20. YÜZYIL’DAKİ LAİKLİĞİN VERDİĞİ ZEHİRLİ BAL!(II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün de aynı bu köşede sizinle paylaşmak istediğim, memleketimizin ana meselelerinin başını çeken ve adeta sorunlar yumağı haline gelen ana unsur; mevcut Laik düzendir, Kemalizimdir ve ittihatçılardan uzanagelen düzenin ta kendisidir.

Pek tabi ki aynı düzeni uygulayan iktidar ve muhalefet de sütten çıkmış ak kaşık değildir..

Eğer bugün ülke çapında terörün varlığı söz konusuysa ki öyledir.

TSK’nın Mehmetçiklerine hain tuzaklar kuruluyorsa…

Yeraltından mayınları patlatıp, 16 Mehmetçik şehit ediliyorsa.

Keza Iğdır’da aynı biçimde mayın tuzağı kuruluyorsa..

Ve bu tuzak, asfalta gizli döşenen uzaktan kumandalı mayını patlatmakla kuruluyorsa..

Bu tuzakta; 13 tane polis şehit ediliyorsa…

Şu üç ay içerisinde 100'ün üzerinde Mehmetçik, Polis ve diğer sivil masum insanların hayatlarına son veriliyorsa…

Ve düzenin uygulayıcıları tarafından yasal çerçeveler içerisinde, teröriste hak ettiği şamar atılmıyorsa veya atılıyorsa da kökenine inemiyorsa suç ve kabahat kimde aranmalıdır acaba?

 

***

 

 

Evet, laik düzen her haramı helalleştirerek meşru kılmaktadır..

Başta sarhoş edici içkiler, zina, fuhuş gibi iğrenç, yüz kızartıcı kötü şeyler..

Hepsine ne yazık ki; meşruiyet veriliyorsa…

Yüce İslam dininin temel kural ve kaideleri de yüzyıl boyunca yasaklanıyorsa…

Dahası…

Eğer TBMM’nin içinden yani çoğulcu demokratik parlamenter sisteminin içinden açık ve alenen terör odaklarıyla, teröristler savunuluyorsa…

Onlar için muhalefetin resmi ağzıyla mücadele veriliyorsa…

Ve aynı o muhalefetin yaptığı yanında kar kalıyorsa…

Vay bu memleketin haline!

Bu memleket nereye gidiyor acaba?

 

* * *

 

Ülkemiz bugün içine girmiş olduğu girdapta, boğucu ve öldürücü bir tehlikeyle karşı karşıyadır.

Olaylar vahim!..

Tabiri caizse “Tavşana kaç, tazıya tut” misali; akla ziyan olaylar karşımıza çıkıyor.

İnsanlar tarafından konulan ve kurulan bir düzenin adı demokrasi ise…

Ve o demokrasinin de ana ilkeleri "Laiklik ve Kemalizm" ise…

O laiklik vasıtasıyla oluşturulan hukuk ve yargı kendine munhasır uygulanıyorsa…

Netice olarak da suç ve suçlular çoğalarak, önlenemeyecek duruma gelinir…

Hal-i alem ortada..

Zira caydırıcı hukuk unsurları uygulanmayan bir toplum, kendini ne suçlardan ne de suçlulardan arındıramaz.

Ve akıbeti de netice itibariyle Bizans akıbetine dönüşebilir?

Meşhur Bizans oyunları diyorlar ya; İşte o Bizans oyunları ortaçağda uygulanıyordu.

Adalet ve hukuk güçlüden yana işliyordu.

Mazlum ve güçsüz daima ezilmeye ve yok olmaya mahkûm ediliyordu.

Onun için "Bizans oyunu" deniliyor...

Engizisyon işkence mahkemeleri bundan dolayı kurulmuştu.

Ama bugün o devletlerin akıbeti, tarihin derin sayfalarına girmiş ve “Ke en lem yekûn” olup gitmiştir.

Eğer benim devletim, benim otoritem Anayasal hukuk (!) çerçevesinde terörle mücadele ediyorsa ve bu sayede başta Asker ve Polis olmak üzere Onbinlerce masum insanın kanı dökülüyorsa, buna rağmen anayasal hukuku (!) himayesine alınan, terör odaklarını koruyan ve kollayan partiler meclise giriyorsa, devletin bütçesinden harcamayı alıyorsa, bu millet derdini kime anlatacak acaba?

 

* * *

 

Bakınız, sevgili dostlar.

Yıllardan beri sözüm ona yasa ve anayasa hükümleri doğrultusunda meşru seçim yasası paralelinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun birçok il ve ilçeleri, belediye başkanları, terörü savunan HDP’lidir.

Eğer bu belediyelerin kepçeleriyle, silindirleriyle polise karşı hendekler kazılıyorsa ve devlet de buna ses çıkarmıyorsa suç ve suçluyu nerede aramak lazım?

Keza Güneydoğu Anadolu’daki şehirlerarası karayollarının bazı yerlerinde asfaltın dibine mayın konuluyorsa, sonradan patlatılıyorsa ve devletin istihbaratı, görevli güçleri bunu görmüyorsa…

Veyahut bakanlıklar tarafından, kendini iktidar partisinden yana hatta Başbakanlık ve bazı Bakanlıkların yanlısı olarak gösteren insanların direktifiyle Karayolları ihaleleri adreslere teslim edilip, sıfır kırımlarla alınıyorsa…

Bu millet derdini kime anlatsın?

 

* * *

 

Evet, sevgili okurlar.

Başınızı fazla ağrıtmayalım.

Gerçekten bu milletin yarası derindir.

Allah, şuurlu, bilgili, sadakatle görevini yapan ihlâslı devlet adamlarını bize nasip etsin.

Müslüman kılıklı dönme kozmopolit insanların şerrinden de bu ülkeyi korusun.

Sohbetimize son vermeden önce sizi “Gafir” suresinin 82, 83, 84 ve 85. ayetleriyle baş başa bırakıp, yazımıza son verelim.

82- “Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Fakat kazanmakta oldukları şeyler onlara bir fayda vermemişti”

83- “Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.

84- “Azabımızı gördükleri zaman, “Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler”

85- “Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar.