BOĞUYOR ÂLEM-İ İSLAM’I BİR AZGIN FİTNE! (III)

Değerli okurlar.

Dünkü bu köşede değindiğim, dikkat çeken en önemli konulardan birisi; çağımızın ilim dehasına sahip olan Bediüzzaman’ın yüz sene önce İslam dünyasına seslenerek, "uyarma haykırışı" olmuştu.

Çünkü, bugünkü İslam dünyasının bölük pörçük bir halde olup, birçok devletçiklere bölünmüşlüğü, zaten peşinen kendini "ümmet" olma vasfından çıkardığını göstermektedir.

Zira dizgini kendisinin elinde değil, tümüyle batı emperyalizminin güdümünde olup, umudunu batıdan beklemekle yetiniyor.

Bu hal, bu durum, bu tavır, her gün biraz daha İslam dünyasını yok olma tehlikesiyle yüz yüze getirmektedir.

Yıllardan beri Ortadoğu'nun kan gölü durumuna getirilmesi, Libya’dan Mısır’a kadar, Mısır’dan Suriye ve Irak’taki oluşuma kadar, hepsi net olarak bize birçok şeyi okutmaktadır.

Özellikle Türkiye’nin üzerine oynanan oyunlar, gerek ABD’nin olsun, gerek BM’nin olsun, gerek diğer batı ülkeleri olsun.

Onların gizliden gizliye Yahudi lobisi paralelinde ittifak kurmaları, “Büyük Ortadoğu Projesi'ne” hizmettir.

Hiç unutmayalım ki Amerika’daki Yahudi lobisinin dev para babalarının projesidir; “Büyük Ortadoğu Projesi…"

***

Nitekim bakın, Suriye'deki olup-bitene..

Üç yıldan beri akıtılan kan, söndürülen ocaklar sonucunda Suriye bir ülke olmaktan çıktı..

Bir aşiret ve mezhepçilik devleti haline geldi.

Batı Emperyalist sömürücü dünyanın ve ABD’nin gizliden ittifak ettiği konu Esed rejiminin yıkılış endişesini taşıyordu.

Bunca katliam, bunca dökülen masum insanların kanı, bunca söndürülen ocaklar ve bir ülke kendi milletini dış ülkelere tercih etme mezalimine rağmen adeta birbirine göz kırparak, büyük sessizlikle "katliamlara" gözyumuluyor.

Türkiye’nin diplomasisi, Suriye’ye müdahale etme teklifine rağmen, bunlar açıkça kimliğini ortaya koymuş durumda.

Eğer “Esed devrilirse, buraya İslam gelir."

Buraya yeniden "Hilafet ve şeriatın gelmesi" söz konusu olur.

Bu endişe karşısında bıyık altında gülüyor ve birbirlerine göz kırpıyorlar.

Rusya’yla, Çin’le, İran’la gizli diplomasisini pekiştiren bu emperyalist güçler, Esed rejimini ayakta tutuyor.

Oysaki yıllardan beri Suriye’de akıtılan masum insanların kanı, Filistin’de, Gazze’de taş üzerine taş bırakılmayan ve nice söndürülen ocaklara rağmen sesini çıkarmayanlar..…

Hele hele Irak’taki Maliki’nin iki sene içerisinde yaptığı Sünnilere yönelik katliam, ABD ve batı dünyası harekete geçmiyor da, aniden ortaya çıkan IŞİD tehlikesini dünyaya duyurabiliyor ve IŞİD’le mücadele etme koalisyonu kurmaya herkesi davet ediyor.

* * *

Şimdi, bu paralelde görünen odur ki 1980’li yıllardan beri Türkiye’yi karıştıran, Türkiye’de zaman zaman, yeni yeni terör örgütlerini ihdas ederek, devletle bu terör örgütlerini karşı karşıya getirme planları, ekonomiksel olsun, teknolojik gelişmeler olsun ve ahlaki olsun Türkiye’yi çökertme planları hep bu güçlerin organizasyonuyla olmuştur.

1970’li yıllarda varlık göstermeye başlayan DHKP-C'nin derin devletin gizli odaklarıyla bağlantılı olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

DHKP-C bu kirli savaşla yetinmeyip, 12 Eylül’ü oluşturdu.

12 Eylül mezalim rejiminden Türkiye kendini daha kurtarmadan, 1984’te PKK örgütü ortaya çıktı.

PKK’nın oluşmasıyla şeklen devlet mücadele etmek istediyse zaman bunun samimiyet içerisinde yapılmadığını gösterdi.

Bu kez Hizbullah örgütü ortaya çıkarıldı.

Hizbullah ile PKK’yı birbirine çarpıştıran gizli güçler, hem devletin derininden kumanda ediliyor, hem de Emperyalist sömürücü dış mihraklardan emir alıyordu.

Bu her iki örgüt birbiriyle boğuşurken, tabi batılı emperyalist patronlarla Türkiye’deki derin patronlar büyük ittifak içerisindeydiler.

Ve 28 Şubat'a gelindi.

28 Şubat’ın oluşması bu kez sözde terör örgütü olarak görünen PKK ve Hizbullah’la mücadele etmek için JİTEM ortaya çıktı.

JİTEM’in oluşumunda devlet terörü oluşturuldu ve binlerce faili meçhul cinayetler işlendi.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki birçok ocaklar söndürüldü, kan döküldü ve ülke nerede ise bölünme tehlikesiyle karşı karşıya geldi ve bu manzara hala da devam etmektedir.

Suriye ve Irak’ta, ABD ve diğer sömürücü fesat kaynağı olan Batı ve Batı dünyası yine ittifak içerisinde, koskocaman iki ülkeyi yok etme noktasına getirdi.

* * *

Düşünün, Irak’ta ABD’nin arkasında bıraktığı fesat yuvası olan Maliki hükümeti, Şia mezhebine dayalı bir hükümet olma hasebiyle ülkede bulunan Sünni vatandaşlarını tümüyle soykırıma tabi tuttu.

Hatta öylesine gaddarane uğraştılar ki özbeöz komşusu olan bir Sünni eğer oğlunun adını Ömer koymuşsa veyahut Osman adını taşıyorsa, bu isimlerinden dolayı, Hz. Ömer ile Hz. Osman’a nispeten bağladığı kinden dolayı, o aileyi tümüyle katliama tabi tutup, yok ediyorlardı.

Elbette ki buna dayanamayan o bölgedeki Sünni Arap aşiretleri, kendi bünyesinde ve diğer Müslüman ülkelerde, hatta Amerika olsun, İngiltere olsun, Fransa olsun, Almanya olsun…

Oradaki çalışan ve kendi aralarında İslami bağ kuran örgütler oluşturuldu.

Irak ve Suriye’deki ayaklanmaya yeltenen aşiretler ve diğer Müslüman örgütler Irak Şam İslam Devleti adı altında IŞİD örgütünü kurdular.

Hatta kurmak zorunda kaldılar.

Ve hatta bize göre ABD’nin, İsrail’in, diğer batı dünyanın tıpkı geçmişe yönelik Türkiye’de yaptırdığı terör örgütlenme şeklini orada da oluşturdular.

Bu oluşumların nedeni; Türkiye’yi yerinden oynatmaktı.

Yani IŞİD ile Türkiye’yi karşı karşıya getirip, yeni bir fitne unsuru oluşturmaktı.

IŞİD ne yaparsa yapsın onlar için kardı.

Zira IŞİD, insanları kasatura ile kesiyorsa, o iğrenç facia İslam’a mal ediliyordu ve dünya kamuoyu nezdinde İslam dininin bir terör dini olduğunu, acımasız ve kirli katil bir din olarak gösterilmiş oluyor.

Onların bu fesat planları tutmadı, bu kez IŞİD yaptıklarını yapıyor ama Amerika’yı da, Batı dünyayı da hem tehdit ediyor, hem sarsıyor.

Bu örgütün “cihat” adı altında oluşturduğu şiddet, elbette ki dünyaya sesini duyurmaktadır..

Ve batı dünyası olsun, ABD olsun, BM’ne mensup olan diğer devletler olsun, onların uykularını kaçırdı.

Başta Türkiye olmak üzere, ilk yaptığı harekette Musul konsolosluğunda çalışan 49 kişiyi rehin aldı.

Ama nihayet 101 gün sonra, geç de olsa Türkiye, büyük bir siyasi zekâyı kullanarak, onların üzerine gitmedi ve üç gün önce diplomatik yollarla, MİT’in çalışma azmiyle, sapasağlam o rehineler kurtarıldı.

Kurtarılan rehineler yine ABD’nin işine gelmedi, BM ise yine endişeli.

ABD ve Batı dünyası, IŞİD’in kanadını kolunu daha da genişleterek, koalisyon adı altında Türkiye’yle karşı karşıya getirmek istiyor ve iktidar hükümetini IŞİD’e karşı zorluyor.

Ve öylesine zorluyor ki IŞİD’le Türkiye’nin çarpışmasıyla daha önemli oluşumlar gelişiyor.

Kardeş kardeşin kanına giriyor ve ABD yine burada petrol patronu durumuna geliyor.

* * *

Tek kelimeyle özetleyerek söylemek gerekirse, kavga tamamıyla Irak’taki petrol kavgasıdır ve ABD’nin yeniden Irak’a yerleşip, Suriye’ye de Türkiye’ye de el atmasıdır.

Ki bundan başka bir düşüncesi de yoktur.

Onun için diyoruz ki Akif’in dediği gibi “BOĞUYOR ÂLEM-İ İSLAM’I BİR AZGIN FİTNE”

İşte Âlem-i İslam’ı boğmak isteyen o azgın fitne bu fitnedir.

Amerika’nın, BM’nin, batı dünyasının ve İsrail’in fitnesidir.

“El küfru milletun vahide”

“Küfür bir milletir” ilkesiyle yola çıkılırsa, İslam dünyası aklını başına alırsa, küfür dünyasının bir millet olduğuna inanırsa, az da olsa kendini toparlar.

Haçlı ve Siyonist odaklara köle olmaktan kendini kurtarır.

Yoksa “bu azgın fitne” gerçekten İslam dünyasını boğmaya devam edecektir.

Türkiye’deki yazarçizerler, düşünürler, özellikle sosyal medyanın köşe yazarları ne kadar kendini dev aynasında görüp de her gün biraz daha olayları çarpıtıp fikir yürütmeye kalkışırlarsa kalkışsınlar, durum budur.

“İki kere iki dört eder” derecesinde kesindir.

Bu kavga İslam dünyasını yok etme kavgasıdır, coğrafyayı teslim alma planıdır.

Yoksa bize göre IŞİD, her halükarda bulunduğu yerde ne kadar tehlike saçıyorsa, IŞİD’in en büyük tehlikesi Amerika’ya yöneliktir, Siyonizm’e yöneliktir, batı emperyalizmine yöneliktir.

Zira bakıyoruz ki ABD’yi tehdit ediyor, batı dünyasını tehdit ediyor.

İnternet üzerinden ABD’yi acımasızca korkutuyor ve meydan okuyor.

Bize göre bu hareket haçlılara karşı olduğu için, müspet bir harekettir.

Ancak Irak ve Suriye’deki Kürtlere karşı oluşturduğu savaşa, en kısa zamanda son vermeli,

Kürtlere karşı verdiği mücadelenin yanlış olduğunun farkına varmaları gerekir.

Artık Suriye’deki ve Irak’taki Kürtlere yönelik değil, Müslüman Müslüman’ın kanını dökmekten akıllarını başlarına alırlar ve oklarını Esed’e doğru çevirmeleri lazım.

Kürtlere yönelik savaş, yanlış bir adımdır, yanlış bir harekettir.

Müslüman, Müslümanın kanını dökmez,

Ancak ne var ki nerede münafık varsa, samimiyetsiz ve içi-dışı bir olmayan Esed’ler gibi, Malikiler gibi, kirli mezhep hegemonyası karşısında mücadele vereceklerini ümit ediyoruz.

Herkes bu coğrafyada aklını başına almalıdır.

Bu boğucu fitneden uzak durmalıdır, ümmetin kardeşçe bir arada yaşamasının önemini idrak etmelidir.

Yoksa “Büyük Ortadoğu Projesi”ne doğru adım adım ilerlemekte olan İsrail ve batı dünyası hedefine ulaşacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.