BEŞİNCİ KOL FAALİYETİ!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Başlığımızın üçüncü safhası bugün de devam ediyor.

Cumhurbaşkanımızın “Beşinci kol” dediği unsur tespitlidir.

Bugün değil, yıllar öncesinden bu tespitimizi kamuoyuyla paylaşmışızdır.

Bu “beşinci kol” kimlerdir, neye dayanıyor ve neler yapıyorlar?

Kamu vicdanı bunu çok iyi biliyor.

Yalnız bugün değil, cumhuriyetin kuruluşundan beri biliyor ve bunları tanıyor?

Peki, nasıl anladılar?

Milli mücadele kahramanlarının işgalci müstevli emperyalist güçleri ülke sathından kovup denize döktüğü zaman anladı?..

Çünkü milletin ve devletin içerisine sızmış “devşirmelerin” farkına varıldı...

İşte o devşirmeler, Siyonizm’in ve Emperyalizmin nam-ı hesabına hep faaliyet gösterdi...

Beşinci kol, bunlardır..

Yani devletin derinine sızan Frenk Siyonist kökenliler, gizliden gizliye aktif bir şekilde çalıştılar...

Sultan Abdülhamid’in döneminde, “bunlar” deşifre oldu...

Bunlar sıradan kişiler olmadığı gibi, yapılanmaları da sıradan değil....

Nitekim başarıları Sultan Abdülhamid’i devirme “organizasyonunda” kendini gösterdi (!)

Ki başardılar..

1914’te yıkılan Osmanlı, dağılan imparatorluktan sonra, ipte oynayan küfür cambazlarının istek ve arzuları, bir bir gerçekleşmeye başladı.

Selanik dönmelerinin ki başta Moiz Kohen’lerin, Emanuel Karasu’ların ve daha burada isimlerini zikretmeye gerek duymadığımız nice “beşinci kolun” elemanları, bu ülkede yıkımlar gerçekleştirdi...

Sonuç olarak gerçekleşen Osmanlının yıkılışı oldu.

Ondan sonra 1915’teki Ermeni olayı ortaya çıktı.

Ermeni olayı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gerçekleşti.

Bunun arkasında da kesinlikle aynı o bahse konu olan güçler varlık gösterdi...

Onlarla birlikte, en aktif rol oynayan Rusya’ydı.

Dünkü yazımda da belirtmiştim.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Müslüman Kürt ailelerini katledenlerin Ermeni Çeteleri olduğu tarihe geçmiştir..

Kamu vicdanına nakşedilmiştir o vahşi Ermenilerin yaptıkları katliamlar!...

Hiç kimse inkâr edemez.

Amma velâkin ne var ki akla gelen soru, hem de yanıt bulamayan bir soru ki devletin resmi dili, Ermenilerin Müslüman Kürt ailelerini kafile kafile ta Zilan vadisine kadar götürüp, gece yarısı ellerini arkadan kelepçeleyerek kurşuna dizdiklerini, konuşmuyor..

Gerçekleri dile getirmiyor...

Kürtlerle Ermeniler arasındaki bu kavgayı devlet çok iyi biliyordu.

1918-1920’lerde milli mücadele savaşını veren Anadolu mücahit kahramanlarının büyük cihat ruhuyla gerçekleştirdiği “Milli mücadele zaferi” tüm çıplaklığıyla bariz bir şekilde ortada görünüyordu.

Ama her nedense 1915’te meydana gelen Ermeni olaylarını sanki “milli mücadele kahraman mücahitleri meydana getirmiş ve Onlar Ermenilerle savaşarak Ermenileri öldürmüş” gibi bir pozisyon verilmiş.

Sonrasında istiklal mahkemeleri kurulmuş ve birçok mücahit idam edilmiştir.

İşte bu senaryo ve bu oyunları, bize göre dışarıdaki işgalcilerin yaptığı gibi hatta daha fazlasıyla içerdeki işgalciler tezgâhlayabilmişlerdir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bugün de Joe Biden alçakça, kendi ruhuna yakışır bir biçimde karakteri icabı Türkiye’ye iftira etmiştir.

Niye iftira etmiştir?

Çünkü haçlıdır.

Çünkü gâvurdur.

Her ne kadar devletin ezberci politikası bunları hep dost ve müttefik göstermişlerse de o da apayrı bir oyundur.

Yoksa ne ABD’ye müttefikim diyebilirsin.

Ne AB’ye, ne Frenklere, ne şuna, ne de buna…

Hele hele “Türkiye’deki muhafazakâr geçinen Amerikacılar sahaya sürüldü.

Ama dünyanın ekseni değişecek inşallah” diyen Yeni Şafak Gazetesi yazarı İbrahim Karagül, çok doğru söylüyor.

Dostumuz kim, düşmanımız kim?

Biz bir türlü keşfedemedik.

İktidara gelen muhafazakâr siyasetçilerimiz dahi bir türlü milletin istek ve arzularına rağmen milli iradeye rağmen arkasına dönüp şu yakın tarihimizi gözden geçiremediler.

İkide bir Türkiye’nin önüne getirilen, bu değişik oyunlu, mekirli ve hileli Ermeni olaylarını “soykırım” olarak niteliyorlar.

Her yıl dönümünde Türkiye’nin önüne getirerek sözde haklarını arayıp Türkiye’den intikam alma hevesinde koşanlar beyhude koşuyorlar.

Türkiye oldukça güçleniyor.

Yeter ki dinine, imanına, inancına, sımsıkı sarılsın.

Burada bir parantez açalım.

Bu da bir gerçektir ki Türkiye hatta tüm İslam dünyası, dinlerine temessük edip bağlandıkları kadar dindardırlar ve başarılıdırlar.

Ama tam tersi de olursa maalesef ezilmek, bükülmek ve dökülmek de kaçınılmaz olur. 

Biden mi, bidon mu her ne ise…

Nice bidonları çöplük bidonuna dönüştürerek boşa çıkaracaktır.

Zira milli irade hâkimiyeti vardır ki o da inanç dayanağıdır, İslam dayanağıdır.

Rastgele Türk milletinin iradesini kötüye kullanarak iftira edip de sekülar bir anlayışı benimsemiş CHP’nin cumhursuz cumhuriyet anlayışı ve yanlış Kemalizm uydurmaları, Türkiye’yi bugüne kadar yoldan çıkaramamıştır.

Bugünden sonra da çıkaramazlar.

Türkiye artık geçmiş tarihine bakmalıdır.

Ama yalan söyleyen tarihe değil, hakikati söyleyen tarihe bakmalıdır...

Ki ona göre şu Ermeni olayını “soykırım” olarak niteleyen kefereler ve onların içimizdeki hıyanet erbaplarına artık malzeme verilmesin.

Rejim olarak, kokuşmuş bir sistem olarak, her nedense her sene Biden’lara, Bidonlara yalvarırcasına “aman buna katliam demeyin, aman soykırım demeyin” demekle onlar da şımarıyor.

Haliyle “demek ki Türkiye korkuyor, Türkiye bu olayın failidir” diye düşünüyorlar ve her yıl bunu önümüze getiriyorlar.

Oysaki Türkiye çıkıp şunu demelidir:

“Eğer bir katliam varsa bunu başlatan Ermenilerdir.

Siyonistlere, Frenklere, ABD’ye dayanarak bu işleri yapmışlardır.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Yusuf Kaplan Hoca dünkü Yeni Şafak Gazetesindeki köşesinde emperyalist Hıristiyan batı dünyasını şu şekilde tespit ediyor...

 “İNSANLIĞIN KÖKÜNÜ KAZIMA KONUSUNDA KİMSE BATI’YLA YARIŞAMAZ!”

“Yıl 2015. Aylardan, Nisan: En zalimi ayların! Papa, “soykırım” açıklaması yaptı. Sonra Avrupa Parlamentosu (AP), “soykırım”ı onadı.

Ardından sıraya girdi Avrupa parlamentoları “Ermeni soykırımı” yalanını onaylamak için.

Son olarak zorla, medya operasyonuyla, Amerikan derin devleti tarafından ABD’nin başına getirilen küresel lordların “adamı” Joe Biden, Amerikan yönetiminin “Ermeni soykırımı” yalanını kabul ettiğini ilan etti.

Yetmedi, aşağılık bir hakarette de bulunmaktan geri durmadı Türkiye’ye: İstanbul’un adını Costantinopolis olarak zikretti.

Üçüncü sınıf ayak oyunları bunlar!

Düşmanlıklarının ne kadar kontrolden çıkabileceğini gösteren, dünya gücü bir ülkeye yakışmayacak ilkel, çocuksu tavırlar!

Peki, nedir bütün bu olup bitenler?

Türkiye’ye karşı adı konulmamış bir savaş ilanıdır!”

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Gerçekten kamu vicdanını rahatlatan böylesine güzel fikir ve düşünce erbaplarının kalemlerine sağlık ki o kalemlerin ucundan inanıyoruz ki nur akıyor.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok.

Konumuzu da fazla uzatmayalım.

İçimizdeki işgalciler çok tehlikeli.

Neden mi?

Zira kimlik çok gizlidir.

Adres çok derin.

Her zaman Türkiye’de ortalığı dumanlı gören saldırgan, satılmış aç kurtlar.

Türkiye’deki devletin resmiyetini dahi kirletmeye çalışmışlar.

15 Temmuz dahil olmak üzere 28 Şubat dahil olmak üzere burada çok kirli oyunlar yapıldı.

Belgelerle ispat ediyoruz ki devletin resmi üniforması, resmi unvanı altında değişik yöntemlerle PKK’yla işbirliği yapanları bile gördük.

PKK’yla işbirliği yapanlardan, devletin vermiş olduğu kutsal görevi o resmiyet gölgesinde çok kirletenler oldu.

Ne yazık ki kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizde yetişen nice darbeci ve darbe müteşebbisleri olan münafık generalleri ve yandaşlarını da gördük.

Medyada da gördük bunu.

Ve hala da devam ediyor.

Yusuf Kaplan Hoca’nın dediği gibi bu uğursuz Nisan ayı gerçekten de 2000’li yıllarda bize de çok büyük uğursuzluk yaşatmıştı.

Biz özellikle milli irade paralelinde vermiş olduğumuz mücadele uğruna evlatlarımızı yitirdik.

24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gecede kurulan müthiş bir tezgâhla iki tane gencimize suikast yapıldı, ama trafik kazası süsü verildi.

Bunların hepsi bizde yazılıdır, arşivlerimizde dopdoludur.

Resmi imzalar vardır.

Ama o üç maymunu oynayan, şeytan üçgeni içinde rol alan resmi sıfatların ne yazık ki devletin yanında görünme şekilleri bizi çok üzüyor.

Tabi hiç de alakaları yok.

Tam tersine dış işgalcilere destek veren birer tane iç işgalci piyonlar olarak bize göre tarihe geçmişlerdir..

Gerektiği an deşifre ediyoruz zaten.

24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece…

İşte sevgili dostlar, bunlar Türkiye’nin tarihi kara lekeleridir.

Bu itibarla bize göre Joe Biden’ın dediği sözde Ermeni soykırımı da içten hazırlanan bir oyundur ve bir tezgâhtır.

En derin saygı ve sevgilerimle.