DİNSİZLİK ÜZERİNE KURULAN SİYASET, HIYANET VE İHANETTİR!? (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere insanlık tarihi buna şahittir ki "devletlerin inişleri ve çıkışları" kaçınılmazdır.

Hele hele inişe ve gerilemeye geçen devletlerin varlığı hiç de inkâr edilemez.

Tarih buna damgasını-mührünü vurmuştur.

Ki özellikle Doğu Roma İmparatorluğu Yunan gibi çok eski insanlık kültürüne ve tarihine sahip devletler…

Bunlar gerçek Hıristiyanlıktan sırt çevirerek, putperestliğe yöneldiler…

Yani tağuti sistemleri kendi aralarında meşrulaştırdılar.

Hz. İsa’nın gerçek dini tamamıyla tahrif edildi, gerçek manada İncil ortadan kaldırıldı, gerçek Hıristiyanlık dini rafa kaldırıldı.

Papa’ların, Patriklerin, Piskoposların Hıristiyanlık dini üzerine çıkar ve menfaat hegemonyasını korumakla adeta tağuti ve zorba ceberuti düzenlerle Hıristiyanlık dünyasına hâkimiyet kurmaya çalıştılarsa da…

Netice itibariyle kiliseye dayalı engizisyon mahkemeleri kurarak, işkenceye dayalı sözde adalet mahkemeleri ile gününü gün etmeye çalıştılar.

Ama Hıristiyanlık dünyası bunu yutmadı.

Geçici de olsa her ne kadar devlet işleri ile kilise işlerini birbirinden ayırdılarsa da atı alan Üsküdarı geçti misali…

Çoktan bu iş hileye, tezgâha, oyun içinde oyuna döndü.

Batı dünyası artık tamamıyla Hıristiyanlık dininden sıyrılarak, tağuti ve laisizm bir din eksenine kapıldı.

Ve bu nedenle Bizans İmparatorluğu yok edildi.

Ki Bizans çok güçlü bir devletti.

Keza günümüzdeki Yunanistan da öyleydi. Ama bugün öyle bir hale geldi ki “Ke’en lem yekûn”

Ancak batı dünyası ekonomi ve teknolojiyi geliştirdi.

Bu kez ekonomi ve teknolojik hegemonyasını insanlık üzerine kurmaya başladılar ve bugün de tüm gücünü zulme yönelik kullanıyorlar.

Keza o günün yeryüzündeki rakip devletlerden birisi de İran Sasani devletiydi.

O da İslam’a tanıştı, böylecede o ateşperestlik düzeni de yok olup gitti.

Özetlemek gerekirse; Devlet-i Aliye-yi Osmaniye’ye gelelim.

Tarih boyu İslami bir devlet…

Selçuklu İslam Devletinin bir nevi uzantısı…

Ama Osmanlı bugün yeryüzünde yok.

O da yok olup gitti.

Onun yerine 1923’te bir cumhuriyet devleti kuruldu.

Mevcut Türkiye Cumhuriyeti.

Osmanlı uzantısı değil ama Osmanlıyı da hatta tüm Memalik-i İslamiye’yi de yok eden İttihat Terakki Cemiyetinin uzantısı durumunda kurulan bir cumhuriyet.

Tarihçilerin itiraf ve tespitlerine göre İngilizlerin direktifi ile bu cumhuriyet kurulmuş.

Nasıl ki ittihat ve terakki cemiyeti, Siyonist Yahudilerin ve Haçlı İngilizlerin talimatıyla kurulmuşsa bu da aynı onun uzantısı olarak kurulmuştur.

Ve bugün ülke, millet, toplum, bir İslam topluluğu olduğu halde iki yakasını bir araya getiremiyor.

Sosyal ve siyasal tüm hayat akışları alt üst durumda.

Huzur yok.

Adalet yok.

Demokrasi dedikleri nesne hiç yok.

Terör var.

Kan var.

Gözyaşı var.

Ekonomiksel sıkıntı var.

Huzursuzluk var.

Var da var.

Tüm bu var olan nesnelerin başını çeken de terörizmdir.

Ve terörizm ne yazık ki anayasal meşruiyetini alan siyasal partilerin bünyesinde oluşa gelmiştir.

Bunu araştırıp, soruşturmaya hiç gerek yok.

Günlük mevcut olaylar bunun kanıtlayıcı birer delilidir.

Ne oldu o dünkü Osmanlı İmparatorluğu'na?

Sormazlar mı?

Zira Osmanlının 624 sene gibi uzun bir süreçte hükümran olan o İslamın ruhuna sahip ve bağlı olan o devlet, İslam’la yatıp kalktığı zaman gerçek manada yeryüzüne hükümrandı ve bütün dünya devletlerine meydan okuyordu ve de söz sahibiydi.

Hem de tüm günlük hayat akışlarıyla birlikte.

Siyasal, sosyal, kültürel, ahlaki değerler, din, iman, Kur’an ve ümmet…

Böylesine Abbasi ve Selçuklularla beraber yeryüzündeki hâkimiyeti devam ediyordu.

Ve o dönemlerde Osmanlının temeline yerleşen İslam hukuku ve Kur’an gerçekleri vardı.

Osmanlının yüz elli yıl önce inişe geçmesi, yeryüzüne sükut edip mağlubiyetle karşılaştığı zaman da Kur’ansızdı.

İslam’dan elini çekmişti.

Tıpkı bugünkü gibi…

* * *

İşte bugün tarihe bakıldığında, görünen gerçek nedir?

Diyor ki Osmanlı devletinin sükûtu, düşüşünün yegâne nedeni ve ana unsuru Allah’ın hüküm olarak koymuş olduğu İslam dininin gerçeklerinden ve İslam hukukundan uzaklaştırılmasıdır.

Evet.

Toplumun bireyinden tut tüm kesimine kadar, var oldukça büyük bir ittifak içerisinde toplumsal, siyasal, iktisadi ve dini prensip ve ilkelerinden oldukça uzaklaştırılmıştır…

Hem de kasıtlı olarak uzaklaştırılmıştır…

Ki toplum benliğini, adresini, tarih değerlerini unutsun, birbirine düşsün…

Toplumun içerisinde müsalahat, barış, kardeşlik yerine büyük fitne unsurları oluşsun ve nitekim oluşturulmuştur.

Buna delil mi istiyorsunuz?

Evet, Nur suresinin 63. ayetini beraber okuyalım;

“(Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. İçinizden biri birini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar”

İşte en büyük mesaj bu ayettir ve bizi uyarıyor.

Allah’ın emir ve hükümleriyle muhalefete düşen, sırt çeviren onların başına gelebilecek en büyük azap ve fitneden kendini korumaya çalışsınlar.

Ayetin mefhumu muhalifi budur ki Allah’la ters düşen bir toplum ve bir devlet, hiçbir zaman kendini terör, kıtlık ve savaş fitnesinden kurtaramaz.

Bu bir gerçektir.

Nitekim yakın tarihimizde, bir asır önce devletin düşüş başlangıcı bunun "tarihsel" vesikasıdır.

Bakınız Taha suresinin 124. ayeti bize örnek olarak aynı paralellik arz ediyor.

Ayetin meali aynen şöyledir;

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşr ederiz”

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten yeryüzünde kim olursa olsun, ister gavur, ister Müslüman devletler olsun…

Allah’ın yüceliğine inanmayıp, onun göndermiş olduğu hükümleriyle ters düşen, özellikle İslam ülkelerinin yüce Kur’an-ı Kerim’i sadece kelime ve lafzdan ibaret okuyup da manasını yaşayamayan ve ancak ölüler üzerine okumaya hazırlanmış olarak okuyanların cezası da ne yazık ki bugün başımıza gelen olayların ta kendisidir.

Bu dünyada verilen cezamız bunlar, ahiretteki verilen ceza ise apayrı olacaktır.

Evet, Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyuruyor;

“Hayır… Hayır.. Hayır, kesinlikle bilmiş olunuz ki aranızdaki ilke olarak devlet ve halkla el ele verip, güzel şeyleri yaşatmak, kötü şeyleri de yasaklamak, zalimin bile elinden tutup onu ya zulmünden kurtaracaksınız veyahut da hak ettiği dersi vereceksiniz.

Bu yapılmadığı müddetçe, hiçbir zaman o toplum geleceğine sahip olamaz.

Ve birbirlerine düşmeleri, fitne ve fesatların oluşması mükadderdir."

Nitekim..

Bugün kü yaşadıklarımız, bu uyarının hikmeti olsa gerek!...

En derin saygı ve sevgilerimle.