ÇAĞDAŞ MEDENİYET VE KÜRESEL DÜNYA(!)

Evet, sevgili okurlar.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Târık” suresinin 9 ve 10. ayetleri mealen bize birçok şeyi mesaj olarak vermektedir.

“Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı...”

Bu yüce ayet-i kerime dünyadaki yapılan, gizlilikler içerisinde işlenen her şeyin kıyamet gününde tüm çıplaklığıyla açığa vurulacağını ifade etmektedir.

Açığa çıkan tüm yüz kızartıcı işler olsun veyahut diğer suçlar olsun, her ne ise sahibini çok zor duruma düşürürken, bu badirelerden ve çukurdan kurtarmak için hiçbir kuvvet ve güç ona yardımcı olamaz.

Yapayalnızdır.

Başı eğik, yüzü kara, büyük mahcubiyetler içinde ne yaptığının farkında olmayan kişi durumuna düşer.

Gerçekten, bu yüce ayet çok derin manalıdır.

Tabii ki sırların ortaya çıktığı gün.

Gizlilikler ve meçhullerin tümü apaçık ortaya çıktığı gün, onu işleyen kişinin yardımcısı yoktur.

Ne bir güç var ve ne de ona yardımcı olabilinir. Yapayalnız kalınca işte sıkıntı o zaman başlar.

* * *

Evet, birçok müfessirler bu yüce ayetin mealindeki durumu, her ne kadar kıyamet gününe atfediyor ise de aslında öncelikle olay bu dünyadan başlar.

Yani bu dünyada işlenen ne kadar faili meçhul cinayetler varsa, ne kadar kirli ve skandal oluşumlar var olmuşsa, hele hele devletin ve devletlerin elinde olmuşsa, hatta insanın izzet, şeref ve haysiyetine yakışmayan hangi mesele yaşanmışsa, kıyamet günü deşifre olur.

Çünkü, hiçbir şey gizlilikte kalamaz.

Bu dünyada  dahi ortaya çıkar.

Sahibini toplumların önünde hayat akışları içerisinde zillete ve rezalete düşürür.

Keza kıyamet gününde de kat kat mislini "huzur-u ilahide" aynı rezaletler içinde kendini ele verir, ama kurtarıcısı da yoktur.

Ne onun gücü yeter, ne de yardımcı olanibilinir.

Ayeti kerime mealen bize bunları hatırlatıyor ve de uyarıyor..

***

Evet, sevgili okurlar.

Günlük medyaya bakıldığında her Allah’ın günü olmadık, kalmadık canavarca işlenen suçları görüyoruz.

Doğrusu, canavarca işlenen o suçların canilerini canavarlara benzetiyorsak, bence canavarlara hakaret ediyoruz.

Zira canavarlar, ne yaptıklarının farkında değiller.

Allahu Teâlâ onlara acıma idrakini vermemiştir.

Ama insanlar tam tersine mükelleftir, sorumludur, yaptığı en iğrenç cinayetleri dahi ne kadar gizlerse gizlesin, bu dünyada dahi elbette ki kesin olarak ortaya çıkacak ve hak ettiği cezayı da çekecektir o kişi veya kişiler.

* * *

Evet, dünkü yazılı medyada sürmanşetten verilen “CANAVAR TANIDIK ÇIKTI” başlıklı haber..

"İki gün önce kaybolan 6 yaşındaki Gizem, evine 20 km uzaklıkta ölü bulundu."

Bu masum yavruyu öldürüp, ormanda saklayan kişiyi canavara benzetmek, bize göre canavarlara hakarettir.

Bu her ne kadar bireysel cinayet ise de artık toplumda hemen hemen her gün yürümekte olan toplumsal hayat akışı içerisinde acımasızca vahşetlerin varlığı söz konusudur.

İnsanı çileden çıkarıyor sevgili okurlar.

Ama bize göre bu vahşeti işleyen kişi bireysel olarak işliyorsa da aynı paraleldeki vahşeti işleyen İslam dünyasındaki bir çok devletin başındaki Firavunlar o Adana’daki 6 yaşındaki kızı öldüren canavardan geri kalmamaktadır.

Çünkü onlar yüzlerce çocuğu, gençi, kadını, yaşlısını vahşice katlediyor.

***

Bakanız, dünkü Yeni Şafak Gazetesinin sürmanşetinde “DÜNYA KÖR OLDU” başlıklı bir haber..

Haber şöyle;

“Mısır’da Sisi güdümlü mahkemenin ihvan üyesi 683 kişi hakkında verdiği kitlesel idam kararına dünya kamuoyu kayıtsız kaldı.

Cunta mahkemesi Türkiye’nin çeşitli illerinde protesto edildi.

“Adaletle dalga geçiliyor” başlıklı ara spotta şöyle deniliyor.

“İstanbul’daki Mısır Başkonsolosluğu önünde toplanan kalabalık Dünya bu zulme susacak mı? pankartı açtı.

‘Zulme karşı gevşeme Allah seninledir’ sloganı atan gruptan bazıları konsolosluk binasına girdi.

Uluslararası Af Örgütü kararın iptalini isterken, adaletle dalga geçildiğini vurguladı”

El Hak.

Çok doğru bir tespit ve haber!

Gerçekten, dünya bu zulme karşı gözü varsa da kör durumdadır, dili varsa da dilsiz durumdadır, kulağı varsa da sağır takılıyor..

Yeryüzünde yürüyen dünyanın nereye kadar yürüyebileceği ve nasıl kaygan zemin üzerinde yürüdüğünün herhalde o da farkındadır..

Keza Suriye’deki zalim de aynı zulmü işlerken her ne kadar devletin varlığından faydalanıyorsa da dünya buna da sessiz!

Hukuk adına, demokrasi adına, sözde düşünen bu dünya; suçluyu daha fazlasıyla koruyor, antidemokratik yasaları himaye ediyor, böylece insanları, milletleri, devletleriyle kavga yaratmaya, kargaşa üretmeye, terör odaklarını harekete geçirmeye yönelik çalışıyor ve yardımcı oluyor?

Yoksa Esed’in kendi ehline yaptığına dünya sessiz kalırmıydı?

Ki yeryüzünde zerre kadar insanlık cevherini taşıyan her kim olursa olsun, mutlaka tepki koyardı.

Ama yok..

Nitekim Birleşmiş Milletler de suspus..

Ki bu da, BM’in hukuka yönelik iddiasınin ne kadar çağın yüz karası olduğunu göstermektedir.

Dünya hep kirli oluşumların yanındadır.

Bugün Mısır’da ne yapılmışsa, Suriye’de ne yapılmışsa, Irak’ta ne olmuşsa, yüz sene evvel Türkiye’miz bunları millet olarak yaşamıştır, geçirmiştir.

Bırakın yüz sene evveli, daha 2008’de, 2009’da, 2010’da ve günümüze kadar Türkiye’de devlet eliyle işlenen binlerce faili meçhul suçlar var?

***

Dün bu köşede sizinle paylaşmak istediğim 1998’deki Diyarbakır’da devlet eliyle estirilen terör mezailimi, bölge insanını çok mağdur etmiştır.

Dile getirdiğim hakikat resmiyetin gölgesinde estirilen terörün resmi bir vesikasıdır.

İçinde terör adı geçmiyorsa da manen terörün damgasını dik alasıyla basmaktadır.

Dünkü yazımda sahte iddianameden bahsetmiştik, bugün de o sahte iddianamenin dayandığı, Jandarma Başçavuşu Ali Kaya ile diğer Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat bölümündeki Subaylardan Yüzbaşı Ali Osman Calasın, Binbaşı Cemal Temizöz ve 7. Kolordu Komutanlığı’ndaki Kolordu Komutanı adına sahte evrak tanzimine imza atan Albay Reha Şatana ile Albay Erhan Tavşancı…

Tabi bir de dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar ve onun emrinde çalışan ucuz karakterli bazı savcılar ile dönemin Bölge MİT Başkanı Cemal Uzgören…

Dehşetengiz bir yapı bu.

Hep birlikte çete kurarak, mesleklerini rant sektörü haline getirmek adına, nice nice aileleri mağdur etmişlerdir.

İşte Ali Kaya’nın el yazısının mahsulü olan şu sahte evraka iddianame hazırlanmış..

DGM Başsavcısı Nihat Çakar’ın talimatıyla ve böylece başta biz olmak üzere nice masumları mağlup etmiştir.

***

İnanın, sevgili okurlar.

Dün de söylemiştim, bırakın devlet üniformasını şerefsizce, alçakça kötüye kullanıyor olması, bu belge TSK’nın Jandarma Bölge Komutanlığının, dönemin Milli İstihbarat Bölge Başkanlığının yüz karasıdır, utanç vesikasıdır.

Her ne kadar gizli tutulmuş, sözde PKK örgütü tarafından yazılmış ise de eninde sonunda başta söylediğimiz gibi bütün çıplaklığıyla o gizlilikler deşifre olmuştur, hakikat gün gibi aşikar olmuştur.

Sahiplerini ele vermiştir, işledikleri suçtan dolayı..

Elbette ki önce bu dünyada sonra öbür dünyada ortaya çıkan o gizli sırlar bir bir ortaya çıkmış durumda ve artık devlet yeniden harekete geçmesi gerekir.

Hukukta şöyle bir kural var; “sükut ikrardandır” misali sesini çıkarmayıp, bu olaylara karşı sus pus kalan demokratik bir hukuk devleti, inanın aynen müştereken ve müteselsilen bu suçtan sorumlu olduğu gibi, kendilerini kurtaramaz.

“Târık” suresinin 9 ve 10. ayeti bugün dahi onların meçhul cinayetlerini, gizli kalmış sırlarını hep ortaya çıkarmış durumda.

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

Bu belgenin de küpürünü sizlerle paylaşmak üzere bugün de bunu yazıyoruz.

Ama bunu hiç unutmayalım ki bunları yutmayan 4 Nolu DGM Hakimleri ve Savcılarının verdiği beraat kararı yine de devletimizin, hükümetimizin alın akıdır, ter temiz bir ruhtur.

Bunlar da o diğer tanzim edilen sapık ve soyguna dayalı kirli belgeler ne kadar devlet için zül ve kara leke ise bu mahkemenin, bu hakimlerin beraat kararları da o kadar devletin ciddiyetini simgeliyor…

Aynı zamanda, yargının ve yargı mensuplarının ne kadar boşluk içerisinde olduğunu gösteren önceki sahte belge, bu belgeyle ciddi hakimlerin varlığını gösterdiği gibi, devletin de yüz akıdır.

Evet, sevgili okurlar.

Bu kirlenmeyi ortaya çıkarmak için çalışacağız, devam edeceğiz ve “Yevme tubles serâiru” sırrınca tüm pisliklerini ortaya çıkaracağız.

Öyle bir gün gelecek ki toplum içinde yürüyemeyecek kadar alçalacaklar.

En derin saygı ve sevgilerimle.