İÇ DÜŞMAN İLE DIŞ DÜŞMAN ARASINDAKİ FARK!? (VII)

Söze, 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlayarak başlamak istiyorum.. Ki, dünkü yazımda, 30 Ağustos’ta ilgili analizimizi yapmıştık.. Ve her şeye rağmen diyerek; 30 Ağustos Zafer Bayramı, her daim olsun… Çünkü Türkiye’nin kurtuluş tarihini ortaya koyan bir gün ve zaferdir…

***

Evet bu kısa girişten sonra, dünden devam diyoruz!!!.. Sohbet serimiz, hız kesmeden devam ediyor… Ne demiştik; “Trafik Polislerinin” son dönemlerdeki uygulamaları, “veryansın noktasında” büyük mağduriyetler yaratıyor.. Ki dün, kısmi olarak geçmişte kaleme aldığımız köşe yazılarıyla, mevzuyu hatırlatmış, bugünlerde icra edilen keyfiyete de dikkat çekmiştik.. “Bıçak kemiğe dayandı” misali..

***

Çünkü, Diyarbakır’da özellikle de Elazığ yolu güzergahında “keyfi yaptırım ve cezalar” kent ahalisinde, iş dünyasında ve şoför camiasında, “büyük infial yaratır” düzeyde seyrediyor.. En önemlisi de, istihdam yaratan iş çevrelerinin, işsizliği ortadan kaldırmak maksadıyla açılan iş yerlerinin iş yapabilme şansına, trafik polislerinden bir kesimin, aldığı emir üzerine adeta “ket” vuruluyor… İstihdam yaratan iş çevreleri adeta cezalandırılırken, işsizliğin körüklenmesine de büyük çapta neden olmaktadırlar.

***

Dile getirmiştik… 30 Haziran ve 1 Temmuz’da haksız yere trafik polisleri tarafından ticari araç olmamasına rağmen kendi personelini taşıyan firmanın aracına hem ceza kesilmesi, hem de yediemine teslim edilmek üzere “aracın bağlanması”, kamu vicdanında çok büyük şok etkisi yaratmıştır… Ve biz de bu skandal içerikli uygulamayı kaleme alıp manşete taşımıştık; “pes dedirten keyfiyet” diye..

***

 

Bu iki tarihte benim de köşe alıp, dile getirdiğim yazılarımdan özet noktasında birkaç paragrafını dün sizinle bir kez daha paylaşmıştım.. Ve demiştik ki yazının kapsamlı halini bugün sizinle paylaşacağım… Hiç kuşkusuz ki olup-bitenler kamuoyu nezdinde, bir grup trafik polisinin neden ve nasıl çalıştığını, vatandaşlara neden bunca acımasızca ceza yazdığını ve “bu kime hizmettir?” sorusunu akla getirdiği gibi ciddi bir sorgulama yaptırıyor..

***

Nitekim, 30 Haziran 2022 tarihli “GÖZÜNÜN ÜZERİNDE KAŞIN VAR?!” başlıklı yazımdan birkaç paragrafını, dün sizlerle paylaşmıştık.  Bugünkü sohbetimizde devamını sizlere aktarıyorum…

“Gerçekleri söylememek, Allah korusun kendimizi “dilsiz şeytan” durumuna sokmuş oluruz.. Ki bu ne mümkündür?!

Bu itibarla bu tehlikeden kurtulmak için elbette ki gerçekleri söylüyoruz.

Çünkü bizdeki şiar “Allah korkusudur..”

***

Dedik ya; kamuoyunun en çok muzdarip olduğu “illallah” ettiği bir hakikat vardır ki o da kamudaki keyfiyet! Özellikle resmi kurumlardaki bazı çalışanların, görevli ve yetkili olarak kendilerini gösterenlerin; “kraldan çok kralcı” kesilmeleridir.. Düşünün, iktidarın bünyesinde çalışan sıradan bir trafik polisi dahi, kendini devlet yerine değil, kendi devlet anlayışının yerine koyarak devletin adaletine gölge düşürüyorsa.. Kendine özgü yanlışlar silsilesi içeren bir inisiyatifle, vatandaşların üzerine hegemonya kuruyorsa, vay ki vay o ülkenin haline? İşte biz kamuoyu adına “vay ki vay o ülkenin haline” ve ahalisinin yaşadığı travmatik hallerin tekerrür etmemesi için, “memleket meseleleri” başlığı altında olayları yazıyoruz, yorumluyoruz ve kamuoyuna sunuyoruz… Görevimiz bu, halkın sesi olmak!

***

Trafik polisi dedik, yalnız trafik polisi de değil. Misal noktasında, bir örnek… Nitekim kamuoyunda genel bir kanı var.. Özellikle trafik polislerinin denetim esnasında, havadan, cıvadan vatandaşa kestiği cezalara veryansın edilir.. Vatandaş nezdinde, hiçbir suçu olmamasına rağmen, suçsuz yere, eften püften bahaneler üretilerek cezalar kesilir.. İşte böylesi uygulama ve keyfiyete halk da haklı olarak; “gözünün üzerinde kaşın var” diyen bir anlayışın muamelesine tepkili… “Bu nasıl bir hukuk devleti işleyişidir” çığlığını atıyor…

***

Çığlık atılmaz mı, tepki gösterilmez mi?

Hiç yoktan, ceza yazılıyor.

Aracı trafikten men ediliyor.

Sonrası, “Git derdini Marko Paşa’ya anlat” misali, gel de haklılığını ispat et…

Her adım, yeni mağduriyetlere yol açıyor..

Tabi keyfiyet bir tek bununla sınırlı değil.

Devletin birçok önemli kurum ve kuruluşlarındaki bazı memurların yaptıkları yanlışlar, ya ranta dayalı ya siyasi ve ideolojik keyfiyete dayalı yapılıyor.

Ki hepsi, kanun dışı..

Aslında bu keyfiyet “rüşvet çarkının” dönmesine, palazlanmasına zorunlu olarak “MEMURUM İŞİNİ BİLİR” rotasına sokuluyor..

Hâsılı kelam vaziyet, büyük bir çürümüşlüğü gösteriyor…

Denir ya; “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık..”

İşte bu vecize sözle vatandaş çare arıyor..

Düşünüyor…

“Ben buraya rüşvet vermesem, daha büyük mağduriyetler önüme çıkar..

En iyisi fazla mağduriyet yaşamayayım” deyip çarka boyun eğiyor..

Yapılan yanlış işlemlere karşı kendini kurtarmak için bu kez kendisi, yasa dışı şeylere başvurmak zorunda kalıyor.

Tabi bunu ifade ederken, somut bir kişi ya da kurum üzerinde durmuyorum..

Çünkü hal-i vaziyet orta yerde…

Trafik cezalarıyla alakalı, kısa bir saha araştırması yaparsak; “Şüyuu vukuundan beter” misali hallerin hayli fazla olduğunu görürüz…

Bugün en basit şekilde, Karayolunda trafiğin seyrini yapan vatandaşlara, şoförlere mikrofon uzatıp, “şu trafik cezalarına ne diyorsunuz?” desek, inanın ki “bir dokun bin ah işit” feryadını işitiriz. Ki işitiyoruz da..

Ama ne yapacaksın?

Düzen bu.

Sistem bu.

Adil ve demokratik olmayan bir sistemin bünyesinde böylesine nice olumsuzlukların varlığı söz konusudur.

İktidar partisi olan AK Partinin 20 yıldan beri iktidarda olduğu halde, yukarıda anlattığımız toplumsal sorunlar ve kurumlardaki çürümüşlük hali, deveden kulak bile değil.

Ama her nedense bir türlü vatandaşa eziyet eden, vatandaşı üzen, vatandaşı iş yapmaktan alıkoyan, hele hele iş çevrelerinin bölgede yapmış olduğu istihdamı engelleme pahasına atılan nice prangalar var?!.. Ama dokunan yok…

Her zaman söylüyoruz.

Vatandaşa “Bugün git yarın gel, öbür gün gel, bir ay sonra gel veya üç ay sonra gel” uygulaması devlet ile milletin arasını açar!

Köprüleri yıkar..

Kutuplaştırma yaratır..

Ki bu zaten topluma mal olmuş bir gerçek.

Özellikle kayyım olarak atanan belediyelerde çark bu yönde dönüyor..

Hele hele trafiğin seyru seferine bakıldığında, inanın sevgili dostlar, bir trafik polisinin denetim esnasındaki tavır ve hareketine bakıldığında, tüm çıplaklığıyla bu söylediklerimizi görürsünüz..

Bilakis, yaşarsınız da…

Bir devlet memuru, hukuka, kanuna, hakikate odaklanması gerekirken maalesef keyfiyet arzıyla yetkisini, vatandaşın üzerine adeta “Demokles’in Kılıcı” gibi sallıyor…

Kendini o an için, İl Emniyet Müdürü yerine koyuyor.

Hatta daha ileri gidip Emniyet Genel Müdürü yerine koyan dahi var.

Daha ilerisi, İçişleri Bakanının yerine koyan da yok değil…

Sorgusuz, sualsiz, araştırma, soruşturma yapmadan; “kralcı” kesiliyor..

“Ben onların adına, senin aracını bağlıyorum.

Sen trafiği ihlal etmişsin, seni cezalandırıyorum, hem de acımasızca cezalandırıyorum.”

Oysaki hiçbir suç yok.

Oysaki hiçbir eksik belge yok..

Oysaki bir tek trafik ihlali yok..

Ama “Kurtla Kuzu misali” illa ki suç oluşturup cezayı kesiyor..

Dedik ya;

“Gözünün üzerinde kaşın var” diyor.

“Aman ha!

Ben rüşvet müşvet almam…

Yalnız evrakın içine bir şeyler koy, geç” gibi hareketler malum bilinen bir hal…

Ama vatandaş endişeli…

Korkuyor.

“Daha fazlasıyla işi uzatırsam, daha ağır müeyyideler üzerime gelir, çünkü devlet adına bunu yapıyor(!)” diye düşünüyor.”

En derin saygı ve sevgilerimle.