DİNSİZLİK ÜZERİNE KURULAN SİYASET, HIYANET VE İHANETTİR!?
Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzre bugün Arife günü…
Bugün, İslam dünyasından akın akın kutsal topraklarda
bulunan 4-5 milyon civarındaki hacı adayı Arafat dağına çıkacak..
İşte bu kitlenin Arafat'a yığılması, tabi ki dile kolay…
İlahi bir hikmetin sonucudur.
Irkları, dilleri, renkleri, ülkeleri, coğrafyaları
değişik bunca insan potansiyelinin bir günde bir araya gelmesi…
Aynı inancın kudretiyle; saf tutması…
Herkesin büyük bir sevgi, muhabbet, dostluk, şefkat,
merhamet, kardeşlik vasfıyla iç içe olması…
Aynı şuurla, aynı imanla göklere doğru ellerini açıp
Hulus-i Kalple Allah’a yalvararak dua etmeleri…
Hiçbir insanın, diğer bir insana veyahut namahrem olan
bir erkeğin, namahrem olan bir kadına yanlış gözle bakmaması…
Velev ki ağızla olsa bile, İslam dışı bir konuşma,
birbirine laf atma veya kavga etme hareketinin yaşanmaması "büyük bir
ilahi mucizenin" eseridir.
* * *
“Sen olmasaydın, sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım”
Bu Kutsi Hadis’in sırrıdır ki Hz. Muhammed (s.a.v)’in
ümmeti olarak bir günlüğüne Arafat dağındaki o ciddi duruşa karşı acaba İslam
dışı olan, sözüm ona çağdaş, demokrat, medeni dünya hangi gözle bakar?
Ve ne gibi bir düşünce ve ideolojiyi ileri sürebilir?
Hele hele İslam dünyası içindeki yönetimleri ele geçiren
münafık tinetli kukla, piyon ve ajan kölelerin de sevmemeleriyle beraber, batı
dünyasının patronlarının acaba bu büyük davaya karşı ne gibi düşünceleri söz
konusu olabilir?
Doğrusu merak ediyoruz.
Ama kesinlikle şu
ifade edilebilir ki...
Diğer semavi dinlerin, diğer şirk dünyasının hiçbirisinin
haddine düşmemiş ki; İslam’ın bunca manevi gücüne karşı dil uzatabilsin ve bunu
inkâr edebilsin.
***
Evet…
Hac, Umre, Arafat, Muzderife ve Cemarat denilen şeytan
taşlaması, Tavaf ve Safa Merva’nın saii…
Tüm bunlar İslam’ın ana gerçekleridir.
Gerçek ruh ve temiz yüzden ibarettir ki 1400 seneden beri
bu insan yığını Hz. Muhammed (s.a.v)’in ümmeti olarak, dünyanın en ücra
köşelerinden akın ederek, toplu vaziyette oraya sel gibi akıyorsa, elbette
kendiliğinden oluşabilecek keyfi bir hareket değildir.
Geda ile padişahın aynı seviyede ve aynı saflarda yer
alıyor olması; yüce İslam dininin ne kadar kapsamlı bir din olduğunu, rahmet ve
şefkat Peygamberinin misyonu ve dini etrafında sevgiyle toplanması,
yeryüzündeki hiçbir dinde hiçbir kavimde rastlanabilecek bir durum değildir.
Allah, İslam dünyasını Arafat Dağı’ndaki yapılan
"ibadet ve duaların" hayrından bereketinden mahrum etmesin.
Bizi de aynı kafilenin, o büyük potansiyelin içine alıp
duaların hatırına vermesini yüce Allah’tan temenni ediyoruz.
Ve diyoruz ki;
“Allah’ım, hacıların haccını kabul eyle ve onlar için Allah’tan tevbe istiğfar eyleyenlerin de dualarını kabul eyle, bizimkini de kabul eyle”
***
Yarın mübarek Kurban Bayramı..
Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinde camiler ve
mescitler dolup taşacak..
Teşrik tekbirleri getirilecek.
Yani Allahû Ekber haykırışlarıyla.
Kurbanlar kesilecek..
Aile büyükleri ziyaret edilecek.. İnsanı beşeriyet,
kendince sevgi ve muhabbet içerisinde olacak..
Ama ne hazindir ki İslam dünyası tüm bunları; silahın,
kanın, gözyaşının, şiddetin ve terörün gölgesinde yapacak.
Yürekler dağlı..
Sönen aile ocakları.. Dul bırakılan genç kadınlar..
Yetim-öksüz çocuklar..
Yüreğine kor ateşi düşmüş; analar-babalar, bacılar..
Şimdi bu kaotik ortam içerisinde, gözyaşları akarken
Bayram, nasıl bir bayram olabilir ki?
Bir tarafta; milyonlar imanın ve inancın kudretiyle
kutsal topraklara akın ediyor..
Diğer yandan, yine kutsal toprakların bulunduğu coğrafyada, kan akıyor..
***
İşte Türkiye'nin hal-i pür melali..
Yüzyıldan beri ülkemizde, bayramlarımızı, cumalarımızı,
diğer ibadetlerimizi büyük bir neşe ve mutluluk içerisinde millet olarak
kutlayamıyor ve yaşayamıyoruz.
Ülkemizin her yöresinde insanlık dramı diz boyu.
Ahlaki çöküntüler.
Ekonomiksel sıkıntı.
Siyaset ve politika arenasındaki keyfilik, rahatlık,
devlet imkânlarından nemalanmak…
Tüm bunların yanı sıra terör, kan ve gözyaşları.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Dün Diyarbakır’da bir ailenin bir çırpıda, kaşla göz
arasında ekonomiksel sıkıntıdan dolayı yıkılıp gitmesi.
Bu faciayı Allah kimsenin başına getirmesin.
Ancak gerçekten, çağımızın yüz karası olması lazım.
Bir anne ekonomik sıkıntıdan dolayı iki tane yetişkin
kızıyla, "bayram harçlığı" istediği ve onunda bu harçlığı verebilecek
imkâna sahip olamadığı için tartışıyorlar..
Ve bu tartışma sonrasında aile faciası yaşanıyor..
Anne cinnet getirerek, bir çırpıda her iki kızını
öldürüyor.
Dışarıdan gelen baba da kızlarını o halde görünce eşinin
boğazını bıçakla keserek, öldürüyor.
Kamuoyu adına söylüyoruz.
İster iktidar olsun, ister muhalefet olsun, her kim
olursa olsun bu vahim durumdan sorumludur…
Ülkemiz insanının böylesine sıkıntılarla iç içe olması,
bu sıkıntıları da ortadan kaldırmak için devletin herhangi bir imkân
tanıyamıyor veyahut sağlayamıyor olması düşündürücüdür.
Bu bir sıkıntıdır ve çağımızın ayıbıdır.
Gerçekten sormak gerekir.
Kanlı sıkıntılar olsun, ekonomiksel sıkıntılar olsun,
ahlaki çöküntüler olsun, her ne olursa olsun…
Eğer devlet kanunlarını icra ederek huzurlu bir yaşamı
topluma sağlayamıyorsa; "vay o ülkenin haline?"
Ülkeyi yönetenler..
Yasaları uygulayanlar acaba bu olup-bitenlerin karşısında
gözlerine nasıl uyku giriyor ve kalp rahatlığıyla nasıl yatağına girip
uyuyabiliyorlar?
Vicdanları rahat mı?
***
Sevgili okurlar.
İslam dini çok yüce bir dindir.
İntisap etmiş olduğumuz bu yüce dinin sahibi Hz. Muhammed
(s.a.v), insanlık üstü yüce bir Peygamber’dir.
O’na her zaman salât û selamlar olsun.
Siz değerli okurlarımızın da bayramını kutlar…
Saygı ve sevgilerimizi sunmakla beraber, Allah bu
günlerin hayır ve bereketi uğruna İslam dünyasını korusun..
Ve bizi de sizi de o hayırlı duaların kapsamına alsın diyoruz.
* * *
Dünkü yazılı medyada, dikkat çeken bir haber..
Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez'e ait..
Mekke-i Mükerreme’deki ziyaretinde, ağzından çıkan
ifadeler "manşete" taşınmış..
Yeni Akit Gazetesi’nin verdiği haber şöyle;
“Güneydoğu İslam’dan koparılmak isteniyor"
Spotunda ise şöyle diyor..
Görmez, Mekke’de düzenlediği basın toplantısında, hac
ibadeti ve İslam dünyasında yaşanan olayları değerlendirdi. Görmez, terörün
asıl amacının Güneydoğu’yu İslam’dan koparmak olduğunu söyledi”
* * *
Evet, sevgili dostlar.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Beyefendi
Mekke-i Mükerreme’den bütün dünyaya seslenerek, özellikle Türkiye’mizde olup
bitenlere dikkati çekmek üzere böyle güzel bir tespitini dile getirmiştir.
Hem de etrafında bulunan 500 kadar ulema kesimi ile bunu
dile getirmiş…
Ne mutlu...
Ama Bektaşi misali bu gerçek olayı ortadan almamış
olsaydı, sil baştan, yani cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak anlatmış olsaydı
daha güzel olurdu ve bir kat daha fazlasıyla gerçeği dile getirmiş olacaktı.
Ama heyhat!
Her nedense resmi sıfatlarımız, geçmişe yönelik yalan
söyleyen tarihimize dokunamıyorlar.
Zülfüyâra dokunmasın diye gerçeklerin gerçek yüzünü dile getirmek istemiyorlar.
* * *
Bakınız, sizinle burada yakın tarihimize yönelik çok
önemli tarihi birkaç vakayı paylaşmak istiyorum.
Sayın Görmez’in dediği gibi…
Güneydoğulu insanlarımız, Kürt halkımız, PKK’nın
baskısıyla Kürt devleti kurmaktan daha fazla “Kürt milletini, hatta Doğu ve
Güneydoğulu insanları dinden uzaklaştırma amacı taşımaktadır” diyen Görmez,
1925’lerden 1926’lardan, 1927’lerden 1928’lerden, 1929’lardan ve hatta 1930,
1931, 1932’lere kadar Türkiye’de olup bitenleri neden dile getirmek
istemiyorlar?
Gerçekten, bu sayılan tarihlerdeki vuku bulan olaylar,
cumhuriyeti kuran bir ekip, özellikle İsmet İnönü’nün Başbakan olarak bulunduğu
esnada avaneleriyle beraber yapmış olduğu dinsizlik uygulamalarını resmi
sıfatlarımız neden dile getirmiyorlar?
Terörün, Güneydoğu Anadolu halkına yönelik yaptığı
baskının dinden uzaklaştırma baskısı olduğu bir gerçektir.
Ama bu gerçekten daha gerçek olan da şudur ki İsmet
İnönü’nün Cuma hutbelerini Arapça’dan çevirip Türkçe olarak okutulmasıdır.
Devlet adamlarının Allah kelimesiyle yemin etmesini
Bakanlar Kurulu kararıyla değiştirip, uyduruk bir Türkçe yemin ettirilmesidir..
“Devletin resmi dini İslam’dır” ifadesini yasalardan
çıkarıp, rasgele uyduruk ifadeler anayasaya koyması, hem de Bakanlar Kurulu
kararıyla..
Ki bu karar, 124’üncü karar ve 1928’de çıkarılmış.
11.01.1928’de Kur’an harflerini değiştirerek, Latin
harfleri uygulaması, 1353 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla.
12.03.1928 tarihinde Türkiye genelinde 90 caminin
kapatılması, yıkılması, Türk milli maarifinin tedrisatından Kur’an harflerini
kaldırıp, Arapça ve Farsça kelimeleri atıp, sadece Türkçe kelimeleri oraya
koyması…
Kur’anı Arapça’dan Türkçe’ye çevirmek ve Cuma
hutbelerinin Türkçe okutulması…
Ezan ve Kamet’in Türkçeleştirilmesi…
Tarihi tarihine hukuk dışı olarak gerçekleştiren,
yekvücut olarak bu milletin, gerek Türkler olsun, gerek Kürtler olsun, gerek
Araplar olsun, tümünün 90 yıl önce CHP’nin marifetiyle ve hem de dönemin
Başbakanı İsmet İnönü’nün dayatmasıyla, milleti ve ülkeyi dinden uzaklaştırma
hareketine, devlet büyüklerimiz, bürokratlarımız, özellikle Diyanet İşleri
Başkanımız bunlara ne diyor acaba?
Doğrusu kamuoyu adına merak ediyoruz.
Ama hiçbir iktidarın resmi sıfatları tarafından tek bir
gün dile getirilmemiştir.
Güneydoğu Anadolu’yu ve PKK’yı siyasi malzeme olarak
bugün kullanmak tabii ki kolaydır.
Ama yakın tarihimizin derinliğine inelim ki, gerçekleri
görüp halkımıza anlatalım.
Bugün artık PKK, DHKP-C, ABD’nin son zamanlarda icat
ettiği Anka kuşu durumunda olanlar kendiliğinden silinip gidecektir diye
düşünüyoruz.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Kurban Bayramınız mübarek olsun ve Allah Kurbanlarınızı
kabul’u karin eylesin.