CUMHURİYET, MEŞVERET, HÜRRİYET!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbet yazımızın ana stratejisi ve temel dayanak noktası köşenin başlığından da anlaşıldığı gibi “DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİ VEYA BAŞKANLIK” ifadesine dairdi..

Lakin ülkemiz ve milletimiz artık demokratik parlamenter sistemini kaldıramıyor.

Her kafadan çıkan bir ses değil de tek bir beyinden, kalpten, samimiyetinden çıkan bir ses olsun istiyor..

Ki ona da “Başkanlık sistemi” diyoruz..

Keza yine dünkü yazımızda, tarihi cumhuriyet dönemindeki CHP’nin yapmış olduğu mezalimden bahsetmiştik…

Aynı meyanda yazının son bölümünde de Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ’un fii tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı iken Genelkurmay Başkanı olabilmesi için icazet almak üzere İsrail’e gittiğine dikkat çekmiştik.

İsrail’e giderken de tabi boşuna gitmemiş, dopdolu bir insan olarak gitmiş… Ki ayin duvarının önünde ayin yaparken, aynı zamanda da hahamlardan biriyle de sarmaş dolaş poz vermişti.

Ve ağlama duvarının önünde kemal-i inkıyat (yüksek saygı) duruşuyla duvara elini-yüzünü sürmüş durumdaydı.

Bunları bir bir kamuoyu adına sorduk…

Aynı zamanda kendisine “Sen oraya niçin gitmiştin” sorusu sorulmuş ve şu cevabı verdiğini beyan etmişti; “Ben orada Fatiha süresini okudum…”

Gerçekten bu cevap çok ilginç..

İlginç olduğu kadar da dikkat çekicidir.

* * *

Aslında sevgili okurlar bu ifade ettiklerimizden daha fazla Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutarsızlığından dün söz etmiştik..

Bugünkü sohbetimiz de yine aynı doğrultuda olacak…

Ama Başbuğ ağırlıklı olacak..

Çünkü, Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile ilgili yaptığımız araştırmalar neticesinde daha önemli püf noktaları yakaladık…

Ve bunları soru olarak kendisine sormak istiyoruz..

Evet, sevgili okurlar.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst seviyesi, hiç kuşkusuz ki Genelkurmay Başkanlığıdır.

Hep ifade etmişimdir…

Bu izzetli ve şerefli bir meslek olması hasebiyle, oraya layık olanlar oturmalıdırlar.

Ehil kişiler olmalıdır..

Nitekim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 35. Maddesi olan iç hizmet ciddiyeti de bu yöndedir.

Ama milli ruha, milli değerlere, pek tabii ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin ciddiyetine yakışmayan bir şekilde elini kolunu sallayarak İsrail’e gidip ağlama duvarı önünde bazı hahamlarla sarmaş dolaş olanlar ne yazı ki..…

Bize göre en hafif bir deyimle “Devleti hafife almaktır”.

Bir ölçüde bu tablonun anlamı makamında sağlam oturmanın, himmet ve gücünün de İsrail’den geldiği hususunu ortaya çıkarmaktadır..

Ki bu da bırakın bir Genelkurmay Başkanının yapmasını, bize göre bir er veya erbaş dahi bunu yaptığında en ağır ceza verilmesi gerekir.

Nerde kaldı ki bir Genelkurmay Başkanı gidip İsrail’de ayin yapsın…

Bu hareket, Türk kamuoyuna hakaret etmek gibi büyük bir aldatmadan ibarettir ve kötü niyetini deşifre etmektir.

Biz bunları dün sıralamıştık ve tekrarlıyoruz.

Ve diyoruz ki;

Bilindiği üzere emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırılmış, sanık olarak tutuklanmış eski bir Genelkurmay Başkanıdır.

Kendisine yönelik kara propaganda yapıldığını iddia etti de onun için oraya gitti.

Avukatı aracılığıyla paylaştığı açıklamasında, İsrail’de ağlama duvarını ziyaret ettiklerinde “Fatiha” suresi okuyarak, dua ettiğini söylemişti.

Biz de ona dedik ki Sayın Generalim, bir Müslüman için dua etmek niyetini taşıyorsanız, o ağlama duvarı putperestlik duvarıdır, ibadet ve Fatiha okuma yeri de hemen yanı başındaki Mescid-i Aksa’da olmalıdır..

Ve orada namaz kılmalıydınız, Başbuğ.

Ama bunu yapmadı, yapmak istemedi.

Makyaj yaptı.

Bize göre bu kamuflajdır.

Onun için, kamuoyu adına diyoruz ki ne yazık ki milletin bütçesiyle büyüyen, oluşan ve gelişen bir ordunun bünyesindeki en rütbeli subayından tutun da, en küçük bir erat seviyesine kadar bile, hiç kimse iyi niyetle, inanarak dinler arasında bu diyalogu kuramaz, kurmamalıdır.

Kurulduğu takdirde bu milletin kendisi Müslüman olmasa, inançlı olmasa bile en azından inanan bir milleti temsilen o rütbelere kadar gelmiş birileri, kendini artık liyakatli biri olarak göstermelidir.

Layık olmayan hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformasını taşıyamaz.

Layık olabilmesi için de kesinlikle inanca dayalı, milli ruhun içinden çıkmış, ter-u taze pırıl pırıl bir akademisyen subay olmalıdır.

Biz yıllardan beri bunu söylüyoruz.

Hiçbir Müslüman, yüksek rütbeli Türk Subayının böyle kendini küçülterek bu hale düşmesi, bize göre en tehlikeli bir şaibeden ibarettir.

12 Haziran 2008’de Kudüs’teki ağlama duvarında çekilen fotoğrafların bir Göztepe’de yayımlandığını belirten Başbuğ, Osmanlı imparatorluğunun zamanında tamir ettirerek koruduğu ağlama duvarını ziyaret esnasında Fatiha suresini okumasına, kendimizi ona teslim edemeyiz ve inanamayız.

Toplumun zirvesinde bulunan bir insan 23 Ağustos 2001’de ifade ettiğimiz değişimin ne derece gerçeğini yansıttığını değerlendirmek istiyoruz.

Başta söylediğim gibi; TSK İç Hizmet Kanununun 35. Maddesi;

“Silahlı Kuvvetlerin görevi Türk yurdunu ve tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır” hükmüne amildir.

“TSK olarak cumhuriyetin temel niteliklerini hedef alan uygulamalara karşı sessiz kalmak mümkün değildir”

İnsan bunu söylemek zorundadır.

“Cumhuriyet, meşveret, hürriyet” ile kanun ve adalet hâkimiyeti söz konusudur.

Eğer bunlar gerçekleşmiyorsa, memlekette Cumhuriyet sadece şeklidir, hükmi değildir, barınaktır ve madrabazlıktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.