DEMOKRASİ LAİKLİK VE KEMALİZM! (II)

Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzre 31 Mart 2015 günü tarihe; "karanlık bir gün" olarak geçecektir. 
Hem de zifiri karanlık bir gün!
Çünkü, Türkiye içi boşaltılmış laiklik, Kemalizm, gibi antidemokratik, hukuk dışı kavramlarla yönetiliyor.
İnanan bir kesim için üzüntü veren olay şudur ki;
Muhafazakâr, inançlı, milli şuur, izan kisvesiyle yola çıkıp yüzde 50’lerle halkın gücünü alıp devleti yönettikleri halde, yani iktidara geldikleri halde bir türlü muktedir olamayan bir muhafazakâr anlayışın var olmasıdır.
***
“Nasıl muktedir değil?” sorusuna karşı cevabımız hep şu olmuştur.
Elbette ki muktedir değiller.
Bakınız, yıllardan beri yani 1950’den günümüze dek çoğulcu parlamenter sistem doğrultusunda seçimlere girip halkın teveccühünü kazanan, sağ ve muhafazakâr geçinen partiler, hep iktidara gelmişlerdir.
Ama buna rağmen birer Kemalist ve laisizm simgesi durumunda olan CHP’nin kuruluş amacını simgeleyen sistemle ülkeyi yönetmişlerdir.
Halkın iradesi paralelinde ülkenin yönetilmesi gerekirken, ne yazık ki cesaret gösterip de milli irade hâkimiyetini değil, Kemalist, hukuk dışı laisizm anlayışının yasalarıyla ülkeyi yönete gelmişlerdir.
Gelen-giden muhafazakâr iktidarlar bir türlü yüreklilik göstererek, altı oklu rejim fitnesini ortadan kaldırarak, milletin inancına, örf ve adetlerine hitap edebilecek bir yönetim şeklini, hayata geçirememişlerdir.
İşte bu "milli irade" dışı, yönetim anlayışı yüzünden bir türlü muktedir olamamışlardır.
Neredeyse doksan yıldan beri gerek milli şeflik olsun, gerek ebedi şeflik kavramları olsun, hala da bu ülke o kavramların hegemonyası altında yönetilmektedir.
Nitekim maddi ve manevi yönde bu millet o hegemonya altında inim inim inlemektedir.
Dün olduğu gibi bugün de!
Bunun içindir ki, önü arkası kesilmeyen terör odakları, her gün değişik versiyonlarla bu halkın karşısına çıkmaktadır.
10 yılda bir darbe, ihtilal, zorba cuntacıların tehdidiyle karşı karşıya kalan bu halk, artık bezmiştir.
Bunalım had safhada.
Fakr-u zaruret o biçim.
Ama tüm bunlara rağmen, gelen giden siyasiler bir türlü şuurlanamıyor, önünü göremiyor ve mesajı alamıyor.
Terör odaklarının vermiş olduğu mesajları da net okuyamıyorlar?
Buna mukabil karşılık veremiyorlar ve o terör odaklarına bir türlü cevabi mesajlar ulaştırılamıyor.
Terörün nereden kaynaklandığını bildikleri halde; "görmezlikten" gelip, kökenine inemiyorlar, inlerine giremiyorlar.
Veya girmek istemiyorlar.
Her Allahın günü, bakıyorsunuz ki "terör" bir ilimizde, ilçemizde, köyümüzde "kan döküyor?"
Daha dün, İstanbul'da Savcı makamında rehin alınarak, şehit edildi.
Hemen akabinde; yine gün ortası, "Emniyet Müdürlüğü" silahlı terörist tarafından tarandı.
Daha kaç yıl oldu; Diyarbakır İl Emniyet Müdürü Gaffar Okkan beş koruma memuruyla, gün ortasında suikaste uğrayarak, şehit edildi.
***
İşte tüm bunlar olup biterken, bize göre terör odaklarının mesajı açık ve nettir.
Terör odaklarının mesajı şöyledir;
“İktidara, ülke insanına açık ve net olarak ben meşru hükümeti ve iktidarı istemiyorum.
Darbe yöntemleriyle ülkeyi yönetmek istiyorum…
Zorba, bayat ve Kemalist bir anlayışın hâkimiyeti söz konusu olacaktır…” 
Terör tüm bunları bas bas bağırırken, Adnan Menderes’ten bugüne kadar her nedense önünü göremeyen, kendine inanamayan, ülke insanına da güven vermeyen siyaset erbapları bir türlü "hakikatleri" görerek, kendilerini toparlayamıyorlar/ istikrarlı mücadale ortaya koyamıyorlar.
Yani, şuurla akıl bir araya gelmiyor ve birbiriyle imtizaç sağlayamıyor.
* * * 
Bakınız, sevgili okurlar.
Üstat Bediüzzamanın dediği gibi; 
“Ne yapalım, acele ettim kışta geldim.
Ama inşallah öylesine baharlar gelecek ki elbette derin nefes aldırtacak güllük gülistanlıklarla dolu olacaktır.
Bu da İslam’ın tarihi şeref ve izzetinin vazgeçilmez temel unsurlarından ibarettir”
Ama ne yapalım?
Siyasetin basiret gözü her nedense maluldür.
Gerçekleri net olarak göremiyor veyahut görmezlikten geliyor.
Baldırı çıplak terör örgütleri ve bireyleri iktidarlara net mesaj veriyor.
Fakat iktidarlar bir türlü akıllarını başlarına alamıyor.
Onun için diyoruz ki siyasetin basireti maluldür.
DHKP-C terörünün temel kaynağı ve dayanak noktası Kemalizm’dir, derin ve karanlık kurullardır, encümen-i danışlardır, iç politikanın karanlığıdır.
Ruhsuz ve manasız kavramlar yürürlükte olduğu müddetçe bir yere varılamaz.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar.