fakirdi.

I. Dünya Savaşından yeni çıkmıştı.

Emperyalist müstevlilerin esaretinde bulunuyordu Türkiye.

Bütün fesat ve dinsizlik komiteleri hem Türkiye’de hem de Âlem-i İslam’da müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor ve hepsi de İslamiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı.

***

Gerçekten Risale-i Nur "asrısaadette İslam’ın cihadı, fetih anahtarları hükmünde olan Bedir, Uhud muhaberelerinin ehemmiyeti nevinden bir kıymeti ihtiva eden bir zamanın mahsulüdür ki vesile olduğu hizmet-i imaniye ve ifasında bulunduğu manevi cihad-ı diniye tarihte asrısaadetinden daha hiçbir zamanda görülmemiş bir zulmettedir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Yeni kurulan cumhursuz bir cumhuriyet, o İngiliz bozguncularının vatana ve millete muzur efkarlarını elbette terviç etmez (istemez) ve taraftar da olamaz.

Men etmek, cumhuriyet kanunlarının muktezası gereğidir.

Böylesine müfsit ve bozgunculara cumhuriyetin esaslı prensiplerine zıt zıddiyete giremez.

Hükümet-i cumhuriye bizim ile o fesat çıkaranlar arasında hükmünü alsın.

Hangisi zalim ise ve tecavüz ediyorsa o vakit hükmü versin ve hakimin noktasında hükmünü icra etsin.

Ama ne çare ki zulmü bu memleketin insanlarına aşılamak için, toplum büyük bir gaflet vadisinden yürütülüyor.

Kadir-i mutlak her şeyi görüyor, işitiyor ve ona göre hareket ediyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.