BEŞ YÜZ SENEDİR YATTIĞINIZ YETER! (III)

Sevgili okurlar..

Seri yazımız devam ediyor... Sohbet başlığımız ise yerini koruyor..

“BEŞ YÜZ SENEDİR YATTIĞINIZ YETER!..”

Bu ifade, Üstad Bediüzzaman Hazretlerine ait..

Ki yüz küsur yıl önce haykırarak bu ifadeyi kullanmıştır..

Ve en kritik zamanda dillendirmiştir!

İslam dünyasına bir sesleniştir üstadın bu mesajı..

O gün için de, bugün de bu haykırış Müslümanlar için hayati önem arz ediyor...

Arabından tutun da Acemine kadar...

Ülkelere ve milletlere; “uyarı” mahiyetiyle “kendinize gelin” diyor o büyük insan!?..

Beşeriyeti uyarıyor...

Ki 7’den 70’e herkesin “pay almasını” istiyor...

Aynı zamanda beşeri yönetimlerin “Salih” olmadığına dikkat çekiyor!

Çünkü silsileli olarak, İslam’a dayanmayan, uymayan sistemlere meyil verilmesi; ülkeler ve milletler için “hayır değil, şerler” üretmektedir...

Enva-i kirliliğe neden olmaktadır...

Denir ya hal-i alem orta yerde cereyan ediyor..

Dün olduğu gibi bugün de!?..

Veba mikrobu gibi yayılıyor..

Toplumları, toplum olmaktan çıkarıyor...

Vahşilik hâkim…

İşte ders-i ibret alınabilinecek nice ülkelerin hali..

İşte Suriye.

İşte Lübnan.

İşte Yemen.

İşte Suudi Arabistan.

İşte Irak.

İşte Afganistan.

Vs. daha nice ülkeleri sayabiliriz!?..

Bugünkü İslam dünyasının içine düşmüş olduğu hal, tümüyle İslam’la zıtlaşan kirli bir yönetim hâkim...

Özellikle kişisel ranta dayalı bir siyasetin söz sahibi olduğunu görüyoruz..

Hep üreme yapıyor.

Peki, neyi üretiyor?

Ahlaksızlığı mı?

O biçim.

Küfür ve inançsızlığı mı?

O biçim.

Rüşvet mi?

Fuhuş mu?

“Bunlar adeta sektör haline getirilmiş birer toplumsal facia...”

Ve tüm bunlar, mevcut, kokuşmuş, sekülarist bir sistemin gölgesinde yapıla gelmektedir!.

Ne çare ki 20 yıldan beri AK Partinin yönettiği ülkenin hal-i durumu, eskiden daha, fazla..

Devletin birçok kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki yaşanmakta olan rüşvet şaibeleri, her yönüyle sorgulayıcı!

Nereye elini atarsan elinde kalır misali bir hal var..

Hem de en önemli kurumlar.

Sağlıktan tutun da, Yargı mekanizmasına kadar...

Hele hele şu Belediyelerin yıllardan beri keyfiliğe dayalı yürüttükleri politika, ayrı bir muamma!…

Tıpkı bugünkü mevcut CHP’li İstanbul Belediyesi gibi…

Kendini bir türlü şaibelerden kurtaramıyor.

Diyarbakır’ımıza, bölgemize dönüp göz atarsak…

Yıllardan beri HDP’nin yönettiği belediyeler, çok büyük kirli anlayış içerisinde topluma hizmet vermedikleri gibi yaptıkları işler de tümüyle ranta dayalıydı!.

“Ne kadar para koparırsam kardır” anlayışıyla yola çıkmaları, açık seçik bir şekilde kendini ele vermişti.

Hele ki bazı kayyımlar...

Gelen gideni aratır misali..

Onun için iktidar, İçişleri Bakanlığı, özellikle sağ olsun İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun derinden derine olaylara el atarak bu belediyelerin başına getirmiş olduğu kayyımlar, geçici de olsa halka bir ümit gibi görünüyordu.

Ama gün gittikçe görünen odur ki hiç de olay göründüğü gibi değildir.

Üst kadrodaki insanlar değişmişse de alt kadro aynı devam ediyor.

Halen, HDP’li ve KCK’lı görüntülerin varlığının idamesi, tümüyle iktidar partisinin bünyesinde vücut bulan hallerin etkisindendir!

Buna da gelen giden il ve ilçe teşkilatını yöneten genellikle il ve ilçe başkanları sebep olmuşlardır!.

Kamuoyundaki mevcut şaibelerden, dedikodulardan kendilerini kurtaramayacak kadar gayriahlaki haller yaşamakta olduklarını kamuoyu görüyor, duyuyor ve bize de intikal etmiyor değil...

Bize gelen ihbarı duyumlara göre son iki yıldan beri Diyarbakır’daki iktidar partisini temsil eden il başkanı, kamu kurum ve kuruluşlarının üzerine “hegemonya” kurmaya çalışıyor..

“Şu ihaleyi şuna vereceksin, bu ihaleyi buna vereceksin, şu daireye bunu atayacaksın, şu hastaneye bu başhekimi atayacaksın, şunu başhekim yardımcısı atayacaksın, yapılan ihaleler mutlaka bizim kontrolümüzden geçecek” diyerek, namuslu, şerefli, helalini helal, haramını haram olarak birbirinden ayıran devlet bürokratını etki altına alarak adeta üzerlerine “siyasetin korku imparatorluğu” yaratılıyor.

“Sen benim dediğimi yapmazsan, ben de seni buradan sürdüreceğim” gibi ifadeleri kullanması ayyuka çıkmıştır.

Tıpkı bir hafta önceki yaşanmış olan bir olay gibi.

İl Sağlık Müdürü Cihan Tekin Beyefendi ile AK Parti İl Başkanı arasında geçen maceraya bakarsak!.

İddialara göre İl Başkanı Şerif Aydın’ın Cihan Bey’e “kurumunuzun bünyesinde yapılabilecek ihaleler mutlaka benim tavsiyem doğrultusunda olacaktır. Şunu şuna, bunu buna” gibi peşkeşçi bir halin yaşatılması istenilmiş...

Ki Cihan Bey bunu kabul etmeyince, “burası sana yaramaz, bir daha da sana teklif getirmem, hadi uğurlar olsun” deniliyor...

Diyarbakır’a iki yıldan beri çok büyük hizmetler veren, hastaneleri hizaya getiren, sağlıktaki şaibeli kirlenmeleri temizleyen bir devlet adamı Tekin, Diyarbakır’a fazla göründü ve alındı. 

Bu yalnız değil tabii ki.

Daha çok önemli kirli şaibeler var ki onları da önümüzdeki günlerde daha detayıyla bize gelen sorulara cevap arayışı içerisinde gireceğiz...

Hem de çok önemli sorular ve şaibeli olaylar bunlar!.

Mesela çok konuşulan şu Lunapark’ın çalışmama hali..

Nedendir, niçindir, sırlar aleminde neler var?!

Oluk gibi para kazandıran bir işyeri olan Lunapark, iki-üç yazdır nerdeyse çalıştırılmamaktadır.

Açılışı yapılmıyor.

Acaba bu da yine bazı yerlere peşkeş ettirilmek mi isteniyor?

Bu işe girişen kirli anlayış Büyükşehir Belediyesinde değişen üst kadro sayesinde bir şey yapamayacaklarını anlayınca işi durdurdular mı?

Yoksa yukarıda anılan bazı zevat ve siyasetin gölgesindeki bazı anlayışlar, burada da varlığını göstermeye mi çalışıyorlar?!

“Mal bize kalsın” misali..

Bunu önümüzdeki günlerde siz değerli okurlarımızla daha detayıyla Söz Gazetesi ve Uzay Haber TV olarak tüm çıplaklığıyla ortaya çıkaracağız!...

Ancak şunu da ifade etmeden geçmek istemiyoruz.

Türkiye seçim sath-ı mailine girmiş durumdadır.

AK Parti genel merkezine, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya dostane bazı durumları sunmak üzere kaleme alacağız.

Özellikle, AK Parti Diyarbakır İl Teşkilatı, ne yazık ki çok büyük yıpranmış bir hal yaşıyor.

Özellikle İl Başkanı, devletin kilit noktalarına müdahale edip kişisel rant doğrultusunda bazı bürokratları, iktidarın gölgesinde yetkisini kötüye kullanarak, müdahale etmesi ve baskı kurması, toplumun dikkatinden kaçmıyor...

Ve bu olaylar yavaş yavaş görüntü de veriyor.

Hani diyorlar ya;

“Şüyuu vukuundan beterdir.”

İrdelenirse çok pis kokular çıkacaktır diye düşünüyoruz.

Bizden uyarı..

“Dost acı söyler” misali bunları peyderpey kaleme almamız lazım, alacağız da.

Seçimler her gün biraz daha yaklaşıyor.

Eğer bu teşkilat ve başlarındaki zat, yıllardan beri kendini şaibelerden kurtaramayan bazı siyasi şahsiyetlerin gölgesinde hayat buluyorsa, partiye çok büyük zarar verilecektir diye uyarıyoruz..

Çünkü ahali böyle düşünüyor.

Bugünkü yazımızdan kısmi olarak bazı hadiselere değindiysek de detayı kesinlikle gelecektir.

Bize göre, ter-ü taze bir yönetim oluşturulmalı..

Bunu da kendi adımıza söylemiyoruz, kamuoyunun ve AK Partiye gönül veren, gerçek partililerin istek ve arzularıdır.

* * *

Değerli okurlar..

Bizim bu beyanlarımız, herhangi bir siyasi ranta, makama, mevkiye yönelik hasımane değildir..

Milli bir ruhla, milli bir inançla yola çıkarak bunları kaleme alıyoruz..

Dün olduğu gibi bugün de; hep hakikatlerin, doğruların peşinde, yanlışların, kötülüklerin de karşısında olmuşuz..

Ve diyoruz ki, bu memleket sahipsiz değildir.

Basının, yani medyanın mücadelesi, özellikle Diyarbakır’ımızda, bölgemizdeki mücadelesi çok önemlidir ve büyüktür.

* * *

Bu paralelde Yeni Şafak Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Sayın Yusuf Kaplan Hoca’nın dünkü yazısının bir iki paragrafını sizinle paylaşarak, sohbetimizi noktalayalım!

“Esen sert rüzgârlara ve her tarafı kaplayan karamsarlığa rağmen Anadolu’da umudu yeşertip, ufuk çizgisini bin yıla, yüzyıllar ötesine yerleştiriyoruz: Geleceğimizi, genç kuşaklarımızı yok olmaktan kurtaracak, ülkemizin ve coğrafyamızın önünü açacak öncü kuşakları yetiştirebilmek için dağ taş demeden, bütün engelleri aşarak il il dolaşıyoruz, kardeşlerimizle kucaklaşıyor, geleceğimizi yeşertecek güçlü, köklü, tertemiz ve gür tohumlar ekiyoruz...

Adıyaman’da kitap fuarı var. Fuar filan bahane. Kitap imzalamak için değil, kardeşlerimi görmek, onlarla göz göze, yüz yüze gelmek, yüreklerine değmek, yürek tellerini titretmek için gidiyorum fuarlara.

Fuarlara da bir ruh geliyor böylelikle, bir şekilde.

Derdim, ruh benim: Ruh inşa etmek. Ülkemizi ve coğrafyamızı ayağa kaldıracak, yeniden tarihe girdirip tarihi bizim yapmamıza yol açacak büyük ruh atılımının temellerini atmak karınca kaderince...”

İşte deneyimli kalem sahibi Yusuf Hoca’nın yazdığı gibi, bizim de hedefimiz Anadolu insanımıza, özellikle Güneydoğu Anadolu ve Diyarbakır’ımıza siyasetin kirliliğinden arındırılmış büyük milli bir ruh, büyük bir fedakârlık davasını savunmaktır.

Devlet siyasetinin altında kirli rant hegemonyasının yaşanmaması için bu mücadeleyi veriyoruz, vermişiz ve vermeye de devam edeceğiz.

En derin saygı ve sevgilerimle.