HAK VE HAKKANİYET TAKARRÜR EDİNCEYE KADAR?! (III)

Evet, sevgili okurlar.

“HAK VE HAKKANİYET TAKARRÜR EDİNCEYE KADAR” başlıklı seri yazımız devam ediyor...

Zira kelime itibariyle çok anlam taşıyan ve günümüzdeki olup biten antidemokratik hukuk dışı uygulamaları kapsamaktadır...

Kamu vicdanı çok rahatsız..

Yaşananlar üzüntü verici..

İnsana, elem veriyor.

Zira günümüzdeki siyasetin ve politikanın uygulama tarzı her ne kadar demokrasiyle ve hukukun üstünlüğüyle (!) tanımlanıyorsa da tam tersi bir rotada yürüyor...

Büyük çapta yapılan yanlış uygulamalar, zaten kendini ele veriyor.

Bilimsel olarak yapılan tespitlere göre siyaset demek, halkın iradesi demektir.

Halkın inancı demektir.

Öyle ise, günlük hayat akışları içerisinde en incesinden tutun da, en zayıfına veya en güçlüsüne kadar illaki halkın inanç paralelinde, yol alması gerekir...

“Halkın inanç şartı” tartışılmazdır...

O olmadığı takdirde ne hukuktan, ne hakkaniyetten, ne adaletten, ne demokrasiden bahsedilemez.

Edilse bile kandırmaca olur.

Makyajlı kelimelerle, süslü ifadelerle kocaman bir toplumu morfinleştirerek, ülke ve millet, bir merhaleye gelemez...

Ya da yol alınması mümkün değil...

Uyuşuk toplum, kuru bir ağaca benzer..

Meyve vermez..

Hatta gölgesi dahi olmaz...

Ne yazık ki ülkemizin ve milletimizin hal-i durumu bu minvaldedir...

Sürekli morfinle uyuşturuluyoruz!...

Tabi herhangi bir aşıyla oluşan bir uyuşukluk değil...

Bu tamamen, siyasetin yalan ve uydurma söz ve eylemleriyle oluşmaktadır...

Çünkü yönetim de, sistem de, rejim de yerli ve milli değil?..

Milli olmadığı için adil de olamaz.

***

Sevgili okurlar..

Medya grubu olarak kamu vicdanı noktasında, bize yansıyan, konuşan, serzenişte bulunan, kısacası gerçek şudur.

Bu halk, 20 yıldan beri AK Partiye güveniyor..

Her girdiği seçimde, oyunu vererek onu iktidar yapıyor...

Olası bir seçimde bile iktidarın en güçlü partisi bugün AK Parti!!..

Sormak istiyorum!..

AK Parti’deki yapılan uygulamaların kaçta kaçı AK Partililerindir?

Ya da kaçta kaçı AKP’lilerindir?

Bugün açısından, büyük bir ikilem var...

Çünkü AK Parti içerisinde vahim derecede “çöreklenmiş” AKP’liler bulunuyor...

Ne partinin misyonunu taşıyor..

Ne Cumhurbaşkanının davasını ve misyonunu taşıyor?

Bilakis, “Partiyi” nasıl çökertebilirim..

Bilakis, Cumhurbaşkanına olan “güveni” nasıl zayıflatabilirim gayreti söz konusu...

Özellikle Diyarbakır’ımızda bu anlayış, çok büyük bir aktiflik içerisinde, faaliyet göstermektedir...

Siyaset kadar, bürokrasi de öyle!...

AK Parti adına değiller...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taşıdığı misyon paralelinde yürümüyorlar?..

Tam tersine aldatıcıdırlar...

Devletin birçok kurum ve kuruluşları “bu anlayışla” hareket eden insanlarla donatılmış bir hal yaşıyor ve yaşatılıyor!.

Görünen odur ki bu hal partiye “vahim” bir yük getirmektedir..

İlerisi için de tehdit ve tehlike oluşturmaktadır..

Cumhurbaşkanımız 20 yıldan beri yönetmiş olduğu bir devlet, bir ülke, tümüyle gerçek manada inandığı misyon neyse 7’den 70’e kadar halk, toplum, günlük hayat akışlarında o misyon paralelinde hareket ede gelmiştir...

Eğer ki bu ifadelerin, bu kavramların taşıdığı gerçek değer bugün yoksa, gidişat hep sonuçsuz kalır..

Halk deyimiyle, fiyaskoyla neticelenir.

Millet de yara alır, ülke de yara alır, devlet de yara alır.

Onun için kamuoyu adına Cumhurbaşkanımızdan istirhamımız şudur.

Parti bünyesindeki yanlışlıklara çekidüzen verilmelidir.

Bölgemize atanan bürokratlar, memurlar, valiler, vali yardımcıları, kaymakamlar, yargı mensupları, herkes görevine sadık olmalı, görevini, mesleğini istismar etmemelidir...

İktidarın imkânlarından faydalanarak o sayede keyfi uygulamalara girişmemelidir?

Eğer mesleğini istismar ederse..

Eğer iktidarın imkânlarını kendine keyfiyet arz ettirirse…

Çıkarın, rantın, “akçeli” işlerin peşine düşerse..

Ki hal-i alem orta yerdedir..

Ciddi manada halkı partiye karşı “tepki” noktasında, körükleyici politika ve uygulamalar, söz konusu!...

AK Parti, bölge açısından “AKP ve Bürokratik oligarşi” noktasında, neşter vurmalıdır?..

Aksi takdirde gidişat yokuş aşağıdır..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bir önceki günkü Diyarbakır Söz Gazetesinin sürmanşetinde resimleriyle beraber kullanılan bir ifade…

Her ne kadar makyajlı bir “uygulamanın” haberini teşkil ediyorsa da, içerik bakımından, “bomboş bir hareket...

Haber aynen şöyle;

“Yaz Kur’an Kursları açıldı”

Bize göre “Diyanet’in bu yöndeki faaliyeti” yanlıştır...

Hem de çok çok yanlıştır.

İçi boş, dışı donatılmış, halkı morfinleştirmeye yönelik yapılan bir uygulamadır.

Niye mi?

Her zaman söylediğimiz gibi bu milletin yüzde 99’u Müslüman’dır.

Bu milletin 20 yıldan beri iktidara getirmiş olduğu AK Parti misyonu, milli irade paralelinde yaşamalıdır.

Öyle inanıyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımızın da düşüncesi bu yöndedir.

Zira bakınız, sevgili dostlar.

“Yaz Kur’an Kursları açıldı” diye basına yansıtılan bu haber, aslında ifade itibariyle kandırmaca bir ifade olmaktan başka bir şey değildir.

Zira Kur’an bu milletin malıdır, bu milletin misyonudur, bu milletin imanıdır, inancıdır.

Böyle olunca da milli eğitim camiası, hangi tedrisatla, ne gibi bir öğrenim şekli uygulanıyorsa, bize İslamiyet’i anlatan yüce Kur’anın tedrisatı da yaz Kur’an kurslarında değil, sene boyunca Milli Eğitim camiasında birinci ders olarak, okutulmalı, öğretilmeli..

Ki o zaman bu millet pusulasını şaşırmadan doğru istikamette yürüsün..

Önünü  görebilsin..

Yoksa makyajlı ifadelerle milleti morfinleştirme politikası hiçbir zaman bugüne kadar fayda vermemiştir ve bundan sonra da fayda vermez.

Kur’an kurslarını, yazın iki ayına özel olarak millete sunmakta hiçbir gerçekçi taraf yoktur.

Bu millet yaz aylarında körpe dimağlı çocuklarına kurs şekliyle Kur’anı öğretmek değil, Milli Eğitim’in temel ilkelerinden olmalıdır.

Öyle olmadığı içindir ki bu aziz milletimizin inandığı yüce İslam dini üvey evlat muamelesi görüyor..

Bu da milleti küçük düşürmektir, milleti aldatmaktır, siyasi bir morfinleşmedir.

Bu millet mademki beş vakit namazını kılıyor, mademki zekâtını veriyor, orucunu tutuyor, hacca gidiyor, kelime-i şahadet getiriyor.

Bu kavramların temelden gençliğe öğretilmesi gerekir.

Sezonluk yaz kurslarıyla değil, milli eğitim müfredatına alınmasıyla; “İslam” nesle öğretilebilinir?

Bu bir.

* * *

İkincisi.

Diyarbakır Söz Gazetesinin dünkü sayısında, birinci sayfadan resimli olarak yayımlanan “Baz İstasyonuna libas yapıldı” haberi pür dikkat çekici...

Haberi okuduk.

Haberin taşıdığı anlam, “Diyarbakır halkının nasıl da” aldatıldığı gerçeğini ortaya koymaktadır...

Kamu vicdanını sızlatıyor...

Diyarbakır kamu vicdanı bunu inancına sığdıramaz diye düşünüyorum!.

Başta söylediğim gibi.

Siyaset, politika, içi boşaltılmış kelimelerle değil, hakiki mana taşıyan ifadelerle yapılmalıdır.

Yoksa birilerine reklam olsun diye iş yapmakla, devletin milletin parasını boşa harcamakla bir yere varılamaz.

Şimdi kamuoyu adına soruyoruz.

Diyarbakır’ımızı temsil eden üç milletvekilimizden soruyoruz.

Keza Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu’ndan da soruyoruz.

Lütfen diyoruz.

Sayın Milletvekillerimiz, Sayın Valimiz!

Gerçekten Diyarbakır karpuzu diye bir şey var mı şimdi?

Diyarbakır karpuzu yetiştiren kaç tane büyük veya küçük tarlalarımız var?

Veyahut Diyarbakır karpuzunu yetiştirmek isteyen vatandaşlara devlet tarafından nasıl ekonomiksel imkânlar sağlanmış ki Diyarbakır karpuzu yetiştirilip kamuoyuna teşhir edilsin?

Karpuzun ismi var cismi yok.

İsim var müsemma yok.

Allah aşkına!

Diyarbakır’ın bundan 50-60 sene evvelki 40-50 kilogram ağırlığındaki karpuzundan, bugün var mı ki?

Bu olmamakla beraber, devletin bütçesine yazık değil midir?

Bakınız, haberden birkaç paragraf sizinle paylaşmak istiyoruz.

“Diyarbakır'da kent merkezinde TIR'a yüklü görülen dev karpuz ile surları temsil eden ve sosyal medyada tartışmalara neden olan maketler, yaklaşık 25 metrelik baz istasyonuna kamuflaj olarak giydirildi.

“Diyarbakır'da geçen ay çevre düzenlemesi kapsamında havalimanı kavşağına yerleştirilen karpuz içindeki çocuk ve kadayıf tepsisi taşıyan adam heykelleri, sosyal medyada konuşulmuştu.”

Evet, sevgili dostlar.

Buyurun pirincin taşını ayıklamaya.

Tek kelimeyle akla gelen bu.

Birileri devletin paralarıyla hayal kurup bir yerlere gelmek için kendi reklamını yapmaktan başka bir şey yapmıyor.

Bu da çok ayıptır bize göre.

Kamu vicdanı bundan çok elem duyuyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.