DİNSİZ DAİMA İSTİBDADA VE ZULME MAHKÛMDUR!?

“El hak..”

Doğru ve tarihi vecize bir sözdür, yazı başlığımız!?..

Vecize sözün sahibi de, çağımızın allamesi Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleridir..

Makaleler” isimli eserinde, bu söz detaylı şekilde yer almaktadır…

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri vecize sözün açılımını, bizlere şöyle yapıyor…

Diyor ki;

“Bu ihtimale ihtimal verenler tevahhuş ederler…

Yani, gerçek olmayanı, varsayımla karşılayan kendini vahşetten, cehaletten kurtaramaz.

Zira merkez-i taassuplarında “İslamiyet’in hürriyetine” dair konferanslarla takdis etmeleri bu ihtimali reddeder.

Meşhur filozof Mr. Carlyle bütün Avrupa’ya İslamiyet’in kutsiyetine dair yüksek bir sesle haykırmıştır.

Düşmanımız, “cehalet, daruret ve ihtilaftır.?”

Evet, bizim en büyük düşmanımız cehalettir.

Hele hele diplomalı cahillerin çoğalması “toplumu apayrı bir meçhule” sürükler…

Zaruret, fakirlik ve ihtilaftır.

Tefrikadır, bölünmüşlüktür.

Nitekim Avrupa da bundan istifade ederek “bizi istibdad-ı manevilerinin” altına almaktadırlar…

Onun için, bu üç düşmana karşı şu üç silahla karşılık verirsek onları alt edebiliriz…

Cehalet yerine ilim ve iman…

Fakruzaruret yerine varlıklı olmak, dayanışma unsuru yaratıp fakirliği ortadan kaldırmak..

Ve içteki ihtilafı, bölücülüğü ortadan kaldırmak için de, el ele vermeliyiz..

Eğer ki bunda üstünlük elde edersek, işte o zaman, bu insafsız üç düşmanı yok edebiliriz…

Tarihi efsanevi İttihat Terakki Cemiyetinin başını çeken, Selanik devşirmeleri olan Moiz Kohen’ler gibi, Mustafa Kemal Atatürk’e iftira edip “laiklik adam olmaktır” diyen anlayışları, saf dışı bırakabiliriz…

Pek tabi ki İslam’a “çağ dışı” diyen, hatta şımarık bir felsefeye ve anlayışa sahip olan Doğu Perinçek gibi insanlara bir daha Türkiye’de söz sahibi olma şansını vermiş olmayız…

İşte biz bunu başarabilirsek, ecnebiler artık bize düşman gözüyle bakmazlar..

Belki saadetimizi, mutluluğumuzu ve i’la-yı kelimetullah uğruna bu zamanda vasıta olan “terakki ve medeniyetimiz” onları teşvik eder…

Dost ve hadim nazarıyla, dostluğu kazanabiliriz…

Çünkü, ecnebiler medeniyetlerle beraber kuvvetli olduklarında “taassup ve husumete mahal kalmaz..”

Zira din nokta-i nazarından medenilere galebe çalmak, ikna ile olabilir.

İcbar ile değildir.

Hiç kuşkusuz ki, medeni olan insanlar “laiklik adam olmaktır” diyenler değildir.

Gerçek medeniyeti ruhi derinliklerine yerleştirenler için söylüyoruz bunu.

Avrupa’ya, İslamiyet’in dost ve üstün olduğunu ef’al ve ahlakımızla göstermemiz gerekir…

Maddeten terakki etmek lazım…

Bu itibarla Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri şöyle diyor…

“Şeriat dairesinden çıkıp başka hürriyetleri aramak, başka kalıpta istibdadı ve zulmü adalet olarak gösterir…

Esaret-i nefis veya vahşet-i hayvani halini alır…

Böylesine tutumlar, kişiyi nefsine esir kılar…

Hayvani bir vahşetle, yaşar…”

Böylesine düşünen şımarık laubaliler iyi bilsinler ki dinsizlikle, sefahetle vicdan sahibi olmak hiçbir ecnebiye kendini kabullendiremez, sevdiremez, benzettiremez.

Zira yalaka ve piyon bir kalıpla karşılarına çıktığında, kendilerini ele verirler..

Çünkü yabancılar böylesine anlayışların ne kadar sahtekâr olduklarını çok iyi biliyorlar.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yakın tarihimizde, başımızdan geçenler, olup biten olaylar!…

Özellikle Sultan Abdülhamid’i deviren hıyanet erbapları…

Kesinlikle mevcut bugünkü şebekeler, şer yapılar tamamen İttihat Terakki Cemiyetinin uzantılarıdır.

Çünkü bu yapıda yer alanların yüzde 90’ı mason localarının piyonlarıydı.

Birer üyeleriydi..

İşte o masonlar, kesinlikle Siyonizm’in birer köleleri olmakla beraber, hem devlet, hem millet, hem de ülke düşmanlığını kesinlikle dün olduğu gibi bugün de kimseye bırakmamışlardır…

İçteki kurtçuklar gibi, hep varlık göstermişlerdir..

Batıdaki Yahudiler ve Türkiye’nin içinde bulunan mahalli Yahudiler, Osmanlı devletinde iki asır boyunca, “birer yıkım mekanizması” olarak çalışmışlardır…

Büyük bir ittifakla Osmanlıyı ortadan kaldırmak için, öncelikli olarak Turancılık kavmiyetçilik taassubunu ön plana çıkardılar…

Ki, İslam’dan uzaklaşan ırkçı Türk vatandaşlarını da rahatlıkla kandırabilmişlerdir…

Ne hazindir ki hala da kandırmaya devam ediyorlar.

Onun için birileri çıkıp diyor ki; “Atatürk laiklik adam olmaktır demiş”

Utanmadan Mustafa Kemal Atatürk’e büyük iftira atıyorlar.

Ki bu müesses nizamın fikir hocası, daha doğrusu Turancılık kavmiyetçiliğinin gerçek üstatları, hocaları, Moiz Kohen’dir.

Nitekim, Moiz Kohen yazdığı kitapta şöyle diyor;

“Turancılık siyaseti, inançların en mukaddes inancıdır.”

İşte bunlar, Turancılık kavmiyetçiliğini aşılayarak birçok Türk vatandaşını kandırabilmişler ve Osmanlının içine sızdırabilmişlerdir.

İşte bu sızmanın sonucunda, tarihi bir Osmanlı devletini alaşağı etme başarısını elde ettiler(!)

***

Hâsılı kelam, mevzunun sadedine gelelim…

Bizi birbirimize düşüren bölücülüktür, tefrikadır, cehalettir ve fakruzarurettir…

İşte, bu üç düşman kesinlikle Osmanlının iliklerine yerleşmiş, Siyonist Yahudilerin başta gelen projeleridir.

Bunu biz söylemiyoruz, yabancı dille yazılan, yakın tarihimizi bize öğreten kitaplardan aktarıyoruz.

Havadan cıvadan değil…

* * *

Bakınız, Selanik Yahudilerinden Moiz Kohen ve Türk yazarlardan meşhur Ziya Gökalp, Osmanlı tabası durumunda olan başta Kürtler, Araplar dâhil olmak üzere birçok değişik dille konuşan vatandaşları kendi ırklarından tecrit edip Türkleştirme hareketiyle Türkiye’nin içine çok büyük nifak tohumları ekmişlerdir…

Nitekim bunları anlatan ve bunlardan kurtulmak için Mehmet Akif Ersoy, şu uyarıyı yapıyor…

Diyor ki;

“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?”

* * *

Nitekim aynı minvalde Bediüzzaman Hazretleri de, 1940’lı yıllarda bir hiç uğruna Afyon cezaevinde tutukluyken mahkeme heyetine şöyle sesleniyor;

“Bir tek gayem vardır: o da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, Âlem-i İslam’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da korkarım ki Bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”

İşte çağımızın allamesi olan o büyük Üstad Bediüzzaman Hazretleri bizi bu şekilde uyarıyor.

Bizim içimize nifak ve şirk tohumunu gizliden gizliye değişik versiyonlarla sokmak isteyen, ağzından çıkanı kulağının duymadığı kişiler nice edepsizliklerle; bu milleti birbirine kırdırmanın gayreti içerisindedir..

Denir ya, “su uyur, düşman uyumaz..”

Millet olarak da, bizlerin “gaflet ve dalalete” düşmeden bu hain şer yapılara ve bizi bizden eden “tefrikanın, cehaletin ve fakruzaruretin” üstesinden gelmemiz gerekir..

En derin saygı ve sevgilerimle.