AK PARTİ HANGİ YÖRÜNGEDE YÜRÜYOR?! (III)

Sohbet serimiz devam ediyor! Son üç sohbetimizde, AK Parti’nin bir ölçüde, dününü, bugününü ve yarına dair hedeflerini masaya yatırıp, irdelemiştik? Olumlu ve olumsuz yönlerine parmak basarak! Ki bunu da “dost acı söyler” kabilinden beyan ettik.. 14 Mayıs ülke ve milletin bekası açısından tarihi öneme sahiptir…  Çünkü AK Parti, salt Türkiye açısından “umut içeren” bir oluşum ve yönetim, dava anlayışını içermiyor... İslam dünyası ve Ortadoğu’yu kapsayan bir misyon ve umut teminatıdır…

***

Dün Siyasi Partiler Milletvekili aday listelerini YSK’ya sundular.. AK Parti de sundu.. Ülke sathındaki “aday listelerini” kısmi olarak irdeledim.. Özellikle AK Parti, klasik, bildiğimiz, son iki seçimdeki bilinenin aksine, “işi ciddiye” alan ve “yeniliği, değişimi” önemseyen, daha net bir ifadeyle; “halk nezdinde” karşılığı olan isimleri tercih ettiğini gördüm.. Asil simalar.. Geçmişlerine yönelik temiz ailelerin evlatları..

***

Birinci sırada Galip Ensarioğlu.. 24 ve 26. Dönem Diyarbakır Milletvekilliğini yapan bir isim... İkinci sırada ise Mehmet Said Yaz var.. İlmi yönü ağır olan benimsenen ve sevilen bir insan, aynı zamanda Medrese mezunu.. 3’üncü sırada, Suna Kepolu Ataman.. O da baba dostu bir kızımız.. Aşir ve halkın sevdiği, saydığı bir şahsiyet.. Tarihsel yönde, Ak Parti büyük bir maharet ortaya koyarak, Diyarbakır seçmenine hitap etmiştir...  Sandığa yansıması, güçlü olacak..

***

Umut ediyoruz ki bu kez 3’le kalınmaz.. 5 ve 6’ıncı sıraya kadar, işi götürüp, Milletvekili sayısını katlar.. Çünkü mevcut liste bana yansıyan tepkiler noktasında; mazbut.. Ne demiştik, son yazılarımızda aman ha aman “eski tas, eski hamam” olmasın.. Seçmen, yıpranmış, güven kaybına uğramış, dava adamlığı şüpheli olan, sadece kendi çıkarını, rantını, menfaatini düşünen “siyasi simaları” istemiyor.. Kendiyle hemhal olanı istiyor demiştik…

***

Demek ki buradan yaptığımız tespitler, ilgili ve yetkililere yönelik serzenişlerimiz karşılık gördü ki; “doğru isimlere” odaklanıldı.. Liyakat sahibi olanlar benimsendi.. Demek istediğim şu ki doğru isimler listede yer alıyor.. Muhalefetin listesine bakıyorum.. Yeşil Sol Partinin adaylarına bakıyorum; “tek bir tanıdık, bildik sima yok.”  Diğer partiler deseniz, pek alaka gösteren yok... Yani Ak Parti, 14 Mayıstaki seçime “iddialı bir liste” organizasyonuyla giriyor.. Artıları yüksek..

* * *

Şunu net ifade etmek gerekirse! Partisi de, siyasi siması da her kim olursa olsun, bugüne kadar “milletin iradesini” temsil etmek üzere Meclis’e gidenlerin ekseriyeti; “vefa” denilen değer ölçüsüne riayet etmemiştir… Ne seçildikleri bölgeyi, ne de kendilerini seçen iradeyi, önemsemedikleri gibi, sahip çıkma noktasında irade de gösterebilmiş değillerdir… Bir kaç ismi saymazsak, çoğu sadece ve sadece “koltuk ihtirasıyla” menfaat teminine odaklanmış, kendisine özgü oluşuma gitmiştir…

***

Evet bu zatları burada çok yazdık, çizdik! Kent adına, kent yaşayanı adına, “eleştiri oklarımızı” yönelttik.. Ve hep şu hakikati dile getirdik.. Doğru olun, şeffaf olun, hakkı, hukuku, adaleti benimseyin. Kadim Diyarbakır için de, “hizmeti önceleyin?”.. İşe, aşa, eğitime, öğretime, sağlığa, kültüre, altyapıya odaklanın; “vatandaşın dertleriyle dertlenin?..” Size yüklenen “milli iradenin” temsiliyeti rotasında “milli ve yerli” olun, elin “çeker ilikleyeni” olmayın..

***

Umut varız ki, bu kez böyle olmaz.. Özellikle AK Parti’nin listesi “hizmet listesi” olur, inşallah! Onlar için de buradan şimdiden şartımı ilan edip, uyarıyorum! Eğer ki, “hizmet anlayışında” en küçük bir sapma, hafif bir gevşeme, ahalinin beklentilerine karşılık vermede acziyet vaki olursa, bilmiş olsunlar ki gözlerinin yaşına bakmadan, deşifre ederim.. Yarın demedi demesinler.. Tanıdığım, bildiğim simalar listede olduğu için; ümit varım.. Ama denir ya, “beşer şaşar..”

***

Yani seçmenlerini utandırmaz, verilen reyler açısından pişman ettirmezler! Zaten tersi durumda, bizden önce bu millet onları affetmez… Onun için herkes kendine çekidüzen vermek zorundadır. Mesele, sadece seçilip Ankara’ya gitmek değildir.. Mesele, halka hizmettir.? Ki, her şeyin başında gelir; hizmet ve hizmetkar olmak! Hizmet ilkesi de milletin inancına ve tarihine dayalı olmalıdır.

***

“Ben milletvekili oldum, Ankara’ya gittim” demekle, iş bitmiyor.. Nitekim beş sene sonra olay bitiyor.. Ne diyoruz, “Baki kalan, kubbede hoş bir seda imi?..” Aksi durumda, ne bir seda kalır, ne de kendilerinin esamileri okunur.. Yani, milli irade paralelinde hizmet yapmaları gerekiyor. Milletin inancı ön planda tutulmalıdır.  Yalnızca Kemalist, laik rejimin baskısı altında ezilip kalmaması lazım… Zira millet o eskilere dayalı dayatma rejimlerine artık paydos demiştir.  Laik, Kemalist, dinden uzaklaştırma şeklini millet kesinlikle çoktan arka plana atmıştır.

***

Bu itibarla dostane olarak tavsiyemiz.. Gerek Diyarbakır’dan, gerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan, gerek Türkiye genelinde olsun, gerek partinin düşünce ve misyonu olsun, ön planda her zaman milletin kültürü, tarihi ve inancı söz konusu olmalıdır.  Milletin milli iradeye dayalı inanç şekli apayrı bir kutsiyet sahibidir… Eğer bu siyaset onu temsil etmeyecekse boşu boşuna gidip o koltuğa oturmasın. Zira millet hiçbir zaman hakkını helal etmez, etmediği zaman da illaki mana âleminde dahi olsa onun faturası çok ağır olur.  Bu bizim dostane tavsiyemizdir.

* * *

İşte hal-i âlem meydanda. Millet bize göre uyanmış durumda ve uyanmaya devam edecektir. O eski rejimin dayatmasından daha fazlasıyla şimdi milli irade hâkimiyeti söz konusudur.. Ve bunu AK Parti iktidarıyla sağlamıştır.. Milli irade dışında hareket eden bir siyaset, siyaset değil rezalettir, dalalettir ve gaflettir.  Milli irade dışında siyaset yapılmasın.  Önce koltuk, makam, mevki, para ön planda olmasın.  Ön planda olması gereken milli iradedir, milli inançtır, milletin tarihidir ve kültürüdür.

***

Bu kültürü yeniletmek lazım.. Ki bunun ilk basamağı da Milli Eğitim sistemini değiştirmekle mümkündür? Zira milleti laiklik adı altında, Kemalizm adı altında, Atatürkçülük adı altında gerçek milli eğitimden uzaklaştırıp sıradan bir eğitim ve öğretime tabi tutan anlayış, kupkuru bir laikçilik anlayışıdır… Bunun da, eğitimi faydası yoktur… Millet evlatlarını Milli Eğitime teslim ediyor, o evlatlar da  ne yazık ki, materyalist olarak yetişiyor .. Ne milletine, ne ana babasına, ne ülkesine fayda sağlayan birey olmuyor?

***

Her şeyden evvel nasıl ki tarihimizde her şeye “Besmele” ile başlayıp “Elhamdülillah” ile bitirmişsek, bu paralelde gençliği eğiterek, hedefimize odaklanmamız lazım.. Ancak böylesi bir değişim ve yenilikle, başarıyı yakalayabiliriz.  Aksi durumda her şey kandırmacadan ibaret olur. Bu itibarla bizim acizane tavsiyemiz milletin temel dayanak noktası inançtır, din kültürüdür, tarih kültürüdür ve en ön planda olması gereken de Kur’an-ı Kerimdir..

***

Tam tersi durumda yetişen gençlik uyuşturucu, fuhuş sektörlerine esir düşmektedir.. Ne aile, ne millet onlardan herhangi bir fayda bekler durumda değil bugün.. Ecdadımız döneminde, yani Osmanlı dönemi, Selçuklu döneminde terbiye talim örnekleri ne ise günümüzde de Milli Eğitim o örnekler paralelinde, eğitim ve öğretimini dizayn etmelidir…

İnkârcı bir eğitime “Milli” kelimesini ekleyip fersah fersah inançtan uzak eğitime milli denilemez.

Gençlikle devletin çatışma halinde olmasının temelinde yatan etken de budur.. Çünkü okuduğu kitaplar laikliğe dayalı olduğu için gençlik bir vadiden yürüyor, halk başka bir vadiden yürüyor, devlet bambaşka bir vadiden yürüyor.  Dolayısıyla çelişkiler içerisinde bir sistem oluyor ki o da millete yarar değil zarar verici oluyor…

En derin saygı ve sevgilerimle.