29 MAYIS KONSTANTİNİYYE’NİN FETHİ!? (II)

Sevgili okurlar..

Söze dünden devamla “nerde kalmıştık” diyerek başlıyoruz.. Ki yazı başlığımız yerini koruyor…

Konstantiniyye…

Yani İstanbul..

Nam-ı diğer, İslambul..

Açılımı ise; “İslam’ın bol olduğu yer…”

Haçlı emperyalizmin, Doğu Roma İmparatorluğunun yıllar yılı işgali altında olan Konstantiniyye’yi, Osmanlı evlatlarından 21 yaşındaki, Fatih Sultan Mehmet Han fetih ediyor…

Bizans İmparatorluğunu mağlup ediyor…

Ve İslam bayrağını Konstantiniyye’nin surlarında dalgalandırıyor…

O bayrak ki, al kırmızı rengini şühedaların kanından, ay yıldızını da, kana yansıyan gökyüzünden alıyor…

İ-ila-yı kelimetullah uğruna İslam ordusunun kahraman erleri fütuhatı gerçekleştiriyor.

Ki bu fütuhat yeryüzüne yayıldı…

İslam’ın “Allahû Ekber” nidaları Avrupa’nın ortalarına kadar yankılandı…

Adriyatik Denizinden Çin Seddine kadar…

O yükselen nida-i ilahi, insanlığa bir kurtuluş çaresi ve reçetesi oldu…

Yeryüzünde yepyeni bir çağ açtı…

Sahabe-i kiram da 639 yılında Bizans İmparatorluğunun elinden Diyarbakır’ı aldı…

Surlarını zorlayarak, içeri girdi…

Ve bu fetihle, İslam bayrağını surların üzerine dikti…

Diyarbakır’ın fethi, İslam’ın Anadolu’ya yayılmasında ilk pencere oldu..

“Allahû Ekber” nidalarıyla İslam Anadolu’ya, Azerbaycan’a, Kafkasya’ya kadar yerleşip, genişledi, büyüdü…

Bu fetihten 814 yıl sonra da Konstantiniyye fethedildi..

Bugün, İstanbul’un 569. yılının fütuhatını milletçe kutluyoruz.

İnanan bir toplum olarak, ruhi ve kalbi derinliklerde bu fetihleri, bayraklaştırarak anıyoruz.

Bunu inanan 84 milyon insan her ne kadar yapıyorsa da ne var ki, heyhat demekle yetiniyoruz.

Neden mi?

Zira o fetih ruhu, o i-ila-yı kelimetullahın gerçek anlamı, başta Türkiye dâhil olmak üzere İslam dünyasındaki varlığı, ne hazindir ki söz konusu değil…

Fiilen yaşanmıyor..

Terk-i diyar edilmiş bir haleti ruhiyenin içerisinde; batıla ve batıya odaklanıp gidiliyor…

İşte, Haremeyn-i Şerifeyn’i bünyesinde barındıran Suudi Arabistan..

O devletçikte İslam’ın zerre-i miskal fütuhatı yaşanmıyor…

Bize göre yeniden bu milletin İslam fütuhatına ihtiyacı var.

Fiili silahla değil.

Nasıl ki haçlı emperyalizmle, Siyonist emperyalizmi I. ve II. Dünya savaşından sonra silahlı çatışmaya son verdiler.

Onunla başaramayacaklarını anlayınca da sinsice fikri ve ideolojik olarak eğitim şekline soktular.

Beyinlere ve kalplere küfür sistemlerini enjekte edebildiler.

İslam dünyasının gençliği bugün hangi silahlı savaşa girebilecek acaba?

Doğrusu merak ediyoruz.

Zira İslam anlayışının varlığı akide olarak pek öngörmediği için kimse sahip çıkmıyor.

Sekülar kirli siyaset, imanlı beyinlere set çekmişlerdir.

Batıl anlayışlarla “asimile” etmiştir…

Gençliğin gerçekleri görme basireti kapatılmış durumda.

Bugünkü insanlarımız büyük bir heyecanla o fütuhatları anarken, fiiliyatta o hareketlilik yaşanılmıyor…

Kimse kusura bakmasın.

Hani o Kürtler ki kahraman ecdatlarından olan Selahaddin-i Eyyubi nerede, onun bugünkü torunları olan Kürtler nerede?

Hani o 1071’de Roma İmparatorluğunu mağlup edip Anadolu’ya İslam’ı sokan Alparslanlar nerede?..

Onun bugünkü torun ve ahfatları durumunda olan Türkler nerede?

Hani o aba ecdadı durumunda olan 21 yaşında Konstantiniyye’yi fetheden o Fatihler nerede?

Doğu’da Rafızi ve Şia akidesine sahip olan Safevi devletinin Şahismail’ini mağlup eden ve tekrar dönüp Avrupa’ya at koşturan Yavuzların ruhu nerede?

Bugünkü kahraman mücahit ecdadın evlatları durumunda olan bu memleketin evlatları nereden koşuyor?

Neden bahsediyoruz, biz de bilmiyoruz?

Yüz, yüz elli yıllık siyaset, beyinleri kirletmiş, ruhları bulandırmıştır.

Büyük uğursuzluklar, ekonomiksel sıkıntılar yaratmıştır.

İnanan bir ümmetin arasına tefrika, bölücülük fitnesini sokmuştur…

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Dertler çok ağır, yaralar çok derin.

Ama ne yapacaksın?

Dönelim özeleştirimizi kendimize yapalım.

Ve diyelim ki;

Ey Türkler!

Ey Kürtler!

Ey Araplar!

Ey Acemler!

Neredesiniz, ne yapıyorsunuz?

Gerçekten İslamiyet’i kabul ediyor muyuz, etmiyor muyuz?

Ediyorsak, bu küfür bataklığına saplanmış halimizi neyle izah edebiliriz?!

Eğer inanıyorsak, o zaman şu kirli siyasetin bataklığıyla mücadele etmeliyiz…

Fikrimizle, düşüncelerimizle, malımızla, kalemimizle mücadele edelim.

Bu kirli bataklıktan kendimizi kurtaralım.

Bakınız, Yeni Şafak Gazetesinin deneyimli kalem sahibi sevgili dostumuz Yusuf Kaplan dünkü yazısında ne diyor?

“Türkiye’nin özellikle sekülar aydınlarının fetihle işgali karıştırdıklarını biliyorum. Fetihle işgali karıştıran Müslüman bir toplumun aydınının zihni işgal altındadır, iğdiş edilmiştir, diyorum.

Bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Bu ülke Batılı emperyalistler tarafından fiilen işgal edilemedi ama zihnen işgal edildi. Bu ülkenin sözüm ona aydınları cellâdına âşık edildi.”

Ne yazık ki o işgaliyet devam etmektedir.

***

Sevgili okurlar.

Bu söz gerçek bir sözdür.

Biz de doğruya doğru diyoruz.

Mevcut halimiz, bu söylediklerimizi tamamıyla onaylıyor.

Dünkü sohbetimizde ifade ettiğim cümleyi tekrardan aktarmak istiyorum…

Çünkü, tarihimizi, kültürümüzü, inancımızı, örf âdet, gelenek ve göreneklerimizi, sermayemizi, ekonomimizi, şeref ve haysiyetimizi, ahlakımızı bir çırpıda yitirmiş durumdayız. Bunun temel dayanak noktası da mevcut sekülar Kemalizm anlayışıdır.

Böyle olunca da ülke güdümlü bir siyasetle yönetilmiş durumda.

Bunun içindir ki Üstad Bediüzzaman diyor ki;

“EUZU BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİ VES’SİYASE” 

En derin saygı ve sevgilerimle.