İÇ DÜŞMAN İLE DIŞ DÜŞMAN ARASINDAKİ FARK!? (V)

Dünden devam diyoruz.. Yazı serimiz, 5’inci gününde.. Başlığın muhtevasındaki; “iç düşman” ifadesi, tarihsel yönde baktığımızda; “nice el hannasları” görüyoruz.. Çünkü bu münafık tıynetli “hannaslar” bukalemun misali, öylesine bir kimlik “devşirmeleridir ki” tarihin birçok seyrine “takoz olup” yol kesici eşkıyalardan beter bir faaliyetle karşı duruş sergilemişlerdir…

Son yazımızda, münafıkların gerçek kimliklerini hiçbir zaman açığa vurmadıklarını söylemiştik.. Kimliklerini daima gizli tuttuklarına dikkat çekip, böylesi iç düşmanların ülkeye ve ümmete karşı, tarihten günümüze kadar büyük tahribat yaptığını vurgulamıştık..

Ve demiştik ki; bunlar birer “el hannastırlar..” 

Ki iç düşmanın, dış düşmandan daha muzır bir yaratık olduğu bilimsel ve akademik yönde tespit edilmiş bir gerçektir…

Hazin olan da şudur ki dün olduğu gibi bugün bile “gizli kimlikli, iç düşman karakterli münafıklar” Türkiye’mizin her alanında kendine yer bulup, varlıklarına varlık katmaktadır..

Denir ya hal-i alem orta yerde kendini deşifre ediyor..

Çünkü nereye bakarsanız bakın, Türkiye’nin 7’den 70’ine kadar insanları, devleti ve milleti kemiren fareler gibi tahribatlarda bulunan münafıkları görürsünüz…

Bunlar birer kurtçukturlar..

Nitekim tarih boyu “ağacın kurdu ağacın içinde olmazsa ağaç çürümez” vecize sözü, kültürümüze mal olmuş bir beyandır…

***

Sevgili okurlar..

Bugün içinde bulunduğumuz mevcut sistemin bizatihi kendi üretimi olan hain, tehlikeli kurtların, toplumun her kesiminde üreme göstermesi, rastgele bir olay değildir. 

Bilimsel yönü geniştir..

Dedik ya; 

Soyu tükenmez münafıklar, siyasette var, medyada var, ekonomi alanında var, sanayide var, eğitimde var, araştırmada var. 

Hatta kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde hem de palazlanarak çoğalmakta olduklarını kimse inkâr edemez…

Yani varlar da varlar..

Onun için Türkiye, cumhuriyetten sonra bir türlü iki yakasını bir araya getiremedi..

Yüz yıl geçti, dünden daha vahim noktada… 

Hep kavga, terör, cinayetler silsilesi, aile çürümüşlüğü, aile içinde acımasızca katliam gibi cinayetlerin gerçekleşmesi; bunun açıkça ifşasıdır…

***

Nitekim günlük yazılı ve görsel medyanın haber ve manşetlerine baktığınızda, “s.o.s” olarak, yaşanan büyük tahribat, kendisini çığlık çığlığa ilan ediyor..

“Hal-i durumum”, çok perişan diye..

Bakınız, söylediklerimizi kanıtlamak için dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesinin birinci sayfasına bakmak yeter..

Gazetenin sol köşesinde yer alan bir haber, herkesin pür dikkatini çekmiştir..

Ki çekmemesi imkânsızdır…

“AİLE İÇİ DEHŞET”

Eşini ve üç kızını uykularında kafalarına ateş ederek öldürdü. 

Haberi anlatan başlık böyle…

Haber devamla şöyle diyor; 

“Türkiye güne bu vahşetle uyandı. Şırnak’ta Hasan Karaaslan, eşini ve üç kızını uykularında pompalı tüfekle öldürdü. 40 yaşındaki Karaaslan, silahıyla birlikte polise giderek teslim oldu.”

Haberin özeti bundan ibarettir. 

***

Demek ki oluşan oluşumlar, kendi kendine var olabilecek oluşumlar değildir. 

Mutlaka toplumsal bir sorun içermektedir. 

Mutlaka Aile içerisinde bir şaibe söz konusudur..

Mutlaka ekonomiksel bir çekişme vardır..

Mutlaka, namus kavramına dair bir mevzu vardır..

Tabi hangi mevzu üzerine bina edildi bu “aile içi dehşet” onu bilemiyoruz. 

Ama gerçek şudur ki; mutlaka bu saydıklarımızdan bir kaçının etkisi ve varlığı söz konusudur..

* * *

Sevgili okurlar. 

Dünkü yazımızın son bölümünde demiştik ki;

“Yarın Derik ve Gaziantep’teki trafik katliamıyla ilgili bazı önemli satırbaşlarını sizinle paylaşacağımı şimdiden ifade etmek istiyorum…”

Evet, şimdi de  kalemimizin rotasını bu mevzuya çeviriyoruz..

Gerçekten her iki olay da sıradan yaşanan hadise değildir..

Çok düşündürücü, yönleri olan iki olaydır..

Manidardır…

Ve tabi ki dün olduğu gibi yarın için de büyük bir tehlike arzı söz konusudur..

Şu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum..

Özellikle, Derik’te yaşanan “o açık ve aleni şekildeki trafik katliamının” çok ama çok “MANİDAR YÖNLERİ” vardır..

***

Özü itibariyle..

AK Parti döneminde oluşa gelen şaibeli olaylar, hele hele Güneydoğu Anadolu’da meydana gelen şu son iki trafik kazası; “ayağa keser” misali…

AK Partiyi bize göre daha fazlasıyla yıpratmıştır..

Ki son dönemlerde AK Parti iktidara gelmemek için rakip muhalefete adeta davetiye çıkararak, hatta bu memleketin kaderini CHP’ye teslim etmek için oldukça şaibeli olayların nüfuz etmesine neden olduğu gibi, yapanlara da “sessiz” kalmaktadır…

Bile bile “iktidar ladesi…”

***

Bakınız, Derik’te meydana gelen trafik kazasıyla ilgili basına yansıyan son dakika haberi…

“Yayın yasağı..”

Kafalarda onlarca soru var iken, olayın gerçekleştirildiği gün Derik Sulh Ceza Hakimliği bu olayla ilgili yayın yasağı koyuyor.. 

Yani, kazanın ne önü, ne sonu medya araştırmayacak..

İyi de neyi saklamaya çalışıyorsunuz?

Bakın, burada Eti Bakır tesisleri var. 

Eti Bakır tesislerini de, “özelleştirme idaresinden” alan bir firma işletiyor..

Ki Mazıdağı’ndan Diyarbakır’a bir tren yolu döşendi. 

Sırf, Eti Bakır işletmelerinin taşımacılığı daha güvenli ve kolay olsun diye yapıldı…

Ki firma, kendilerinin daha çok kar etmesi için Mardin-Diyarbakır yolunun önemli bir bölümünde de güvenlik kuleleri kurmuş..

Bunlar çok büyük ölçüde söz konusu firma tarafından, tırlarının geliş-gidiş güvenliğini sağlamak için yapıldı. 

Dedik ya, mevzu derinden derine manidar.. 

Niye derseniz.

Şöyle ki hem Mazıdağ Fosfat’ın “ihalesini” alacaksın devletten.. Yani özelleştirmeden..

Hem Mazıdağ-Diyarbakır Demiryolu ihalesini de sen alacaksın..

Yetmedi, Mardin-Diyarbakır karayolundaki güvenlik kulelerinin ihalesini yine sen devletten alacaksın…

Tüm işler “adrese teslim” misali sana verilecek..

Ama yaşanan ve yaşatılan korkunç trafik kazasında, “senin hiç ama hiç bir sorumluluğun olmayacak, masum görüleceksin?”

Olur mu?

Gerek “yayın yasağı”..

Gerek kazayla ilgili resmi açıklamalar..

Doğrusu bütünlükle ele alındığında “çok büyük bir suçluluk telaşı ve potansiyelinin” var olduğunu görebiliyoruz.

Açılımına bakarsak..

Bunun temelinde bir zihniyet var. 

Güvenlik deyince halkın güvenliğini düşünmeyen bir iktidar var. 

Güvenlik deyince kendi güvenliğini esas alan bir yönetim ve iktidar anlayışı var. 

Güvenlik deyince yandaş sermayenin güvenliğini düşünen bir iktidar anlayışı var. 

* * *

Evet, sevgili okurlar. 

Mecliste grubu bulunan muhalefet partisi olan HDP’nin olay yerine giden bir heyetin başkanı durumunda olan Mithat Sancar 20 Ağustos’ta meydana gelen kazada yaşamını yitiren 21 kişinin ailelerine taziye ziyaretinde bulundu..

Ki bunlar kamuoyuna yansıdı. 

Başta söylediğim gibi. 

Son zamanlardaki AK Parti, 2003’ün AK Partisi değil sanki. 

O tarihten 2015’lere kadar salt çoğunlukla Türkiye’nin genelinde hatta Büyükşehirlerin ve ilçelerin belediye başkanlıklarını dahi hiçbir partiye bırakmayan AK Partiye bu halk, tereddütsüz olarak oy verdi. 

Hatta 15 Temmuz kirli başarısız darbe teşebbüsüne karşı sokaklara dökülen bu millet, “darbeye darbe yaptı?”

Sokaklara dökülen halk, yalnız AK Parti için değil, yalnız Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hatırı için de değil, Milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik milli inanç, milli iman, milli tarih ve kültür elden gitmesin ve hain çapulcu girişimlere bir daha fırsat vermemek için direnç gösterdi..

Halk sokaklara dökülüp, zafer elde etti..

Ama o günden bugüne kadar Türkiye’de olup bitenler, özellikle çok önemli rastgele keyfiyete dayalı uygulamalar, artık toplumun vicdanında, AK Parti adına bazı soru işaretlerini derin bir şekilde yaratıyor?

“AK Parti niye bu hali bu memlekete yaşatıyor?” diye herkes kendi kendine sorup, sorguluyor. 

Ama net bir cevap da bulamıyor. 

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçek bir devlet adamı olduğundan hiçbir şüphemiz yoktur..

Dün olduğu gibi, bugün dâhil herhangi bir tereddüdümüz de yoktur. 

Güvenimiz de sonsuzdur. 

Amma velâkin, görünen odur ki çevresi, partiyi ele geçiren partinin bünyesindeki bazı kirli anlayışlar. bu partiyi de Sayın Cumhurbaşkanımızı da milletin gözünden her gün biraz daha düşürmesine neden oluyorlar. 

Şu Mardin Derik’te meydana gelen olay…

Eti Bakır tesislerinin kimler tarafından işlendiği aşikârdır…

Yıllardan beri nakliye taşeronluğunu yapan Mardinli büyük bir işadamı da bilinen bir kişi…

O da bir holding durumunda. 

Aile bağlarının AK Partiye olan münasebeti de; biliniyor..

Yüzlerce kamyonla taşımacılık taşeronluğunu üstlenen bu işadamının kiraladığı veyahut kendisine ait olan araçların kimler tarafından kullanıldığı, kullanan şoförlerin kimliklerinin gerçek istihbarı bilgiler yapıldı mı, araçlar kaç yaşında, ağır tonaj mı yüklendi veyahut kirli ideolojik bir girişim mi?

Bize göre bu bir tesadüf değildir. 

Zira birinci tır freni boşalmış ve orada bekleyen insanlara dalıyor ve adeta insanların hayatına neden oluyor. 

Arkasından gelen diğer tır da aynı minvalde, aynı tarzda, her nedense freni boşalıyor, önceki olayda yaralananları kurtarmaya çalışan insanların içine dalıyor ve insanları öldürüyor. 

Bu hadise rastgele bir hadise değildir bize göre… 

Yine de kötü düşünmemek kaydıyla, AK Partiye karşı muhalefet partinin hele ki ana muhalefet partinin diliyle konuşmuyoruz. 

Biz bunu dostça söylüyoruz. 

AK Parti kendine bakmalıdır, içine bakmalıdır, kontrol etmelidir ve temizlemelidir. 

Bu olay meydana gelir gelmez Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da özellikle Diyarbakır’ımızda Emniyetin trafik birimleri, gerek bölge trafik olsun, gerek şehir içi trafik olsun, acımasız bir şekilde istihdam yaratan iş çevrelerinin araçlarına adeta tuzak kuruyorlar. 

Ağır cezalar yazılıyor. 

“Gel buraya, senin gözünün üzerinde kaşın var” misali istihdam yaratan iş çevrelerinin çalışma özgürlüğü elinden alınıyor. 

Hem de devletin resmi trafik polisleri tarafından…

“Mal bulmuş mağribi” gibi büyük bir acımasızlık ve aynı zamanda vurdumduymazlıkla bunu icra ediyor. 

“Peki, AK Parti ne yapıyor?” diye düşünmemek elde değil. 

Burada İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Bey’e sesleniyor ve diyoruz ki; 

Muhterem Bakan!

Senin ne kadar iyi niyetli bir insan olduğundan ve gerçek manada bir devlet adamı olduğundan hiç kimsenin kuşkusu yok. 

Çok gayretli, çok iyi niyetli, milletin inancına bağlı bir insan olduğundan, yetkilerini kötüye kullanmayan bir bakan olduğundan hiç kimsenin kuşkusu yok. 

Amma velâkin. 

Bu bölgede herhangi bir kıpırdanma olduğu zaman hemen trafik memurları, deyim yerindeyse “mal bulmuş mağribi” gibi, hele hele içindeki çok kötü niyetli, süfli rant düşünen bazı memurların organizeli bir biçimde araçları durdurup ağır ceza kesme hali apayrı bir garabettir ve çok düşündürücüdür. 

İnanın, bir zamanlar PKK bölgede iş çevrelerini kıskaca almıştı, çalışma hürriyetlerine adeta el koymuştu ve büyük vergiler istiyordu. 

Burada da devletin resmiyeti altında acımasızca trafik polisleri tarafından, özellikle Organize Sanayi Bölgesinde araçların yolu kesilerek insanları mağdur etmek bize göre antidemokratiktir. 

Bir hukuk devletine yakışmaz bir uygulama biçimidir. 

* * *

Evet, sevgili okurlar. 

Biz bunu hatırlatma babında Diyarbakır’ın Emniyet yetkililerine bunları söylüyoruz, yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz. 

Sayın Bakanımızı da bu hususta âcizane uyarmak istiyoruz. 

Bakınız, 30 Haziran – 1 Temmuz 2022 tarihli Diyarbakır SÖZ Gazetesinde “GÜNÜN YORUMU” köşesinde yazmış olduğumuz yine trafik polisleriyle ilgili iki yazımız var. 

“GÖZÜNÜN ÜZERİNDE KAŞIN VAR” başlıklı iki yazı. 

O iki yazıyı bugünkü yazımıza sığdıramayız. 

Ama her iki yazının muhtevasını bugünkü yazımızın devamı olarak sizinle iki gün üst üste paylaşacağız. 

Trafik memurlarının acımasızlığını ve polisin görev ve salahiyetlerini keyfiyete dayalı gerçekleştirdiği uygulamaları sizinle paylaşacağız. 

Hatta o günlerde bazı şirketlerin araçlarının bağlanması ile ilgili avukatları aracılığıyla yürütmenin durdurulması kararı alınması ve mal sahibinin mağduriyeti ön plana alınarak çıkan mahkeme kararları söz konusu olmuştu. 

AK Partinin bu anlayışla yola çıkması, hele hele ki son seçim sath-ı mailinde bazı trafik memurlarının keyfiyete dayalı yapmış oldukları uygulama tümüyle iktidar partinin aleyhinedir, lehine değildir. 

Devamı Pazartesi. 

En derin saygı ve sevgilerimle.