FEODAL YAPI VE KORKU İMPARATORLUĞU?! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri Türkiye’nin başına bela olan terör unsurlarıyla mücadele eden devlet, tüm çeşitli kirli terör unsurlarının üstesinden gelmiş olup, millete, topluma rahat nefes aldırmıştır.

Bu durum elbette ki çok sevindiricidir.

Toplumun her kesiminin yüreklerine serin su serpmiş durumda.

Allah’a şükürler olsun ki artık yollar kesilmiyor, köyler yakılmıyor, iş merkezlerine, inşaat şirketlerine saldırılar gerçekleştirilmiyor.

Bu da öyle inanıyoruz ki gençliğinden beri bu tür deneyimlerden geçmiş milliyetçi mukaddesatına sahip olan İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun dirayetli çabalarının sonucudur...

Onun başarısıdır...

***

Pek tabi ki, yıllardan beri bizim bu yöremizde, özellikle Diyarbakır’ımızda bazı feodal yapıların halkın üzerine sık sık korku imparatorluğu yaratmasından dolayı, devlet bunlarla da çok büyük mücadele vermiştir...

Ancak bu korkak güruh zamanı gelmiş kendi fiziksel yapısını göstermeme kurnazlığı içerisine girmiştir.

Günü gelmiş, PKK’nın bölgede aktif bir şekilde faaliyet gösterdiği sırada, aynı tehlikeli unsur, gizliden gizliye PKK’yla işbirliği yapmıştır...

Gerektiğinde PKK’ya yandaşlar temin etmiştir.

İşbirliğini ilerleterek, “adam” bile dağa göndermişlerdir.

Gün geldi, olaylar minimize edildi...

Devletin vermiş olduğu tarihi mücadeleler sonucunda işler tam tersine döndü, PKK denilen yapı sindirildi.

Ancak ne var ki dün PKK’yla işbirliği içerisinde olanlar pozisyon ve adeta kimlik değiştirme kurnazlığına girerek, kendilerini suret-i haktan göstererek iktidar partisinin bünyesine sığınmayı, üye olmayı, adam kaydetmeye başardılar!...

Hele hele siyasette bazı üst düzey insanlarla işbirliği yaparak, o eski tarihi kirli pozisyonuna bu kez meşruiyet kazandırmak suretiyle iktidar partisinin bölgedeki bazı siyasi unsurlarının gölgesine girdiler...

Görülen lüzum üzerine (!) aynı pozisyonunu kullanmakta oldukları da aşikârdır.

Hem de organizeli olarak.

Sebepsiz yere zenginleşme amacıyla.

Namuslu, dürüst çalışan vatandaşların ve iş çevrelerinin üzerine aynı hegemonyayı yeniden yaratmak üzere tehditlerini gizlemiyorlar.

Organizeli bir şekilde yaptıkları yüzünden korku içerisinde olmakla beraber, dolaylı yollardan kendini suret-i haktan göstererek, suçsuzluğunu örtbas etme veya mağdur olan, hatta silahlı saldırıya uğrayan kimselerin seslerini susturmak için sağa sola kendilerini deşifre etmeme şekliyle basını bile etkileyerek, basına sansür getirme zorbalığı peşinde oldukları açıktır...

Zira bunlar; tarihi maceralarının deşifre olması ve saldırgan, tehditkâr, silahlı saldırılarını organizeli biçimde basının kamuoyuna aktarması konusunda endişe içerisindedirler.

Oysaki basının vazgeçilmez ana hedeflerinden birisi;

Olup bitenleri toplumla paylaşmak, devlet yetkililerini üzerlerine gitmeye davet etmek, devletin böylesine kirlenme zorbalıklarının üzerine gitmesini tavsiye etmektir.

Basın, devletlin önemli yetkili ve etkili zevatını da göreve davet etmek yetkisine sahiptir.

Anayasanın 28. Maddesi aynen şöyle diyor;

Basın hürdür, sansür edilemez, basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.

Devlet, basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında anayasanın 26, 27. Maddeleri hükümleri uygulanır.”

Örneğin; maddenin birinci fıkrasında basının hür olduğu, sansür edilemeyeceği, yani ön denetime tabi tutulamayacağı ifade edilmiş, basın hürriyetinin temel unsurlarından biri olan matbaa serbestisi de fıkraya eklenmiştir.

Bu itibarla biz de bir basın kuruluşu olarak, anayasanın bize vermiş olduğu yetkiyi sonuna kadar kullanmışız, kullanıyoruz ve kullanmaya da devam edeceğiz.

Bizim bu çalışma azmimizi engellemek için aynı korku imparatorluğunun arkasına sığınanları da günü gelince deşifre edeceğiz.

Dolaylı yoldan bazı yalaka aracılarla değişik pozisyonlarla bize haber gönderip tehditkâr bir tavır takınanları da biliyoruz, anlıyoruz.

Ve hiçbir zaman hiçbir surette kimseye de “Eyvallah!” demiyoruz.

Çünkü bizim temel amacımız ve görevimiz; topluma hakkı hak olarak gösterip, çekinmeden tanıtmaktır...

Fitnenin temel unsuru olan batılı da, fesadı da, bozgunculuğu da aynı şekilde topluma “ifşa” etmektir...

Bakınız, bu coğrafyada, bu bölgede, bu ilimizde özellikle arsa mafyaları, insanları tehdit altına alıp, çalışma azminden vazgeçirip, silahlı saldırıyla öldürmeye varacak kadar; tehditler savurup, yol kesiyorlar.

Ne gariptir ki devletin, özellikle il bazında yetkili zevatın bu işleri görmeleri gerekirken sanki hiçbir şey olmamış gibi takılmaları, hayra alamet değil...

Kimsenin sesi soluğu çıkmamakla beraber, olup bitenleri sanki sıradan bir asayiş olayıymış gibi göstermeleri de bize göre yasalara aykırıdır.

Anayasanın hükümlerine aykırıdır.

Ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın misyonunu hiçe saymaktır.

Zira Başkan Erdoğan’ın partisi hak ile batılı birbirinden ayırma ve daima hak ve hakkaniyetin yanında yer alma, savunucusu olma ve hakkaniyeti elden bırakmama misyonunu taşıyor.

Ve tüm bunlara rağmen Diyarbakır’ımızda olup bitenler, sık sık yaşanıyor ve zaman zaman da böylesine kirli unsurların yerine devletin bazı kurumlarının, ne yazık ki belediyelerin ve bazı kaymakamlıkların o kirli unsurların yanında yer alıp resmi evrakta tahrifat yaparak oldu-bittiye getirmeleri de şayan-ı dikkattir.

Defalarca bunları yazdık, çizdik.

Hindistan’daki “Sağır Sultan” dahi bunu bildiği halde ne yazık ki birileri görmezlikten geliyor.

Bize göre bu hal muhal, zira eski haldir.

Hep ifade ediyorum...

ANAP’ın, CHP’nin, gerek sağ ve gerekse sol partilerin döneminde yaşanmış olan kirli amaçlı zorbalıkların, artık bu zamanda, bu bölgede hele hele AK Parti döneminde tekrarlanmaması gerekir.

Yoksa her zaman söylediğimiz gibi bu hamur çok su çeker ve aşiretler arasında sonu gelmeyen çok tehlikeli ve hatta kanlı haller yaşanabilir.

Bu itibarla devletin yetkili ve etkili zevatlarına buradan seslenerek diyoruz ki;

Lütfen, bir an evvel bu tür kirli oluşumların, anlayışların önüne geçin, tedbirinizi alın!

Aksi takdirde gün gelir, savunmalar fayda vermez.

Sevgili okurlar..

Bizim yazdıklarımız, birilerini hedef tayin etmeye yönelik değildir.

Söz konusu bile olamaz.

Devletin, milletin, özellikle bölgelerin hal-i pür melali orta yerde.

Biz istiyoruz ki Türkiye’miz, Güneydoğu Anadolu’muz, Irak halini yaşamasın.

Suriye halini yaşamasın.

Afganistan halini yaşamasın.

Yoksa 20 yıl sonra bile olsa Afganistan’da Amerika’ya karşı yapılan bağlılığın varlığı Talibanları mecbur kılmıştır, bu durumda Taliban yine aynı birlikteliğini ve ittifakını yeniden sağlamış.

Ve Amerika’ya bağlı hükümeti de o ülkeden kovabilmiştir.

O güç, sanki ilahi bir güç.

O güç, Afganistan’daki zalimin zulmünü ortadan kaldırmış, gereken hakkın, hukukun, adaletin şamarını Amerika’ya ve oradaki 20 seneden beri Amerika’ya bağlılığını gösteren Afgan halkına da atmıştır.

Temenni ediyoruz ki Türkiye’miz böyle halleri yaşamasın.

Zira 20 yıldan beri Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı söz konusudur ve zaman zaman dünyaya bile ders-i ibretler verebilme gücüne sahip olmuştur.

En derin saygı ve sevgilerimle.