HER ŞEYİN BAŞI ANAYASADIR!
Evet, sevgili okurlar.
Her zaman olduğu gibi bugün de karşı karşıya kaldığımız
sorunlar oldukça büyük ve kangrenleşmiş sorunlardır.
Yıllardan beri gelen giden hükümetler, iktidarlar,
diyebiliriz ki her gün biraz daha büyüyen bu sorunları aşağıya çekmek veya
kökten kaldırabilmek için çalışma ve çabalarının varlığından hiç kimsenin
şüphesi yoktur.
Ama tabiatıyla bir sorunu çözme arayışı içerisine
girerken, mutlaka yönünü kestirmek ve bilmek gerekir.
Aksi takdirde, yönünü kestirmeden gidilen bir yol, yol
değil, uçurumdur.
Hedefe ve istenilen menzile de ulaşmak da zor olur…
Tıpkı ormana girmiş ama kuzeyi, güneyi veya doğu ve batı
gibi yönlerini bilmeyen kişi gibi; "yolunu kestirmesi" mümkün
değildir…
Yönünü şaşıran kişi ne yaparsa yapsın, hedefine
ulaşamadığı gibi bunalıma girer…
Bir yerlerden yardım istese de o yardıma ulaşamaz çünkü
bulunduğu yeri tarif edemez!
Sonuçta ya kurda kuşa yem olur, ya da kış mevsiminde ise
soğuktan donar gider.
Misalde hata olmasın…
Bizim Türkiye Cumhuriyeti devletimizin de ve devletimizi
temsil eden gelip giden iktidarlar da aynen verdiğimiz bu örnekteki gibi bir
türlü hedefine ulaşamamaktadır.
Gerçek yön nerdedir, nerede değil onu bir türlü tespit
edememiştir.
Yönünü tespit edemediği içindir ki, "içten ve dıştan
gelen terör belasından" bir türlü başını kurtaramıyor.
Yönünü belirleyemediği için istikrar da sağlayamıyor.
İstikrar olmayınca da, sorun üstüne sorun yaşamaktadır.
Sarsıntılar geçirmektedir.
***
Demem o ki...
Mevcut rejimin içinde bir hastalık var… Ve bu yön
belirleyememe hastalığı ne yazık ki devletin vücudunu sarmıştır.
Bir türlü de teşhis konulamıyor…
Ya da konulmak istenilmiyor.
İşte bu nedenledir ki; bu hastalık kangrenleşmiş
vaziyette, o gövdeyi hızla ölümcül noktaya taşımaktadır.
Bizim mevcut rejimden gelen bu illet, bu hastalık hiç
kuşkusuz ki, mevcut anayasadır.
Hastalığın başmüsebbibi…
Yıllardan beri insanları birbirine düşüren…
Ülkede dostluk, kardeşlik, barış gibi simgeleri yok eden…
Hep düşmanlık, kavga, terör, anarşi, ekonomiksel olsun,
kültürel olsun, ahlaki olsun, her ne olursa olsun çöküntülere neden olmaktadır…
Ülke ve devlet gücü ilerlemesi gerekirken, ya yerinde
saymaktadır, ya da gerilemektedir.
***
Evet, mevcut anayasanın, insan temel hak ve özgürlüklere
aykırı bir anayasa olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Batı dünyasının vesayeti altında kurulan bir rejimi
ayakta tutan bu vesayetçi anayasa, tamamıyla bir küfür, inançsızlık ve tağuti
putperestlik anayasasından başka bir şey değildir.
Yalnız Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da değil, tüm Türkiye’yi
veba hastalığı gibi saran bir Milli Eğitim politikası var…
Körpe damağlı gençliğe verilen terbiye, talim, bir
milleti yüceltmeye yönelik değildir…
Tam tersine toplumu gerilemeye, ahlaki çöküntülere,
yozlaşmaya, bölüşmeye, tefrikaya, kör ırkçılık taassubuna yöneltmiştir…
Dayatmalı bir eğitim sistemidir tüm tahribatın kaynağı…
Bu eğitim sistemi; gençleri ilimle, irfanla, insanın en
yüce fazileti olan mükemmel insan yetiştirmekten daha fazla tam tersine
uyuşturucuya müptela, muştalı, bıçaklı, kavgalı yozlaştırılmış bir gençlikle
ülkeyi karşı karşıya bırakmıştır.
Baştan sona kadar Kemalizm’i, Laisizmi, Sekülarizm’i
öğreten, gençliği din düşmanlığına yönlendiren, memlekete, ülkeye birer tane
mükemmel ahlaklı evlat yetiştirme yerine tam tersine milli değerlere hasım
yaratmıştır…
Taş atıp, cami ve okulları yakan, il ve ilçelerini
terörize eden, yıllardan beri en son olarak da bir iki aydan beri her gün biraz
daha azgınlaşan terörist bir gençlikle karşı karşıya bırakıldık.
* * *
İşte hükümet, iktidar, muhalefet…
Ne yapıyorsa yapsın, bir türlü toparlayamıyor.
Her şey silahla, kurşunla, kan dökmekle bitmediğine göre,
illa ki bunun çare-i yegânesi, tarihi milli değerlerimizin etrafında
toplanarak, birleşerek, büyük bir İttihad-ı İslam ile ahlakın yüce değerlerin
çemberinde biriken, toplanan bir gençlik oluşturmalı.
Yani yozlaştırılmamış bir gençlik yaratılmalı…
Allah’tan korkan ve yüce değerleri koruyan bir insanlık
potansiyeliyle ancak yönümüzü belirleyebiliriz.
Pusulamızı şaşırmadan hedefimize ulaşabiliriz.
Aksi takdirde kör ırkçılık taassubuyla batı dünyasının
küfür putperestliğiyle bir yere varamadığımız gibi tam tersine her gün biraz
daha ülkemizi uçurumun kenarına götürme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
Ülke insanı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
insanlar, bu pis terör belası yüzünden ağızlarına kilit vurulmuş gibi korku ve
panik içerisinde.
Medya olarak bir kamuoyu araştırma neticesinde yola
çıkarken, kimsenin PKK terör örgütü hakkında herhangi bir ifade veya zararlı
olduğuna dair bir cümle ağzından çıkaramazsınız.
Dut yemiş bülbül gibi, medyasından tutun da bürokrasisine
kadar, esnafına, tüccarına kadar.
Ancak gerçekleri çarpıtma ustalığıyla karşılaşacağınız,
bölgenin STK’ları suret-i haktan kendini göstererek olayları çarpıtarak, yanlış
yamalak konuşmalarla gününü gün ederler.
***
Hele hele iktidar partisi olan AK Partinin 13 yıldan beri
bazı bakanlıkların bünyesinde, özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
bünyesinde oluşturulan bazı çıkar ve menfaat grupları, Ankara’da Bakanlığın
bünyesinde büyümüş, palazlanmış, vurgun ve sahte işlemler yapmaktan başka
bugüne kadar bir şey yapamadığı gibi bundan sonra da beklenecek bir şey yok.
Son seçimlerden sonra Başbakan Sayın Davutoğlu’nun
göstermiş olduğu faaliyet, o doğrultuda Doğu ve Güneydoğu’dan Bakanları
almamıştır.
Bize göre en isabetli olanı da bu olmuştur.
Özellikle eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker’in ve onun etrafındaki bazı biriken ve ona yakın dost görünen devşirme
bazı insanlar büyük rantlar elde etmiştir…
Bakanlık olarak bu yöreye gerçek manada da bir yatırım
yapmadığı gibi insan yatırımı da olmamıştır.
Böylece PKK’yı destekleyen diğer bir siyasi yapılanma
oldukça palazlanmıştır.
Mehdi Eker’in bakanlığı döneminde bu bölgeye çok büyük
kötülükler yapılmıştır.
Özellikle Arazi Toplulaştırma Kanunu çıkarılması
sonucunda bu Arazi Toplulaştırma ve Kadastro bünyesinde yapılan
sahtekârlıkların haddi hesabı yoktur.
Resmi evrakta sahtecilik yapmaktan tutun da, büyük
skandala meydan veren sahte muhtarlıkların ihdasına kadar…
Kanun dışı, mevzuat dışı bazı işler yapmış ve bu sahte
işlere de ne yazık ki dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a bile sahte evrakı
meşrulaştırarak imzalatmıştır.
Ve bu işin temel dayanak noktası ve ana kaynağı; yapılan
araştırmalara göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesine
yerleştirilmiş, yine bu yörenin bazı rant ve vurgun grupları olmuştur.
Yapılan bu kirlenme ve yasa dışı uygulamalar, yöre
insanını büsbütün ümitsizleştirmiş, iktidardan uzaklaştırmaya neden olmuş,
herkesin duyduğu kin ve nefrete sebebiyet vermiştir.
Sahte yöntemlerle, kanun dışı toplulaştırma uygulaması
yapılırken, halkın tapulu arazilerinin vasıfları değiştirilerek tarıma
elverişli araziyi hazineye çevirmiş ve ondan sonra birilerine satmaya
kalkışmış.
Onun yerine de o tapulu arazi sahibine de demir girmez
kırsaldaki araziyi tapulatmıştır.
Bunlar akla durgunluk verir.
Hani demişler ya; “Dimyat’a pirince giderken, evdeki
bulgurdan oldu” misali.
Devlete bu yöre insanını kazanıp, herkesin gönlünü alıp,
terör belası olan PKK’dan uzaklaştırma hizmeti vermesi gerekirken, tam tersine
halkın midesini bulandırmış, bu yörede halk oy potansiyelini HDP’ye vermek
zorunda kalmıştır.
***
Bu yörenin kamuoyunda halk arasında kullanılan slogan
budur ki;
“Kaş yapayım derken, göz çıkarma misali olmuştur”
Devlet büyükleri, yanlış bilgilendirilmiş.
Devlet büyükleri, yanlış yönlendirilmiş.
PKK ile mücadele başarısı bu nedenle geri tepmiştir.
Bize göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına
getirilen Bakan Sayın Faruk Çelik, inşallah o Bakanlığın bünyesindeki
biriktirilen ve eski Bakanın birer kalıntısı durumundaki boş insanları oradan
arındırarak yepyeni bir kadroyla o bakanlığı canlandırır.
Ve yaptığımız araştırmalara göre de Sayın Çelik’in
çalışma faaliyeti bu yöndedir.
İki dönem üst üste bakanlık yapan Sayın Çelik,
Şanlıurfalı olmadığı halde Şanlıurfa milletvekili olarak, gerçekten 10 sene
içerisinde Şanlıurfa’ya çok büyük güzellikleri kazandırmıştır.
Şanlıurfa’ya büyük bir insanlık değeri getirmiştir ve
Şanlıurfa, gelişmiş çağdaş bir il durumuna gelmiştir.
İnşallah yeni atandığı Bakanlığı da bu yönde
geliştireceğine inanıyoruz.
Zira Sayın Çelik, her şeyden evvel genç, dinamik ve çok
dürüst bir insan olduğunu da kamuoyu nezdinde kendini inandırmıştır.
Sohbetimizi sonlandırırken, başlık olarak kullandığımız
“Her şeyin başı Anayasadır” ifadesi yerli yerindedir ve gerçekten de en büyük
problem mevcut Kemalist anayasadır.
Bunun temelinde tüm bakteriyel illetler mevcuttur ve
üremektedir.
En derin saygı ve sevgilerimle.