1924 MODEL BİR ANAYASANIN GEÇERLİLİĞİ!
Evet, sevgili okurlar.
Türkiye seçim sath-ı mailine oldukça yaklaşmaktadır.
Her gün biraz daha siyasi atmosfer havası yükseliyor,
zirvelere tırmanıyor.
Siyaset meydanı oldukça sinirleri geriyor ve gerdiriyor.
Siyasi partilerin hepsi birbiriyle adeta yarışarak
birlikte, iktidar partisine hücum etmektedir.
İktidar partisi ise seçim sath-ı maili nedeniyle, savunma
hattında kendini savunmaktadır.
Ama siyasi atmosfer, oldukça gergindir.
Allah ülkemizin sonunu hayreylesin.
Yıllardan beri neredeyse bir asır boyu yüz yıllık bir
süreç içerisinde kalkıp düşmekle, siyaset arenası Türkiye’yi bu seviyeye
getirdi.
1924 anayasası hiç kuşkusuz ki müstevli devletlerin
direktifi üzerine kurulmuş bir anayasadır.
Adeta bir darbe baskısıyla oluşagelen bir anayasa.
Lozan Zaferi (!) sonucunda kurulan bir cumhuriyet ve o
cumhuriyet paralelinde oluşan bir ihtilalci anayasası.
Yani İngilizlerin ve İtilaf devletlerinin Lozan’daki Lord Gürzon’un, İsmet İnönü’ye kabul ettirdiği bir anayasa ve cumhuriyet şekli...
* * *
Düşünün sevgili okurlar.
624 yıllık bir Osmanlı hilafet ve saltanat devleti kaşla
göz arasında yıkılıp yok oluyor.
Yerine kurdurulan bir cumhuriyet.
Hem de Lozan antlaşması paralelinde kurulan bir
cumhuriyet…
Gerçekten cumhurun arkasında durduğu bir cumhuriyet
midir?
Bu soru işaretiyle meydana gelen bir soru ve bu soruya
verilebilecek cevap, hiçbir zaman net olmamıştır ve bundan sonra ne derece net
olacağı tabii meçhulümüz.
Ama bu bir gerçektir ki kurulan bu cumhuriyet olağanüstü
kurulmuş bir cumhuriyet ki itilaf devletlerinin Osmanlıyı tarihten sildirmesi
sonucunda ittifakla kurulan bir cumhuriyet ki bugüne kadar bu cumhuriyet
anlayışı Türkiye’de bir arpa boyu kadar bir gelişme, iyileşme, iyileştirmeye
doğru bir adım atılmış değildir.
Zira arkasında cumhur yoktur.
Cumhura rağmen, cumhuriyet adını kullanarak oluşmuş bir
anayasa.
O günden bugüne kadar iç meselelerine dönük yapılan bir
devlet siyaseti.
Ne yazık ki hala da kan revan içerisinde devam ederken,
terör örgütleriyle karşı karşıyayken, bir türlü kendine sağlam bir zemin
arayışında bulunmamıştır.
Hep kavga, kan, gözyaşları, sen-ben davası, hakla batılın kavgası ile “Kimin eli kimin cebinde” belirsizliği içerisinde kıvranıp duran bir Türkiye ve bir arpa boyu kadar ilerlemeyen sözde bir cumhuriyet.
* * *
İşte bugün Türkiye’nin hali pür melali ortada…
Seçim sath-ı mailine girilen bir ortamda kavga var,
kargaşa var, antidemokratik uygulamalar var.
Bu itibarla diyoruz ki toplumu bu seviyeye getiren ve her
gün biraz daha kavga uçurumuna iten unsur nedir?
O unsurları arayıp teşhis etmemiz gerekirken, ne yazık ki
bir türlü bir arpa boyu kadar ilerleyemiyoruz ve yakalayamıyoruz.
Oysaki zaten uygulanmakta olan bir sistem oldukça açık ve
kendini ele veriyor.
Bayatlamış bir anayasa ve o anayasanın paralelindeki
antidemokratik yasama, yürütme ve yargı erklerinin varlığı Türkiye’yi bir türlü
demokratik bir zemine oturtturamadı.
Bunun açık seçik delili de; mevcut antidemokratik bir
seçim havası ve bu seçim havasının içinde bulunduğu Türkiye’nin vaziyeti ve
hali pür melalidir.
Siyasi partiler; atıp tutuyorlar, vurup tutuşturuyorlar.
Rasgele keyfi konuşmalar.
Antidemokratik görüntüler.
Halkın beklentileri dışında hukuk dışı zorbalıklar, yani
“ne desen var” kabilinden, “mevcut sistem Türkiye’yi nereye götürüyor?”
sorusundan kendini bir türlü arındıramıyor.
Tek kelimeyle diyebiliriz ki 1924 model Doğan araba artık
Türkiye piyasasında görülmüyor.
Görülse bile çok nadir ve işlemez durumda.
Hatta kullanan olursa bile gülünç duruma düşüyor, çünkü
artık tuhaflaşmış.
Zira oldukça yeni son model araçların piyasada revaç
bulduğu herkesin malumudur.
Bu demektir ki toplumun günlük sosyal ve ticari alandaki
yenilikleri daha fazla revaçta olur ve sahibine para kazandırır, gelecek temin
eder.
Ama ne yazık ki tam tersine, Türkiye’de siyasi
hayatımızdaki yasalar, yönetmelikler, uygulamalar, hatta hepsinin başını çeken
1924 model bir anayasanın mevcudiyeti söz konusudur
Sormazlar mı, beyler bu ne hal?
Eski 1924 model Doğan araba nasıl piyasada artık revaç
görmüyor, hatta alay konusu oluyor.
Ne oluyor da koskocaman 78 milyon bir toplumu ve yüzde
99’u Müslüman olan bir halkın, hala da 1924 model hukuksal geçerliliğini
yitirmiş bir anayasayla yönetiliyor Türkiye?
Evet, 1924 model bir anayasa mevcudiyeti ve o anayasa
paralelinde uygulanan kanunlar, yasalar, yönetmelikler ve yasama, yürütme ve
yargı erklerinin mevcudiyeti.
Ve Türkiye’nin genelinde antidemokratik, sistematik bir mezalim, ülkeyi nereye götürür acaba?
* * *
Üstat Bediüzzaman şöyle buyuruyor;
“Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”
Evet, değerli okurlar.
Gerçekten eski halle yeni bir Türkiye’yi idare etmek,
insanları oldukça güldürür.
Hala da 24 model piyasada varlığını yitirmiş bir araç
gibi 1924 model bir anayasanın mevcudiyeti nerede ise 90 yıllık bir anayasa.
Bir yasama, yürütme ve yargı hükümranlığı ve tümüyle de
demokratik hukukun üstünlüğünü kaybetmiş yasalar manzumesi.
Artık dünya kamuoyu nezdinde dahi gerek mana aleminde
olsun, gerek görünen görüntüler olsun, herkes pür dikkatle bizi seyrediyor.
Türkiye’yi temaşa ediyor ve dost görünüp de düşman olan
bıyık altından gülüyor, dost olanlar da zaten üzülüyor.
Büyük bir burukluk içerisinde her an için 1960’lı
ihtilallere doğru teşebbüsler, girişimler ve kışkırtmalar.
Mevcut iktidar partisi ise büyük bir keyfilik içerisinde
gününü gün edercesine, vurdumduymazlıklar içerisinde, kendini her gün biraz
daha bünyelerinde taşıdıkları yanlış insanların hegemonyasından bir türlü
kurtaramıyor.
Gizliden gizliye devletin bünyesine, sarayına
sızdırılmış, ne idüğü belirsiz insanlar, ne yazık ki devlet büyüklerinin
yanında poz veriyor.
Ve kendilerini hep şirin, tatlı ve lekesiz birer insan
olarak gösteriyorlar.
Ama heyhat!
Hiç de öyle değildir.
Tam tersine halkın yüzde 52 oyunu vermiş olduğu devlet
büyüklerine karşı beslenen sevgi, yavaş yavaş geri tepmeye yönelik görüntü
veriyor.
İşte biz buna gerçekten bağrı yanık, ülkesini seven,
bağrına basan insanlar olarak üzülüyoruz.
Ve Türkiye’de bu seçim sath-ı mailine girmesiyle hiç iç
açıcı olmayan görüntüler gözükmektedir.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Dua etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
Kimseye akıl ve fikir verecek durumda da değiliz.
İnanın, düğün halayı içerisine giren ve oyun oynayan
insanlar, kendini pek görmüyor da dışarıdan onları seyreden, onların güzel
veyahut kötü oynadıklarını daha net görüyorlar.
En derin saygı ve sevgilerimle.