ÇIKAR KARŞILIĞINDA İBADET YAPILMAZ!? (II)
Sevgili okurlar.
İbadetin özü ihlâstır… İhlâsın özü ve hulasası da “dünyevi çıkar ve menfaate” odaklanmamaktadır… Onu “ticari kazanç sektörüne” dönüştürmemektir… Günlerdir ifade ediyoruz; Kur’an-ı Kerim okunması, okutulması, tedrisatının yapılması, kesinlikle maddi bir menfaat karşılığında olmamalıdır. Olamaz da!
***
Ümmetin yegâne iman meşalesi ve o inancın simgesi ve tanımlaması, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inmiş olan Kur’an-ı Kerim’dir… Ona inanan milletlerin ciddiyetini temsil eder... Milletin varlığını temsil ettiği gibi; Müslüman ve mücahit olma halini de emrediyor…
***
Bu itibarla Kur’an’a hiç bir maddi beklenti ve ticari kazanç beklemeden sarılmak tüm Müslümanların yegâne görevidir. Onunla yaşamak, onunla amel etmek, Yüce yaradana karşı en büyük kulluk görevinin yerine getirilmesidir. Kur’an ilahi bir kelamdır. Hem ibadet kitabıdır hem dua kitabıdır hem hukuk kitabıdır hem de sosyal dayanışmaya dair kanunlar manzumesidir…
**
İslam ümmetinin yaşamının garanti altında olması için orta yerde Kur’an’ın hükümleri olmalıdır. Kur’an’ın emir ve yasaklarının icra edilmesi gerekir. Aksi takdirde Kur’an’ı süslü bez çantalara koyup duvara asmakla, tozlu raflarda tutmakla, sadece ölülerin üzerine okumakla, ihlaslı olunamaz… Ki Kur’an da bize sahip çıkmaz.
***
Sosyal hayatımız dengesiz kalır. Hukuksal hayatımız orman kanunlarına döner… Toplumsal barış hayatımız alt üst olur... İnanmış bir ümmet olarak Kur’an’ı tozlu raflarda tutamayız… Onunla amel etmeliyiz… Sadece ölülerin üzerine okumakla yetinmemeliyiz, diri olan, her nefes alan ve inanan ümmetin her ferdi, Kur’an’ı okumalı, okutmalı, onunla yaşamını bütünleştirmelidir…
***
Öyle, Ramazan’dan Ramazan’a Kur’an’ı alıp okumak… “Ben Ramazan boyunca ölülerime Kur’an okudum” diyerek kendi kendimizi kandırmakla olmaz… Kur’an bir ilahi hüküm kitabıdır. Toplumsal barışın bir manzumesidir. Tüm müştemilatıyla, hayatta olan, yaşayanlar içindir...
***
Bir kere, Kur’an’ı kendi aralarında icra etmeyen bir toplum, Müslümanlıktan dem vuramaz. Nitekim Mehmet Âkif Ersoy’un “Kuran'a hitab” şiirinde dediği gibi;
“İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;
Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?
Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne taze mezara okunmak ne fal bakmak için
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne duvarlara asılmak ne el sürülmemek için
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tezhip, ne sülüs, ne hat yazmak için
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tapınak, ne nutuk, ne vaaz dini için
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne erkeği yüceltmek ne kadını aşağılamak için
Ne Araba paye vermek ne Acemi hor görmek için”
* * *
Demek ki; dünya ve ahiret hedeflerimize ulaşmak için illaki günlük hayat akışları içindeki yaşam tarzımızı Kur’an’a uydurmamız gerekir. Kur’an’a ittiba ile ancak inanılır ve sahip çıkılabilir. Şekli olarak Kur’an’ı duvara asıp, cenazelere koşup okumak veyahut Kur’an’ı hıfzedip gazel okurcasına ses yükselterek okumak, hiçbir şekilde caiz değildir… Kur’an böyle şeyleri kabul etmez. Sevap da sağlamaz… Bilakis, Kur’an bizden kaçar... Tıpkı bugünkü gibi. Uçmuş gitmiş bizden. Onun içindir ki toplum olarak arkamızı, önümüzü göremez haldeyiz... Pusulamızı şaşırmış vaziyette derbeder yürüyoruz…
***
Eğer ki Müslümanca yaşamak istiyorsak, öncelikle bilinçli olmamız gerekir! İslam’ın ve İmanın şartları paralelinde, maddi ve manevi yönde, kendimizi dizayn etmemiz gerekir… Çünkü Kur’an-ı Kerim, bir hüküm kitabıdır ve Allah’ın emirlerini içermektedir… Ona sarılıp, onunla amel ederek Kur’an’la bütünleşip bir olmamız gerekir…
***
Şayet, Kur’an-ı Kerim’i ölülerin üzerine okumakla, Ramazan aylarında hatim indirmekle, para karşılığında mezarlıklarda okumakla yetinilirse, bu Kur’an’a, İslam’a ve Müslüman ümmetine hakarettir ve suikasttır... Gaflet ve dalaletin dik alasıdır… Çünkü bu minvalde hiçbir hüküm Kur’an’da yoktur. Hadiste de yoktur, fıkıh kitaplarında da yoktur.
***
İhlaslı olmak lazım! Her bir Müslüman ferdi, Kur’an neyle yaşanır, ve ne ile Müslümanlık olabilir gerçeğini bilmeli, idrak etmeli ve ulvi değerlerine saygılı olmalı. Kaide ve kurallarına uymalı. Hurafe anlayış, söylem ve eylemlere kesinlikle meyil etmemelidir… Körü körüne birbirine bakarak “mezarlıklarda Cuma akşamları para karşılığında Kur’an okuyorum ya da okutuyorum” demekle bu iş olmaz! Ne ibadet olur ne de ibadeti yerine getirmiş olunur?
***
Allah şahittir ki Kur’an bunun için inmemiştir. Kur’an ilahi hüküm manzumesidir, inanan ümmetin günlük hayat akışlarının ana dayanak noktasıdır… Eğer biz Kur’an’la günlük hayat akışlarımızı uydurmazsak, yüz bin defa da ölülere okusak fayda vermez. Mezarlıklarda Cuma akşamları Yasin okumak, okutmak beyhudedir. Kur’an’ın hükümlerine riayet edilmemiş olunur…
***
Kur’an’ın hükmü nettir… Hem okuyacaksın hem sevap kazanacaksın hem de onunla amel edeceksin. Ve de hükümlerinin tümüne uyacaksın. Toplumun günlük hayat akışları onun getirmiş olduğu emir ve yasaklara tabi olacaktır… Kur’an budur.
***
Para karşılığında, Ramazan-ı Şerif’te cüz okudum, hatim indirdim. Demekle ne ibadet olur ne de ibadetin yerine getirilmişliği olur… İşte Nisa suresinin, 65. Ayeti... Her zaman burada paylaşıyoruz. Bir kez daha buradan sizinle paylaşmak istiyorum… Nisa suresinin 65. Ayeti bakınız mealen şöyle buyuruyor;
“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”
***
İşte sevgili dostlar.
Kur’an’ın ana çizgisi budur, hükmü de budur. Bununla yaşamak, Kur’an’ın tümüyle yaşamak demektir. Tabi olmak demektir. İşte o zaman ihlaslı bir ibadet, şeklini icra etmiş oluruz… Ki, kulluk görevinin de ana vazifesi budur…
En derin saygı ve sevgilerimle.