EY ÂLEM-İ İSLAM, NEREDEN YÜRÜYORSUN?! (V)

 

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi bir önceki yazımızın son bölümünde milli şairimiz merhum Akif’in Safahat’ından bir iki mısra sizinle paylaşmıştık.

Ve o mısra şöyleydi;

“Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:

Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi”

Değerli okurlar.

Akif gerçekten ne güzel söylüyor.

Yüzyıl önce Akif’in bu söylemleri, her ne kadar o günleri ilgilendiriyorsa da ama bir gerçek de var ki günümüzde de yaşanmaktadır.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da fiili halde yaşanıyor.

Hele hele bugün Diyarbakır’ımız neredeyse fiili bir işgal altında bulunuyor.

İki aydan beri 19 Cami, manen ve hükmen yıkılmış durumda.

Zira serbest ibadet yapılmıyor.

Ancak iki hafta önce Gazi Caddesi üzerindeki Ulu Camii'de namaz kılındı..

Peki, o Fatihpaşa Camii’nin hali.

Ya Dört ayaklı minarenin ayaklarına sıkılan roketatarlar…

Hepsi ne yazık ki, ülkemizin yüz karası.

Merhum Akif’in “Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:

Binlerce cevâmi’ yıkılıp hâke serildi” ifadesi işte bu noktada yerden göğe kadar haklıdır.

O günkü İngilizlerin, Fransızların, Yunanlıların ve diğer haçlı itilaf devletlerinin Osmanlının üzerine saldırarak yıkıp durması, ne yazık ki bugün o uzantı içimize kadar uzanmıştır.

“At izi it izine karıştı”

“Kimin eli kimin cebinde” belirsiz…

Allah’ın her günü verilmeyen şehit yok.

Bilaistisna diyebiliriz ki dün bile çok yoğun bir ateş altında yine iki şehit verildi, 14 güvenlik görevlisi ise yaralı.

Ama karşı taraftan hiçbir ses seda yok.

Ölü var mı yok mu?

Ölü veya yaralı diye, resmi ağızlardan açıklama yok.

Bize göre bu hal, gerçekten halkı çok endişelendiriyor, ümitsizliğe sürüklüyor.

Karşı tarafın yandaşları oldukça keyifli, umutlu…

Nerdeyse, ha bugün ha yarın Diyarbakır düşecek sevdası içerisinde keyfediyorlar.

Özellikle devletin kendi bütçesinde besledikleri resmi bir partinin yandaşları…

İnanın, devletin ve iktidarın böylesine politikaları, insanları şaşkınlığa çevirmemesi içten bile değil..

* * *

Düşünün.

Bir yandan PKK çeteleriyle savaşıyorsun.

Öbür yandan demokrasi ve insan temel hak ve özgürlüğü adına PKK’yı bünyesinde barındıran, savunan ve onlara lojistik imkân tanıyan Belediyelere resmi imkân tanıyorsun.

Aynı o partiyi TBMM’ne taşıyorsun ve devletin bütçesinden imkân sağlıyorsun.

Allah aşkına, bunu sormamak elde mi?

Bu muhafazakâr inanan güvenlik görevlilerinin kanı, bu anadolu insanının kanı o kadar ucuz mudur?

Allah’ın her günü ocaklara kor ateş düşüyor.

Dul kalan ve yetim kalan gencecik hanımefendilerinin gözyaşları ve kucağındaki yetim kalan bebeler vs.

Yaşlı analar ve babaların kan ağlamaları.

Hani 7 düvele karşı güçlüydük?

Hani 7 düvele karşı güçlü ve dimdik bir Türkiye vardı?

O güç nereye gitti?

Kimse kusura bakmasın.

Medya olarak, artık gördüklerimizi açıklamak zorundayız.

Kamuoyunu aydınlatmak üzere yasaların bize vermiş olduğu açıklama özgürlüğü paralelinde gizli kalmış kıyıda, kenarda saklanan bazı tarihi gerçekleri söylemek zorundayız.

Bugünkü İçişleri Bakanımız Sayın Efkan Ala beyefendi bundan on sene önce Diyarbakır Valisiydi.

PKK’nın o dönemde şehir içinde ayaklanmaları söz konusu olunca, devletin neredeyse acizliğini ifade ederek resmi ağızdan şöyle diyordu;

“Birşey olmaz bir şey olmaz, kırılan camlardır, can değildir.

Camda olsun da canda olmasın”

İşte o günkü o terör örgütüne verilen şımarıklık ve göz yummalar, ne yazık ki bugün daha dehşetlisini doğurmuş durumda.

Bugün ne can kaldı, ne cam.

Hele bir gelin de Sur’un sokaklarında, çarşı pazarında dolaşalım.

Taş üstünde taş kaldı mı? Yok..

İnsanlar artık evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Ama Sayın Efkan Ala’nın ağzından hiçbir kelime çıkmıyor.

Kimse kusura bakmasın, bu hal ve bu durum çok endişe vericidir.

Halk, kendi güvenliğini koruma imkânına bile sahip değildir.

Belirli iş çevreleri ve bazı iş kurumlarının güvenliğini sağlamak için, müktesep, demokratik bir hak olarak Valilikten ve Emniyetten yasalar çerçevesinde tedbir olarak ruhsatlı silah istemelerine rağmen, ne yazık ki müspet veya menfi, olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap alamaması da olayın apayrı bir garabet şeklidir.

Gerçekten kimin eli kimin cebinde belli değil.

Birden bire palazlanan bir terör.

Geçen sene Kobani’yi koruma altına almak için Selahattin Demirtaş bas bas bağırarak, iktidarı suçlayarak, “Kobani düşüyor, DAEŞ’le iktidar işbirliği içindedir” diye suçlama getirirken, iktidar da neredeyse gayret damarına dokunuyor, Barzani’den peşmergeleri alıyor, eğitiyor ve Kobani’ye giriyor ve DAEŞ denilen hayali bir kurguyla savaşmaya başlıyor ve nihayetinde ordan kovulan o hayali kurgu ve iktidarın PYD’ye yapmış olduğu yardım açık ve net olarak geri tepmiştir.

Ve bugün PYD, Diyarbakır’a kadar gelmiştir.

Hem Yezidi’siyle, hem Süryani’si ve Ermeni’siyle…

Dahasını söylemek gerekirse, cezaevinden çıkarılıp serbest bırakılan KCK, DHKP-C ve Ergenekon’un gizliden gizliye birleşmesiyle ülkeyi vuruyor ve hem de acımasızca vuruyor ki tam bir darbe harekâtı.

Bunun için, başta söylediğimiz gibi gerçekten AK Partinin kendi kendini otokontrol altına alması gerekir. 

İçindeki bazı dost görünüp hain, münafık ruhlu danışmanları varsa da önce bunları ayıklamalı…

Bölgeyle ilgili öyle anlaşılıyor ki barış süreci gibi nasıl yanlışlıklar yapıldı ve bugün aynı yanlışlıklar yapılmaktadır.

Ve kimsenin ruhu da duymuyor.

Ama bu da bir gerçektir ki kültürümüze mal olmuş bir atasözü var, diyor ki;

“Kılavuzu karga olanın burnu ……… çıkmaz”

Diğer bir deyimle;

“Uçan kuş sürülerinin öncülüğünü yapan baykuşlar kesinlikle o kuş sürüsünü Şahin ve Kartallara yem yapmaktan başka işleri olamaz”

Yazımıza son verirken, Akif’ten yine iki üç mısraı sizinle paylaşmakla mutluluk duyarız.

Evet, Akif diyor ki;

“Cani geziyor dipdiri can vermede masum

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm

Eyvah beş on kâfirin imanına kandık

Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık

Kalmışsa eğer bir iki mabet, o da mürtet

Göğsündeki haç, küfründe fetvayı müebbet

Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar

Bir giryede bin ailenin matemi çağlar”

En derin saygı ve sevgilerimle.