HEYKELLERİN DİKİLİŞLERİ VE YIKILIŞLARI! CAHİLİYE ANLAYIŞIDIR?

Evet, sevgili okurlar.

Ülke olarak özellikle Mezopotamya olan bu coğrafyamız, nam-ı diğeri Osmanlı arşivlerindeki mevcut isim Kürdistan coğrafyası.

Bugünkü deyimle Doğu ve Güneydoğu…

Her ne ise…

Ülkemizin her köşesi üzerine yıllardan beri oynanmaya devam eden Bizans oyunları, tezgâhlar, hileler ne ise inanın ki bir o misli özellikle bu coğrafyamız üzerine de oynanıyor.

Yeniden bir cahiliye devrinin hortlamasıdır.

Ülkemiz, insanlarımız, heykellerle değil, eserle ve kültürlerle yaşanmalıdır.

Elbette ki bu coğrafyanın önem taşıdığı odak noktalar, Peygamberlerin, Evliyaların ve daha doğrusu ilim fışkırtan ulemaların coğrafyası olma hasebiyle, batı emperyalizmi buraya göz dikmiştir.

Hem de özellikle Amerika’nın Yahudi lobisi namı hesabına hazırlanmış, tezgâha konmuş senaryolardır.

Bu coğrafyanın Urfa’sından Harran’a, Harran’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan Eğile, Cizre’ye vs.

Her bir karış toprağı Peygamberlerin, Sahabelerin, Evliyaların, daha nice yatırların, diyarıdır.

Siirt’in Tillo’sunda yatan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinden tut, Fakirullah Hazretleri’ne kadar, Veysel Karani, Mardin-Diyarbakır arasındaki bulunan Sultan Şehmus, daha aklımıza şu an için gelmeyen Allah’ın nice dostları yatmaktadır.

* * *

Bu coğrafyanın en ücra köyünden tut şehirlere kadar, medreseler, tekkeler, zaviyeler birer tane ilim-irfan yuvaları.

Bu coğrafya nice Bediüzzaman’ları ve Şeyh Said’leri yetiştiren bir coğrafya.

Keza Türkiye’nin genelindeki birçok önemli zevatların yattığı mekânlar.

Demek anlaşılan budur ki ülke bütünlüğünü koruyan, sağlayan bir birlikteliktir ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanların ne kadar dil değişikliği olursa olsun, ırk değişikliği olursa olsun, bunları hep bir araya getiren bir inançtır, ümmettir ve “Hablullah’il Metin” denilen Allah’ın kopmaz, sapasağlam ipidir ki bu da Kur’andır ve Hz. Muhammed (s.a.v)’in yoludur.

Tüm bu güç birliğine ve birlikteliğine rağmen, aynı coğrafyanın yeraltı kaynaklarını da hesaba katarsak, kat kat daha fazlasıyla dünya emperyalizminin iştihası kabarır ve bunu yok etmek için, yıkmak için, istila etme düşüncesi, tarih boyu olmuştur ve olmaya devam ediyor.

Bu anlayışla yaşayan bir ülke ve bu bütünlük içerisinde birlikteliğini koruyan bu toplum, içine sokulmak istenen hiçbir fitne unsuruna sağlam bir düşünceyle bakmaz ve onu kabul etmez.

Geçmişimiz buna şahittir, inkâr edilemez.

Bu da bir gerçektir ki yeryüzünde Allah’a inanan, hak dine iman getiren ve bu dinin lideri olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in risaletine inanan bir ümmet ve o ümmetin büyükleri kendi inancı gereği birilerini putlaştırma anlayışına kesinlikle rıza göstermemiştir ve gösteremez de.

* * *

Düşünün sevgili okurlar.

Eğer heykel dikme iyi bir şey olsaydı, kâinatı tarih boyunca zulmün karanlığından kurtaran Peygamberlerin heykelleri dikilecekti.

Toplumları irşat eden, medeniyetleri öğreten, fesat ve bozgunculuğu ortadan kaldıran nice Peygamberler ve Evliyalar, yani Allah’ın nice dostları vardı ki hiç kimse tarih boyunca heykelini diktirmemiştir ve ona bağlı olan, inanan ümmet de heykel dikmeye sağlam bir inançla bakmamıştır.

Ancak gerçek budur ki milletlere zulüm ve antidemokratik hukuk dışı uygulamaları yaratanlar, halkın üzerine birer tehdit aracı olarak varlığını sürdürenler hariç.

Bu heykel dikme işi, yine batı dünyasının dayatmasından kaynaklanıyor.

Heykellerin dikiliş şekli, tarih boyunca eski kavimlerden kalma, inanmayan toplumlardan kalma bir uygulamadır.

Tarih boyunca nice Firavunlar, nice inanmayan diktatörlerin heykelleri dikilmiş görünüyor.

Leninin, Marx’ın, Hitlerin, Mussolinlerin ve daha kimler…

Mesela Mısır’daki İhvan-ı Müslimin teşkilatını katleden meşhur Abdulnasır’ların, yakın tarihimizde gördüğümüz Irak diktatörü olan Saddam’ın, Suriye’deki meşhur Nusayri, Dürzî Hafız Esed’lerin heykelleri dikilmiş ve büyük çapta koruma altına alınmıştır.

Tıpkı İran Şahı’nın heykeli gibi hep gün gelmiş, millet uyanmış ve o heykeller kırılmış veya yıkılmış.

Ve boyunlarına halat takılmış, sokaklarda süründürülmüş.

Tıpkı daha yakın tarihimizde Saddam Hüseyin’in heykeli gibi.

Bundan kaç sene evvel Başbakanın da ucube olarak nitelendirdiği Kars belediyesi tarafından yaptırılan heykel gibi.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Bunlar Batı emperyalizminden bize sirayet etmiş yanlış bir uygulamadır ve provokasyondur.

Kişiler heykelleriyle değil, eserleriyle övülür.

Gerçekten, kim kahramansa yaptığı kahramanlığın eserleriyle övülür.

Eğer kahraman olmayıp da kahraman gösterme dayatması söz konusuysa ki son yüz seneden beri bunu görüyoruz.

Bunlar da toplum için, ülke için hayra alamet değildir.

Nasıl dikiliyorsa, halkın malı olmadığı için, inancı paralelinde olmadıkları için bir gün der demez birileri tarafından yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Büyük İslam ordularını kuran Selahaddin-i Eyyubi’nin Filistin ve Kudüs’teki haçlı anlayışlara karşı verdikleri mücadelesine rağmen, heykeli kurulmamıştır ve istenmemiştir de.

Ama İslam kahramanı olarak tarihin derin sayfalarında yer almıştır.

Fatih Sultan Mehmet’in de keza heykellerin kurulması faydalı olmadığı gibi inancımıza da terstir.

Bu barış süreci içerisinde durup dururken, birileri bir yerde heykel kuruyorsa ve onun karşıtı olanlar da bu heykeli yıkıyorsa, kesinlikle milletimizin inancına bağlı olmayan bir girişimdir, kasıtlıdır ve provokedir.

Keza Lice’deki Mahsum Korkmaz’ın heykelinin dikilişi, süreci ne kadar tehlikeye sokmuşsa, onun yıkılışı da o kadar süreci tehlikeye sokmuş bir provoke olarak nitelendiriliyor.

Keza Hakkari ve Batman’da da Mustafa Kemal’in de heykelinin yıkılışı apayrı bir garabettir ve tezgâhtır, oyundur.

Ve yıkıma yönelik bir provokasyon şeklidir.

Tek kelime ile kimin olursa olsun, heykellerin dikilişi ülkeye ve millete herhangi bir yarar sağlayamadığı gibi zarar sağlamıştır.

Keza yıkılışı da öyledir.

Hali âlem meydanda.

Nerede ise bir haftadan beri yeniden ülkeyi ve coğrafyamızı kan dökme noktasına getirme projeleri.

Türkiye’de derin devlet rahat durmadığı gibi, Amerika’da da Birleşmiş Milletlerde de İsrail’in tezgâhı,

Almanya ve Fransa’da da Doğu Roma İmparatorluğu’nun oyunları yeniden canlandırılmaya başlanmış durumdadır.

Tarih boyu devletlerin bünyesinde oluşan oyunlar ve tezgâhlar, ülkeye bir yarar sağlamış olsaydı, Doğu Roma İmparatorluğunun oyunları meşhurdur, o büyük devlet bu tezgâh ve oyunlar paralelinde yürüyememiştir, ömrü kısa olmuştur ve yok olup gitmiştir.

Bugün Roma İmparatorluğu’nun esamisi bile yoktur.

* * *

Bu itibarla bizim inancımıza göre heykeltıraşlık ne kadar uygun değilse, heykel dikme de o kadar uygun değildir.

Dikildikten sonra da kasıtlı olarak yıkılması da o kadar tehlikelidir ve yanlıştır.

Yani dikilmesi ne kadar yanlışsa, yıkılması da o kadar yanlıştır.

En derin saygı ve sevgilerimle.