DİNSİZLİK ÜZERİNE KURULAN SİYASET, HIYANET VE İHANETTİR!? (V)

Evet, sevgili okurlar.

Yazı serimize başlık olarak kullandığımız “Dinsizlik üzerine kurulan siyaset, hıyanet ve ihanettir” ifadesi, yerli yerinde tarihi bir gerçeği yansıtıyor.

"Dinsizlik üzerine kurulan siyaset" topluma yarar yerine zarar getiriyor.

İttifak yerine ihtilaf getirtiyor.

Sevgi ve dostluk yerine nefret ve düşmanlık kazandırıyor.

Dost görünüp de topluma düşman münafıklar eliyle "Frenk illeti gibi tefrika illetini" sokuyor.

Frenk illeti dedik.

Tefrika ve bölücülük…

Avrupa’dan ithal edilmiş bir Frenk illeti olduğu gibi, içimizdeki insan suretindeki "şeytan karakterine sahip münafık desiselerinin de'" bulaşıcı veba hastalığı olarak içimize sızdırılmış durumda.

Bu Frenk illeti gerçekten yüzyıl önce İttihat Terakkiperver ekibi tarafından bu millete, bu devletin bünyesine enjekte edilmiş ve bugünkü mevcut bölünme ve bölücülük terörü oranın bir uzantısıdır.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde, demokratik çoğulcu parlamenter sistemi milli iradeye dayalı olarak yasalar çerçevesinde meşrulaştırılıyorsa, her şeyden evvel bu oluşumun meşruiyetini kanıtlayabilmesi için yalan dolan kandırmaca münafıklıktan ibaret bir siyasi oluşumun yerine Kur’an hükümlerine göre milletin duygusunda yaşanmakta olan İslam gerçekleri paralelinde siyaset yapılmalıdır.

Yoksa insan suretindeki şeytan karakterli, Frenk meşrepli münafıkların desiselerine uyarak hiçbir zaman siyaset yapılamaz.

O siyaset de siyaset olamaz, milleti kandırmaktan öteye de gitmez.

 

***

 

 

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

“Ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları!

Altı yüz sene değil, belki Abbasiler zamanından beri bin senedir, Kur’an-ı Hâkimin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’anı ilan etmişsiniz.

Bütün dünyayı susturdunuz.

Müthiş tehacümatı (saldırıları) defettiniz.

Öylesine def ettiniz ki Maide suresinin 54 ayetine mazhar oldunuz.

İçimizdeki bizim gibi düşünmeyen milli irade hâkimiyetini Marksist, Leninist, imansız bir politikaya alet ederek yola çıkan insan suretindeki karıştırıcı münafıklara artık yeter demelisiniz."

 

***

 

 

Maide suresinin 54. ayetinin yüce meali aynen şöyledir;

“Ey iman edenler!

Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar.

Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.

İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir”

Üstat Bediüzzaman hazretleri, doksan sene evvel devlet bünyesindeki devleti yönetenlerin sorumluluğunu onlara hatırlatmak üzere şöyle seslenmiştir;

“Ey Türk Kardeş!

Bilhassa sen dikkat et, senin milliyetin İslamiyet’le imtizaç etmiş, birleşmiş, ondan artık kabili tefrik, yani ayrılma şekli söz konusu değildir.

Eğer bu millet Türk’üyle, Kürdüyle, Acemiyle, Arabıyla herhangi bir bölücülük hastalığına yakalanırsa, yok olup gitmekten kendini kurtaramaz.

Ey Aziz milletim!

Senin geçmişindeki mefahirin, İslamiyet defterine kaydedilmiştir ve tescil edilmiştir.

Bu övgü ve mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvet ile hiçbir şeytani desise vasıtasıyla silinmediği halde, sen bugün kalkıyorsun insan suretindeki batı dünyasının Frenk illeti olan tefrikayı şeytanların vesveseleri ve desiseleriyle milletimizin ana kültürü olan İslami gerçeklerle ters düşürüyorsun ve milletin beyninden yıkayıp sildirmeye çalışıyorsun.

Bu İslamiyet’e ve bu millete yapılabilecek en büyük ihanet ve hıyanetin ta kendisidir.

 

***

 

Evet, ben de diyorum ki toplumun oylarını alıp bazı yanlış siyasi oluşumları oluşturan, topluma dost görünüyor olmaları kesinlikle dostluğuna güvenilmemelidir.

Üstat Bediüzzaman özellikle şöyle diyor;

“Böylesine dostlarımın içinde çok büyük zarar saçan münafıklar vardır...

Kesinlikle münafığın tehlikesi kâfirden daha şediddir.

Onun için kâfir Rus’un bana birinci dünya savaşında esir düştüğümde çektirmediğini, bu münafık dostlarım Türkiye’de bana çektiriyorlar”

 

* * *

 

Bu itibarla diyoruz ki;

İhtilaf ve tefrika öylesine tehlike saçıyor ki geçmiş tarihlerde dahi nice güçlü toplumları bölük pörçük edip, yok etmeye neden olan şerir ve fitneler unsurunun biçimlendirilmesidir.

Oysaki Sünnetullah dediğimiz Allah’ın vazgeçilmez âdetleri, geçmişe yönelik nice ümmet ve kabileler oluşturulmuştur..

Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış, yüce Peygamberlik silsilesine inanmış, Allah’ın değişmez kanunları olan birlik ve birlikteliğe sahip çıkmış ümmetler bugün yeryüzüne hükümrandırlar.

Kur’an ile barışmayan ve Kur’anı bünyesine taşımayan nice kavimler ve milletler olmuş ki hilak olmuşlar, yok olup gitmişler ve onlara uymayanları da ceberuti mezalim vasıtasıyla yok etmişlerdir.

Mühlik, yıkıcı ve ümmet için en çok tehlike saçan yine tefrikadır, toplum arasında ihtilaftır.

Frenk illeti kesinlikle bir ümmeti yok etme illetidir.

 

***

 

 

Bakınız, çağımızın büyük ulemalarından Abdülkerim Zeydan şöyle diyor;

“İhtilaf ve tefrika, toplumları ne kadar güçsüz hale getiriyor ve yok olmasına neden oluyorsa, Müslümanların yükselişine, oluşmasına, toplumsal bir engel teşkil ediyor.

Ülkenin tüm kesimlerine düşen yegâne görev budur ki;

Tefrika ve bölücülük her ne versiyonla olursa olsun, tehlikelidir, zararlıdır ve makyajdan ibarettir.

Kur’an davasına inanan herkes ama herkes kesinlikle bunun idrakinde olmalıdır.

Zira yüce kitabımız Kur’an-ı Azim Şan Fetih suresinin 26. ayetinde, ırkçılık ve unsuriyete dayalı menfi milliyetçiliğin zulmetini ve karanlığını, hamiyet-i cahiliyenin zararını anlatırken, dehşetle bize şu mesajı veriyor;

“Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir”

 

* * *

 

Evet, üstat devamla şöyle diyor;

“Acaba hangi unsur var ki 350 milyon vardır.

Bugün 350 milyon değil, bir buçuk milyar potansiyele sahip Âlem-i İslam’ın varlığı söz konusudur.

Bu nedenle Âlem-i İslam artık uyanmalıdır.

Maddi ve manevi dirilişe geçmelidir.

Zira çeşitli yöntemlerle Allah’ın nurunu kendi ağzıyla söndürmeye çalışan küfür ve tağuti sistemlere karşı Allah da illaki nurunu tamamlayacaktır.

Velev ki kâfirler istemese bile”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...