İSLAM DÜNYASI VE SİYONİZM!? (II)

Sevgili okurlar…

Yüce İslam dini, Kur’an-ı Kerim’in yegâne elbisesidir, özüdür ve oradan süzüle gelmiştir… İlahi bir güce sahiptir.. Hem fani hem de ebedi dünyayı “satın alandır?”.. Yeter ki; hükmüyle amel etsin...

***

Eğer ki ister birey olsun ister toplum, cemaat ve milletler ve ülkeler dahil olsun... Hepsi yekûn şekilde üzerine giydiği “o elbiseyi, o terû taze kaftanı” kendi beceriksizliğiyle, ihmali ve gaflet ve dalaletiyle kirletiyorsa, ona diyecek bir şeyimiz yok! Kaldı ki yapılacak bir şey de yok; çünkü küfre dadanmıştır!

***

Biz de diyoruz ki mühim olan o terû taze kaftan, gömlek durumunda olan ve Kur’an’dan neşet eden İslam, tüm müştemilatıyla, tam manasıyla ehliyete sahip olan insanlara tevdi edilmelidir. Ayriyeten toplumun yekvücut olarak mevcut alfabesinden daha fazlasıyla Kur’an-ı Kerim’in alfabesine, Elif Ba’ya sarılması lazım. Ve buna da yönetimlerin öncülük etmesi gerekir…

***

Ama bu ikmal edilmiyorsa, demek ki bir kasıt vardır… Nitekim tarih sayfasına baktığımızda o bin senelik Elif Ba bir gecede sıfıra indirildi… Yerine, A, B, C getirildi. Ne hazin ve yazık ki, o bin yıllık kültür ve medeniyet, yeni sürecin DNA’sında yer almadı. Bilakis ruhuna ters düşüldü... Ve o bin senelik kültür tamamıyla hiçe sayıldı... Deyim yerindeyse çöpe atıldı.

***

Peki sormak gerekmez mi?.. İslam ümmeti, bu topraklarda yaşayan milletler bu bin yıllık kültürle, medeniyetle kalkıp oturdu… Onunla devletler kuruldu... Selçuklulardan tutun da Osmanlılara kadar… Nice devletler ve imparatorluklar kurdular... Hepsinin idaresi de eğitimi de bu bin senelik alfabeyle ikmal edildi… En büyük zenginlik, en büyük kazanım, en büyük birlik ve dirlik; bu alfabeyle, bu kültürle inşa edildi…

***

Tarihçiler ifade eder… Bir milleti, bir devleti, bir dini, inancı, kültürü ve medeniyeti yok etmek istiyorsan; “onun diliyle, alfabesiyle” oynayacaksın... Ne yazık ki bu coğrafya böylesi bir kıyıma uğradı… Bir gecede okuma, yazma, konuşma kültürü yok edilerek, tabiri caizse “millet kupkuru bir cehalete mahkûm edildi…

***

Yerine ne geldi? Avrupa’dan ithal edilen yeni bir alfabe... Okula yeni giden bir çocuk misali, bu millet “Latince alfabesiyle” kendi kendini tanımaya çalıştı... Çocuklara, insanlara, ailelere, milli kültüre ve milli eğitime, bu kültür enjekte edilmeye başlandı... Ama zehirleyerek, asimile ederek, dilinden, dininden, inancından, kültüründen, medeniyetinden uzaklaştırılarak!

***

Bize göre bu hal-i durumun ikmale getirilmesi hiçbir yönüyle “ne insanidir ne vicdanidir ne hukukidir ne de ilericiliktir?” Tam manasıyla hukuk dışı zorbaca bir uygulamadır. Gericiliğin bilakis ta kendisidir… Bu millet, 7’den 70’e kadar gerçekten mevcut gelen giden yönetimleri bu hususta sorgulamalıdır diye düşünüyorum!

***

Bin senelik kültürümü ifade eden, aba ecdat kültürünü ifade eden alfabeyi niye değiştirdiniz diye sorması gerekir?.. Neden gerek gördünüz?.. Bugün adil bir şekilde; hukukun ve adaletin terazisine, ülkenin ve milletin tüm değerlerini A’dan Z’ye teraziye alıp, tartmak gerekir… Neydik ne hale geldik... İşte bu sorunun yanıtı hiç kuşkusuz ki, “çok şey kaybettik” olur! Anlaşılmaz ve çözülmez bir karanlık tablo…

***

Ama diyeceksiniz ki; o demokratik, hak, hukuk, nizam adına yola çıkan var mı? Ne yazık ki yok... Günübirlik siyasetin ruhundaki “asimilasyon” her şeyi çözümsüz kılmaktadır… Onun içindir ki; ülke ve millet olarak sürekli “benlik bunalımı” içerisindeyiz... Çünkü demokratik bir sistem tam manasıyla oturtulmadığı için Türkiye’de, kimse sesini çıkarıp gelinen aşamayı sorgulamıyor, bir şey söylemiyor!

***

Hani denir ya; batının demokrasisi! İşte bu noktada samimiyet vaki olsaydı ve batının demokrasisi ülkede uygulanır olsaydı; kimse ama hiç kimse buna fırsat vermeden, sorgulardı; neden bin yıllık medeniyeti, kültürü, eğitimi ve öğretimi, alfabeyi “yerle yeksan edip” milleti bir gecede eğitimsiz, öğretimsiz cehalete mahkûm ettin? Latin alfabe öncesi, okuma yazma oranı yüzde 80’lerde iken, harf devrimiyle okuma yazma oranı yüzde 1’lere düştü… 

* * *

Sevgili okurlar..

Burada açmak istediğim bir başka fasıl var… Bir süredir, ilimizin, bölgemizin hatta ülkemizin genel itibariyle; gündemini meşgul eden bir hadise... Şöyle ki meşhur, mahut, müfteri kalemler, Şeyh Said Efendinin isminin Diyarbakır’da bir bulvara verilmesi nedeniyle; salya akıtmaya başlamışlar... Bir taraftan Şeyh Said efendiye aşağılık bir şekilde hakaret ediyorlar, diğer taraftan da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini adeta sorguya çekiyorlar…

***

“Vay sen misin Dağkapı Meydanında asılan Şeyh Said ismini bir bulvara veren?  Bundan daha büyük bir kepazelik söz konusu olamaz… “Ve daha bilmem neler neler?”

***

Bunları söyleyenleri elbette ki “tarih sorgulayacaktır…” Çünkü hiçbiri ne tarihten haberdar ne de bu ülkenin gerçeklerinden haberdar… Klasik ezber söylem ve eylemlerle, kardeşliğimize, birliğimize, inancımıza manevi yönde suikastlarda bulunuyorlar… Bunların hiçbir zaman gayesi, ülke ve toplum nezdinde üzüm yemek değil, her daim bağcıyı dövmektir. Çünkü bunlar kaostan beslenenlerdir…

***

Şeyh Said, bir alimdir, bir kanaat önderidir... Ve bölge insanının sevdiği, saygı, hürmet ettiği bir zattır... Allah ebediyen rahmet eylesin. Millet onu seviyor, okullara da ismini verebilir, semtlere de ismini verebilir. Ki millet onları tarihin şehit olan âlimleri ve meşaikleri olarak görüyor. Bu millet onları unutmaz. Hele ki salya akıtıcıları hiç unutmaz…

En derin saygı ve sevgilerimle.