CİDDİ OLMAK GEREKİR!?

Ne hazindir ki dün olduğu gibi bugün de “siyasilerimizden istenilen ciddiyet ve samimiyeti” toplum olarak görebilmiş değiliz! Sürekli “asimile edici, yozlaştıran, ahlaki değerleri erozyona uğratan, misyon ve vizyon açısından, harap düşüren” bencil bir anlayışın dergahında, seyr-u sefer yapmaktadırlar…

***

Gerek parlamenter sistem dönemi olsun, gerekse partili cumhurbaşkanı sistemi olsun, her seçim evresinde, ya da devlet ile millet karşı karşıya geldiğinde, beklentiler noktasında siyasilerimiz, dehşetli bir şekilde mahir kesiliyorlar... Tabiri caizse, mangalda kül bırakmıyorlar… Zehir-zemberek misali, döktürüyorlar…

***

Ahali de olup bitene aldanarak oyunu veriyor, tercih ediyor!? “Milli iradenin” temsiliyet nüfuzunu tevdi ederken, “Vekilim ol” diyor... Ne var ki seçilen ve halkın vekili olan zat-ı muhteremler Meclis’e gittiklerinde, o kırmızı “geyik derisinden” yapılmış koltuklara oturduktan sonra, 180 derece açıyla değişiyorlar…

***

Bakıyorsun ki zatlar, değişmiş, söylediklerini unutmuş, halkın beklentilerine Fransız takılmaya başlamış... Aldığı unvan, sahip olduğu dokunulmazlık, cebine dolan milletin paralarıyla, har vurup, harman savuruyorlar… Gece âlemlerinin müdavimleri oluyorlar... Her ne kadar meclis kürsüsünde birbirlerine etmedikleri hakaretler kalmıyorsa da akşamsefasında “kol kola, aynı masada” keyif çatıyorlar…

***

Sormak istiyorum? Hal bu iken, ortaya konulan siyasetin ciddiyetinden ve samimiyetinden söz edilebilinir mi? Bu tamamen halkı kandırmak değil de nedir? Ki bu milletin beklentileri, açık ve nettir… Milli ruhunu, tarihini, kültürünü, aba ecdadının terbiyesini, inancını ve iman şuuruyla medeniyetini yaşamak istiyor... Peki vaki mi? Yok… Ne bunlar var ne de programlarında var ne de hedeflerinde söz konusu.?

***

Üstad Bediüzzaman, yaşadığı dönem kadar, bugünleri de görmüş olacak ki, “siyasete dair” şu vecize sözü, boşuna söylememiştir… “Siyasetten Allah’a sığınırım...” Ne yazık ki öyle… İşte tablo orta yerde… Siyaset hangi kulvarda, millet hangi kulvarda?! Zıtlar hanesine dönmüş bir hal var… Kimin eli kimin cebinde, belli değil... Kim kimin nam-ı hesabına siyaset yapıyor, ya da hangi fikrin savunucusudur, o bile artık meçhuliyet kazanmış…

***

Yıllardır burada, kamuoyu adına, millet adına yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz ve haykırıyoruz; “Ey siyaset, ey siyaseti icra edenler, ey Devlet-i Âliyenin söz sahipleri, vücut bulan siyasetinizde, millet kendini bulamıyor... Neden milletle, seçmeninizle barışık değilsiniz. Bir imtizaç icra etmiyorsunuz... Samimiyetiniz ve ciddiyetiniz hiç hâsıl olmayacak mı?”

***

Bakınız, Cumhuriyetin kuruluş tarihinden bu yana söylenip duruluyor; “Türkiye Laiktir.” Ki birileri bunu slogan haline getirmiştir… Anayasaya da yerleştirmiştir… “Türkiye laiktir, laik kalacaktır” diye... Peki, “laikliğin” manası, uygulamadaki gayesi nedir noktasında “ciddi ve samimi” bir anlatımda bulunulmuş mu?” Hayır… Hep diyorum, “laiklik eşittir dinsizlik...”

***

Demek ki “Türkiye laik ise” o zaman bunun Türkçesi; “Türkiye dinsizdir...” Bunu diyen var mı, diyen yok... Peki, buna libas giydiren nedir? O da Demokrasi… Milleti dininden, imanından, Kur’anından, ahlakından, terbiyesinden uzaklaştırma adına, enva-i hile ve desiseyle, gizliden gizliye hayata geçirilen uygulamalarla, hem milleti hem de maneviyatını sömürmektedir… Ve buna da; demokrasi deniliyor… Evet, demokrasi bu kadar ucuz kavram olarak, kullanılmamalıdır?

***

Netice itibariyle; Millet gerçekten siyasetten ve siyasilerden şikâyetçi, dertli ve tepkili? Vaziyet bu iken, der demez insan sorguluyor... Peki, bu millet nereye gidecek, bu insanlara ne olacak, ülke hep böylesi halleri mi yaşayacak? Yaşananların zerre-i miskali “ne demokratiktir, ne hukukidir ve ne de insanidir?”

***

Yukarıda da aktardım… Bu milletin istek ve arzuları, talepleri; inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce Kur’an-ı Kerim’in hükümleri doğrultusunda, yaşamını idame etmektir... Aynı inançla, yönetilmek istiyor… Eğer bu sağlanırsa, işte o zaman gerçek manada insanlık demokrasisi oluşur... Batı dünyasının kültür emperyalizminin sömürgesi olan “demokrasinden” kurtulmuş oluruz…

***

Çünkü 1,5 asırdır millet “batı demokrasisiyle” kandırılmaya çalışılmıştır... Artık milletin tahammülü bu kandırmalara, aldatmalara, hile ve desiselere yok. Kabul de etmiyorlar.

Dolayısıyla bizim temennimiz ki halkın adına konuşuyoruz. Osmanlıdan, Selçukludan gelen kültür ne ise yine aynısı olsun hatta daha fazlası yaşamın her alanına rücu etsin…

***

Millet, medrese terbiyesini istiyor. Okullar, milli eğitim camiası tümüyle Osmanlı Eğitimine dönmesini istiyor... Bugün Osmanlı eğitimi yok, Kur’an öğrenimi ortada yok... Var gibi gözüken İlahiyat veya İmam Hatip aldatmacasıyla millet aldatılıyor… Ki bir gecede millet cehalete mahkûm edildi. Bin yıllık medeniyet, eğitim, öğretim ve kültür “harf devrimiyle” yok edildi... İlim, irfan, talim terbiye ortadan kaldırıldı… Yeni bir şey icat edildi. Türkiye insanı, Osmanlı’da yüzde 90’ın üzerinde eğitim ve öğretime sahip iken, harf devrimiyle her şey tersine döndü. Halkın yüzde 90’ı okuma-yazma bilmez hale geldi...

***

Bunlar bize göre yarar değil, zarardır, milleti kandırmaktır. Onun için millet diyor ki aba ecdadımızın kültürü ne ise terbiyesi ne ise onu istiyoruz. Dayanak noktamız Kur’an’dır, niye tozlu raflara kaldırılıyor, niye duvarlara asılıyor? Sadece camilerde okutulmak için mi inmiş Kur’an.  Hayır… Hiç de öyle değil. Kur’an, bir hüküm kitabıdır. Onunla yönetilmezsek, insanlar o zaman batı dünyasının vahşetine, tek dişi kalmış canavar medeniyetine teslim olur…

***

Ki hal-i âlem orta yerde cereyan ediyor… Peki, milli irade nerede kaldı, demokrasi nerede kaldı, siyaset nerede kaldı? Bu itibarla millet bundan çok rahatsız, gelen giden yönetimler de iktidar partileri de foyaları bir bir ortaya çıkıyor,  verdikleri sözleri tutmuyorlar. Millet diyor ki demek ki siyaset yalan demekmiş. Bunu her zaman dile getiriyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.