BUGÜN 12 EYLÜL 1980 DARBESİNİN SENE-İ DEVRİYESİNDEYİZ!!?

Mevzuya az sonra müdahil olacağız. Ama önce Cuma günü kaleme aldığım; “Hukuk+Adalet=Müsavat” başlıklı yazıma dair, gelen tepkilere değinmek istiyorum.. Yazı bir bütünlük içerisinde hayli yankı buldu.. Ki beş binin üzerinde internet üzerinde takip eden okurlar ve tabi ki gazete, beri yanda Uzay Haber’de görselinin yayınlaması… Yüz binlere ulaşan yazı bir bütünlük içerisinde; çok önemli başlıklar yer aldı…

Özellikle bu bölgemizde hayatında bir baltaya sap olmayan, iktidar siyasetinin gölgesinde palazlanan “siyasi menfaat gruplarının” varlığından bahsetmiş ve bunların giderek ciddi bir tehdit unsuru haline geldiklerine dikkat çekmiştim…

***

Öyle bir hal almış ki PKK terör örgütünden daha vahşi, saldırgan ve korku imparatorluğu yaratıcı hale geldiler.. Ki PKK hal-i hazırda bu memlekette devletin attığı şamarlarla sindirilmiş durumda.  Bu bölgede terörle mücadele hâkimiyetinin bugün devletin elinde olduğunu kimse inkâr edemez.

Amma velâkin; “siyasi rant devşiren gruplar” cirit atıyor… Denir ya, “PKK gitti, bunlar geldi?”.. İşte bu örneklemeyle yola çıkarsak, iktidar partisinin gölgesinde rantiyeci, çıkarcı, menfaatçi feodal yapının nüfuzuyla terör estiren yasadışı gruplar, ne hazindir ki siyasetin gölgesinde ve kimi yerde devletin de nüfuzunu kullanarak yaptıklarını yapıyorlar, ettiklerini ediyorlar. Yaptıkları da nerdeyse yanlarına kâr kalıyor.

Ki bir çoğu dün çulsuzdu, ama bugün çullu olmuşlar.. Yani çok büyük varlık sermayesine sahip olmuşlar.. Kimse bu değirmenin suyu nerden geliyor diye sormuyor?Ve bu dünün çulsuz, bugünün çullu grupları, iktidar partisinin bünyesinde kadrolaşmış hale gelmeleri, partiye yarar yerine her gün biraz daha çok büyük zarar getirdiği aşikardır.. Bölge insanının partiden uzaklaşma hali, bunun göstergesidir ve hiç kimse de inkâr edemez.

***

Değerli okurlar..

Bugünkü bu yazımızın birinci safhası bir önceki yazımızın bir devamı niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz.

Hep ifade ediyorum…

Kadrolaşma, özellikle siyasi partilerin bünyesindeki kadrolaşma sıradan bir kadrolaşma anlayışını içermiyor…

Ucube bir kadrolaşma var..

***

Bakınız, Devr-i saadette Hz. Peygamber (S.A.V)’in savaşlara gittiği zaman oluşturduğu ordunun bünyesindeki bireyler mutlaka seçilmiş, seçkin insanlardan oluşurdu.

İşte bu “hassasiyet” bizlere birer ders-i ibret olmalıdır.

Nitekim tembel, aciz, hasta veyahut yoksul insanlar, imkânlar dâhilinde savaşın kilit noktalarına gönderilmiyordu.

Oluşturulan o savaş kadrosu, seçicilerden oluşurdu…

Adeta süzgeçten geçirilmiş, ihlas ve samimiyet sınavını kazanmış, kahraman şahsiyetler belirlenirdi?!

Sonra savaştan savaşa gidilirdi…

Ve yeryüzünün üçte birine hâkim olan İslam orduları, işte bu şiarla tarih yazdılar…

Kimse de bunu inkâr edemez.

***

Bugünkü Türkiye’mizde de yıllardan beri mevcut olan dışa bağımlı bir sistemle mücadele edilmektedir…Ama elde edilen bir başarı pek yok…Özellikle, “muhafazakârlık” ve “dindarlık” adı altında dindar kesimlerden oy isteyip iktidara gelen “muhafazakâr” partiler ne yazık ki bu mücadelede, “Salih amel” ortaya koymuş değiller.. Bunun nedeni de; içlerine sızan “devşirmelerdir?” Onun için, 20 yıldan beri iktidarda olan AK Partinin bünyesini, dünden daha temiz tutması gerektiğini söylüyoruz!

Kadrolaşma hali, çıkarcı rant gruplarından uzak olmalıdır… Devlet ihaleleri için partinin bünyesinde kadrolaşanlar değil, bütün ciddiyetiyle istikametli kalbe sahip, ruhi derinliklerinde iman ve İslam davasını besleyen insanlarla yol yürümesi gerekir…

***

Bakınız 20 yıldan beri kesintisiz iktidar parti olan AK Partiye verilen oylar, unutmamalıyız ki bu niyet ve bu ihlâs nedeniyle millet oylarını vermiştir.  Cumhurbaşkanımızın güzel konuşmaları ve davranışlarının yüzü suyu hürmetine halk, bu partiye oy vermiştir, vermektedir..

Lakin görünen odur ki o gölgede yaşayan ve Cumhurbaşkanlığı gibi kutsal bir makamda yıllardan beri yakınlık gören, nice çulsuz söz konusudur..

Ama gel gör ki bu bölgede, bu memlekette, hatta Türkiye genelinde çok büyük sermayeye sahip olmakla beraber, inanmış bir dava uğruna bir arpa boyu kadar ilerleme kaydetmemişlerdir.. Gün oğlu siyasetini benimsemişlerdir..  İşte bu çıkarcı, rantçı anlayışa Cumhurbaşkanının artık dur demesi gerekir.  Özellikle Diyarbakır’daki İl Başkanlığı bünyesindeki mevcut kadro, partiye yarar yerine zarar vermektedir.  Bize göre bu kadroya çok dikkat edilmesi gerekir..

***

Devletin milli istihbaratı terör odaklarını nasıl didik didik gözden geçiriyor, kontrol ediyor ve hedefine ulaşıyorsa…  İktidar partisinin bünyesinde de aynı imkânları kullanarak bu rant kadrolarının oluşmasına, gelişmesine bir set çekmesi, bir engel koyması lazım.. Aksi takdirde, her geçen gün iktidar ve Cumhurbaşkanına olan güven kan kaybediyor.. Bu rant şebekeleri, ihale rantlarıyla beraber bir de arazi mafyalarının devletin hazine arazilerine çökmeleri, zor kullanmakta oldukları gerçeğine de projektör tutulması gerekir… Bu gerçekler de AK Partiye dehşetli bir güç kaybı yaşatıyor…

***

Sevgili okurlar..

Biz bunları zaten önceki yazımızda dile getirmiştik.  Bunu da kaydetmeden geçmek istemiyoruz.

Hala da parti bünyesindeki mevcut kadrolaşmış rantiyeci şebekeler, dünkü kullandıkları bakanlık imkânlarıyla çevre edindiği insanlar, ne yazık ki gizliden gizliye HDP’nin kadrolarıyla iş birliği içinde faaliyet gösteriyorlar.. Her ne kadar AK Partili olarak görünüyorlarsa da kesinlikle HDP’nin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyorlar.  Ve öyle inanıyoruz ki sandık başına gittikleri zaman da HDP’yi tercih edecekler diye düşünüyoruz.  Nitekim yansıtılan görüntüler kendini yavaş yavaş deşifre ediyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Buraya kadar Cuma günkü yazımızın devamı noktasında, bir hasbıhalimiz oldu.. Gelirsek, yazı başlığına.. Ne demiştik, “BUGÜN 12 EYLÜL 1980 DARBESİNİN SENE-İ DEVRİYESİNDEYİZ!!?..”

İşte Türkiye’nin mevcut hal-i perişanlığına neden olan etkenlerden biri de; 12 Eylül’dür… Ki, Türkiye demokrasi tarihine kara leke olarak geçen 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden, bugün 42 yıl geçti. Nerdeyse, yarım asır… Ama geride bıraktığı acılar ilk günkü tazeliğini koruyor. Hep ifade ediyorum… Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek her 10 senede bir yaşanmakta olan darbeler, Türkiye’yi hep biraz daha uçurumların kenarına getirmiştir… Geriletmiştir, devlet ile milleti birbirine kırdırmıştır..

***

Ve darbelerin “perde arkasına” baktığımızda, hep dış orijinli organizasyonlar karşımıza çıkıyor.? Siyonizm, haçlı anlayış, emperyalizm ve müttefik diye peşinde yuvarlanıp gittiğimiz ABD… Onlar tertiplemişler, senaryoyu uygulayanlar da içimizdeki “İyi çocukları” olmuştur… Ve bu iyi çocuklar, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, CHP anlayışının gölgesinde varlık göstermişlerdir.. Ama millete rağmen, devletin en kılcal damarlarına kadar sıza bilmişlerdir…

***

Nitekim tek parti ve şeflik döneminden sonra, yani demokratik parlamenter sistem ve bugün dâhil Cumhurbaşkanlığı sisteminde, devletin içerisine çöreklenmiş “anlayışı” dönemsel olarak, Sivil İradeye karşı “anti demokratik” eylemler tertiplemiştir… 1960 ihtilalı dahil, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan E-Muhtıra ve 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminin, “üst aklı” hep, ABD ve Siyonizm ile emperyalist anlayış olmuştur..

***

Bakınız, Milletin vermiş olduğu oylarla iktidara gelen başta Doğru Yol Partisi olmak üzere, yıllar yılı onun lideri durumunda olan Demirel, ANAP, Refah Yol, Erbakan ile Ecevit’in kurduğu koalisyonla birlikte bu millet, hiçbir zaman CHP’ye ve CHP anlayışını taşıyan partilere iktidar şansı vermemiştir.

***

Kaldı ki vesayetçi, dışa bağımlı, İttihat Terakki Partisinin Osmanlı bünyesindeki yaptığı tahribatın sonucu itibariyle meydana gelen I. Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı ve dolayısıyla nihayetinde İstiklal Savaşımıza kadar… Birbirinin devamı olarak oluşan savaşlar, müstevli işgalci İngilizler tarafından işgal altına alınan İstanbul ve birçok Anadolu şehriyle beraber, bu millet her şeyi sinesine çekti, ama günü geldiğinde “istiklal ve istikbali” uğruna ayaklanan Anadolu halkı kurtuluş savaşını kazandı, elin gâvurunu denize döktü…

***

Hasılı kelam, millete rağmen milleti yönetmeye çalışan “vesayetçi” anlayışların en dehşetli zaman dilimi, 60 ihtilalı ve tabi ki 12 Eylül oldu.. Ve 15 Temmuz… Bedelleri ağır oldu.. Bugün dahil olmak üzere, vesayetçi anlayışlara, teröre, Türkiye’ye hasımlık besleyen şer güçlere “göğsünü” siper eden bu millettir. Şahadet şerbetini içmeye hazır, maddi ve manevi yönde mücadele eden, dün olduğu gibi bugün de yine bu millet olmuştur.. Yarın da olacaktır..

***

Bu millet, bu darbeci vesayetçilerin ve CHP’nin sekülarist ve Kemalist anlayışının bir daha iktidara gelmemesi için yapacağı her şeyi yapmıştır. Yapmaya da yine hazırdır. Tek hedefi, milli iradenin temsiliyeti ve demokrasinin güçlü bulunmasıdır.. Başta ifade etmeye çalıştığım gibi, AK Parti Türkiye’ye ve milli iradeye “çelmeler atan, kör zihniyete sahip” anlayışlara karşı önceliği, kendine çekidüzende görmesi lazım… Devşirmeleri, rantçıları, çıkarcı ve menfaatperest anlayışları içinden, söküp atmalıdır… Özüne odaklanmadır, davasına inanmalıdır…

***

Zira seçim her gün biraz daha yaklaşıyor.  Seçim sath-ı mailine giren Türkiye, eğer bir daha CHP ve onun yandaşlarının iktidara gelmemesini istiyorsa, bünyesini çok temiz tutması lazım.  Böldürmeden, bölüştürmeden, tefrika fitnesini araya sokmadan, rantiyeci şebekeleri uzak tutarak yepyeni samimi bir kadroyla, “yola çıkmalıdır?”.. Ki Türkiye insanının karşısına çıkıp “oy isteme” gerekçesi olsun…

Bu öze dönüş, AK Parti ve üstlendiği misyon için olmazsa olmazdır.

Hal bundan ibarettir.  Eğer bu hali düşünmeden muhale el atılırsa, mahrumiyet kaçınılmazdır.  Kaybetmenin ibresi daha fazla yukarıda…

En derin saygı ve sevgilerimle.