BEŞ YÜZ SENEDİR YATTIĞINIZ YETER! (II)

Sevgili okurlar…

Dünden devamla sohbetimizi sürdürüyoruz!.. Yazı başlığımız yerini koruyor.. Çünkü bu ifade, “çok yönlü” anlamlar içeren, tarihsel bir vecize sözdür.. Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine aittir..

Son asrın müceddidi olan Üstad, bu ifadesiyle “İslam ümmetini tefrikadan, bölünmüşlükten, kirli ırkçılıktan, İslamsız bir ümmet vasfına düşmemek için” uyarıyor..

Ve şöyle sesleniyor…

“İşte, ey ehl-i Kur'ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur'ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur'ân'ı ilân etmiş bir milletsiniz, bir ümmetsiniz. Milliyetinizi Kur'ân'a ve İslâmiyete kal’a (siper) yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı (acımasız küfür dünyasının saldırılarını) def ettiniz.”

***

Nitekim yüce Kur’an-ı Kerim’in Maide suresinin 54. Ayeti de bizi şöyle uyarıyor…

“Ey iman edenler!

Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar.

Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir..”

***

Değerli okurlar..

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu yüce ayet-i kerimenin sırrına binaen tüm İslam dünyasını bu minvalde uyarıyor..

Çünkü yüce İslam dininden yüz çevirip Sekülarizm adı altında İslam’ı yok etmeye çalışan, Bolşevizm rüzgârına kapılarak, tüm toplumu İslami gerçeklerden uzaklaştırmakla bir yere varacağız diye düşünen İttihat Terakki Cemiyetinin uzantısı durumunda olan mevcut sapkın bir sistemin varlığıyla yetinmeye çalışmak gaflet ve delalettir…

Üstad ayet-i kerimeyi şöyle yorumluyor..

Ve diyor ki;

“Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal'a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Yani müsbet milliyetçilik fikri İslamiyet’in yerine geçip de İslamiyet’i devre dışı bırakmak değil, belki İslamiyet’in hizmetkârı ve koruyucusu olmalıdır.

Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet (kardeşlik) içinde bin uhuvvet (kardeşlik) var; âlem-i bekada (öbür dünyada) ve âlem-i berzahta (berzah âleminde) o uhuvvet (kardeş) bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye (milliyetçilik anlayışı) ne kadar da güçlü olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kal'anın taşlarını kal'anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev'inden ahmakane bir cinayettir.”

***

Demek istediği; İslamiyet’le yetinmemek, İslamiyet’i arka plana atıp “ben milliyetçiyim, milliyetçilik İslamiyet’ten üstündür” gibi bir anlayış kökten çöküştür, çürümüşlüktür, ırkçılıktır, mutlak bir kavmiyetçilik taassubudur.

Milliyetçilik güzel bir şey ama İslamiyet’le birleşme halinin yaşamasıyla değer bulur?!

İslamiyet’i “milliyetçilik” adı altında toplumdan uzaklaştırmak, o topluma hıyanettir ve Bolşevizm’dir.

Malum Üstad, geçmişe yönelik yüz yıl önce esaret halinde Risaleleri bu minvalde yazdığı için, Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklanıp, yargılandı…

Yargılanırken mahkeme heyetine hitaben aynen şöyle konuşur…

“Benim devletime, milletime, vatanıma karşı herhangi bir yanlışım olmaz. Ben gençlerin kalbi derinliklerine, beyin ve vicdanlarına iman gerçeklerini enjekte etmek istiyorum…”

Bu itibarla şöyle sesleniyor;

“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim.”

* * *

İşte, sevgili dostlar.

İttihat Terakki Cemiyetinin bir uzantısı durumunda olan devrimci (!) tek parti şeflik ve dipçik döneminin, küfür ve inkârcılık anlayışını kastederek, bunları ifade ediyor.

CHP’nin 1940-1945’li yıllarda Milli Eğitimin, yani maarifimizin başına getirdiği Hasan Ali Yücel’leri hatırlarsak!

1918’lerde İstanbul’u istila eden müstevli işgalci İngilizlerin uzantısı durumunda olan ve milleti İslamiyet’ten uzaklaştırma halini gerçekleştiren CHP anlayışını kastederek, onları “Bolşevik baykuşlar” diye adlandırıyor.

Neden derseniz!?

Zira hal-i âlem meydanda.

Bin senelik kültürüne, tarihine, aba ecdatlarının terbiyesine, duygularına bağlı olan bir milletin evlatlarını, “devrimcilik ve kurtarıcılık” adı altında İslam’ın ana çizgilerinden uzaklaştırmaya çalışan hıyanet şebekelerinin uydurmalarına karşı o büyük Üstad bu milleti uyarmıştır.

Eserleriyle beraber hala da uyarmaya devam etmektedir.

Onun için yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi;

“İşte, ey ehl-i Kur'ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur'ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur'ân'ı ilân etmiş bir milletsiniz, bir ümmetsiniz. Milliyetinizi Kur'ân'a ve İslâmiyete kal’a (siper) yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı (acımasız küfür dünyasının saldırılarını) def ettiniz.”

Bu şekilde haykırarak toplumu uyaran Üstad Bediüzzaman Hazretleri, şiddetle mevcut sistemin varlığına karşı ilmi ve iman esaslarına dayanarak mücadelesini verirken, üstünkörü olarak, mücadelesinde yüzeysel geçmemiştir.

Hepsini kaleme alarak kitaplaştırmıştır…

Ümmeti, İslam gerçeklerinden uzaklaştırmamaya çalışmıştır.

Hele ki kötü kavmiyetçilik şımarıklığına bürünmüş İslamsız bir Türkçülük adını kullanarak İslam’a düşmanlık besleyen insanları hedef almıştır.

Bundandır ki diyoruz ki;

Evet, mevcut müesses nizam bu milletin malı değildir.

Yerli de değildir.

Milli de değildir.

CHP’nin artık bu tarihi sapkınlığını ortadan kaldırıp terû taze, milletin ruhuna hitap edebilecek gerçek manada İslam’a sahip çıkan kimseler, bu milleti yönetsin.

Ne kadar bu millet, bu halk, gelen giden muhafazakâr partileri dahi seçmişse, hep bu hasretten dolayı seçmiştir.

Ama bakıyor ki heyhat!

Bir türlü bunu yakalayamayan, sistemin kılına bile dokunamayan gelen giden bu partiler, ne yazık ki milletin fikrine sahip çıkacaklarını söylemişlerdir, vekâleti almışlardır ama gerçekleri icra etmekten uzak durmuşlardır.

Onun için son birkaç yazımıza bu başlıkları kullanmak zorunda kaldık.

“EUZU BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİ VES’SİYASE!?”

“BEŞ YÜZ SENEDİR YATTIĞINIZ YETER!”

Bu başlıklarımızı da Üstad Bediüzzamanın Risale-i Nur Külliyatından “Mektubat” isimli eserinden alarak sizinle paylaşıyoruz..

Bakınız, Üstad şöyle devam ediyor;

“Asya'da uyanan akvam (kavimler), fikr-i milliyete sarılıp, aynen Avrupa'yı her cihetle taklit ederek, hattâ çok mukaddesatları o yolda feda ederek hareket ediyorlar. Hâlbuki her milletin kamet-i kıymeti (boy ölçüsü) başka bir elbise ister. Bir cins kumaş bile olsa, tarzı ayrı ayrı olmak lâzım gelir. Bir kadına bir jandarma elbisesi giydirilmez. Bir ihtiyar hocaya tango bir kadın libası giydirilmediği gibi, körü körüne taklit dahi çok defa maskaralık olur. Çünkü,

Evvelâ: Avrupa bir dükkân, bir kışla ise, Asya bir mezraa, bir cami hükmündedir. Bir dükkâncı dansa gider, bir çiftçi gidemez. Kışla vaziyeti ile mescid vaziyeti bir olmaz.”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…