İSLAM DÜNYASINDA İNGİLİZ VE AJANLARI!

Sevgili okurlar.
Malumunuz üzre “AT İZİ, İT İZİ KARIŞIMI” başlıklı seri yazımıza burada son veriyoruz.
Yeni yazı serimize başlık olarak “İSLAM DÜNYASINDA İNGİLİZ VE AJANLARI” diyerek başlıyoruz.
Evet, yaklaşık yüz yıllık bir zaman dilimi içerisinde saklanan ve gizlenen tarihi gerçekleri, “artık zamanı gelmiş de geçmiş bile” anlayışıyla, o olayların üzerine çekilen karanlık şalları kaldırarak, gerçeklerin berrak yüzünü bu vesileyle size sunmak istiyoruz.
Zira milletler, ülkeler, coğrafyalar var olduğu müddetçe ve uzun ömürlü yaşamak istedikleri takdirde, mutlaka geçmişini öğrenip "ders-i ibret" almak üzere yola çıkmaları lazım.
Tarihinden ibret almayan toplumlar, hele hele İslam coğrafyası, hiçbir zaman geleceğini kestiremez.
Hele ki, tarihini, kültürünü, aba ecdadını tanımayan bir nesil, hiçbir zaman kendini zamanın mezalim ve tağuti baskıların köleliğinden de kurtaramaz.
Ve böylesi fütur ve gaflet içerisinde yaşamak isteyen bir toplum da zaten peşinen kendi fermanını vermiş ve idam sehpasında kendi eliyle ipini çekmeye müstahak olmuştur.
Saklanan bir tarihe dönüp baktığımızda, son yüzyıl içerisinde olup biten karanlık oluşumlar, her ne kadar dışarıdan gelen emperyalist haçlı anlayışların direktifleri altında oluşmuş ise de ne yazık ki kendi kendine elini kolunu bağlayıp, İngilizlere, Siyonistlere ve daha nice hıyanet şebekelerine teslim olmuştur.
Nitekim, 1918’lerde İstanbul’u bu haçlı anlayış elini-kolunu sallayarak işgal etmiştir.
Kesinlikle tabir-i caizse kaleyi içten yıkmak üzere dolaylı yollarla kalenin içine girebilmişler.
Ama yerli hain piyon ajanların vasıtasıyla hedeflerine ulaşmışlardır.
Bu hedef de rasgele bir hedef değildir.
Kocaman bir Memalik-i İslamiye denilen İslam coğrafyası arasındaki ümmetin birliğini bozmak ve İslam camiasını yeryüzünden silmek için, yapılmıştır.
Çok büyük güç kullanarak kiralık devşirme ajanları elde ederek, bu hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır.
Gizliden gizliye önce Mısır’ı işgal ettiler..
Sonra da elini kolunu sallayıp gelip İstanbul’a oturdular.
Mısırlı faşizan Arap ırkçılığıyla hastalananlar, tüm tahsillerini Viyana’larda, diğer Avrupa ülkelerinde okuyarak Emperyalist güçlerin localarında yetişen nice hainler devletin bünyesine sızdı..
Ve Mısır devletini ta bugüne kadar bu şekilde yönete geldiler.
Nihayetinde dünyanın en sosyetik ülkesi haline getirilen Mısır, Cami’ül Ezher gibi üniversitesine rağmen, Haçlı ordular emellerine ulaşmış ve Mısır’ı İslam birliğinden çıkarmıştır.
Sadece ismi kalmış.
Neredeyse son yüzyıl içerisinde Hz. Musa yerine küfrün baş temsilcisi olan Firavunlarla tanışmış ve yönetilmiş Mısır halkı.
Ve o hastalık ne yazık ki Türkiye’ye de sirayet etmiştir.
İslam’ın başı ve can damarı durumunda olan bu her iki ülke ne yazık ki İngilizler, Fransızlar ve dolayısıyla Yahudi ırkçı Siyonistler tarafından çembere alınarak, İslam camiası anlayışını darmadağın etmişlerdir.
Ülke artık ümmetçilik anlayışından çıkarılmış, kör bir ırkçılık taassubuna sokulmuştur.
Bir tarafta Arap ırkıçılığı,
Bir tarafta Türk ırkçılığı,
Bir tarafta Kürt ırkçılığı ve daha sayabileceğimiz bir çok "etkin kimlik" üzerinde ırkçılık körüklendi.
Bir taraftan da Kemalizm..
Kardeş kavgası başlatıldı.
Ayrışımı seçtiler, ayrılık ve tefrikaya yöneldiler..
Böylece acımasızca kan akıtılmaya başlandı.. Gözyaşları dökülüyor, gencecik kadınlar dul kalıyor ve nice nice çocuklar yetim bıraklıyor.
Ortalık kan gölü..
Tüm İslam coğrafyasında terör, şiddet ve katliam yaşanıyor..
Ama, Emperyalist ve Siyonist düşman, uzaktan seyredip bıyık altından gülüyor.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
1876 ile 1909 tarihleri arasında geçen süreç 33 yıl. 
Bu 33 yıl içerisinde Osmanlı devletinin başına geçen Ulu Hakan Sultan Abdülhamit “İttihad-ı İslam” ve “Ümmetin birlikteliği” için zerre kadar ırkçılık damarına basmamış.
Sadece İslam birliği için saltanat tahtına oturmuş ve 33 sene boyunca “Devlet-i Aliye-yi Osmaniye”yi bir yerlere kadar getirebilmiştir.
Yahudi Siyonistler yıldız sarayını yıkmak üzere oraya ajanlar sokmuş ise de gayelerine ulaşamamışlardır.
Zira Sultan Abdülhamit, gerçek manada İslam dehasına sahip, zeki, yürekli ve cesur bir devlet adamıydı.…
Sultan Abdülhamit’i kandırmak için çuval dolusu altın hediye etmek isteyen Yahudiler oldu…
“Bu kadar pahası yüksek olan bu para niye bana veriliyor” düşüncesiyle Yahudi lobilerini hep kendinden uzak tutmuştur..
Yanaştırmamıştır.
Ve sonradan anlamıştır ki bir Yahudi Devletinin Filistin Topraklarında kurulması için o para kendisine teklif edilmiştir.
Ulu Hakan Sultan Abdülhamit onlara aynen şöyle söylüyor;
“Değil ki Filistin toprağını… Bu İslam ülkelerinden bir karış toprağı dahi size verecek aptallığı içerisinde değilim.
Zira bu benim malım değildir.
İslam’ın ana malıdır.
Siz de küfür dünyasının baş temsilcisisiniz. 
Tağuti ve baskıcı anlayışınızla milletimizin başına bela olacaksınız..” 
Sultan Abdülhamit tepkisini böyle dile getirerek, o teklifi geri çevirmiştir.
Ama tüm bunlara rağmen, Sultan Abdülhamit gizli ajanlara karşı dayanamamıştır…
Çünkü, Selanik dönmeleriyle İttihat ve Terakki Cemiyetini kuran Jön Türk olarak bilinen bazı devşirme Paşalar II. Meşrutiyeti kurma bahanesiyle Sultan Abdülhamit’i entrikalı yollarla tahttan indirebilmişlerdir.
Abdülhamit Han’ın “Hiçbir zaman İslam ümmetiyle, Mesihi anlayışına bağlı Hıristiyanlık arasında imtizacın var olabilmesi söz konusu değildir” demesi kesin bir kaziye-yi muhkeme haline gelmiştir.
Ve onun o cesaretli siyaseti, kendisine, milletine, devletine çok pahalıya mal olmuştur.
* * *
Sultan Abdülhamit’in yegâne düşüncesi bugünkü İslam dünyasının karanlık kargaşalardan uzak durması için “İslam Birliği” hâkimiyetinin takarrür etmesi için çalışmış büyük bir devlet adamıdır.
Ama 100 sene sonra dahi olsa, önünü görmüş.
"Bir gün gelir İslam dünyası içten yıkılır ve adeta sömürgen küfür devlerinin iştihasına hazırlanmış olur" endişesini taşıyordu.
Lakin tüm bunlara rağmen ümit var olacağız ki yeni yeni uyanan bir İslam dünyası, özellikle Türkiye’deki gençlik…
Artık böylesine vurdumduymazlığı değil, kültürlü, imanlı, işini bilen bir gençlik ki arkasına bakıyor, olup bitenleri görüyor, öğreniyor ve okuyor.
Ama siyasilerin rüzgarına kapılmadan büyük iman basiretiyle yola çıkmış bir gençlik potansiyeli.
* * *
Bakınız.
Bugünkü Türkiye’miz, Sultan Abdülhamit’in İslam ümmeti birliğinin çalışma projesini tanımayan muhafazakâr liderler bugüne kadar ne yazık ki bu ülkenin geleceğinin garanti altına alınması için İslam’a yönelik bir gelişme kaydetmemişlerdir.
İstemişse de başaramamışlardır.
Zira etraflarındaki devşirmeler, yüz sene evvelki devşirmelerin birer uzantılarıdır.
Hükümetlerin etrafında danışmanlık unvanı altında kanı bozuk, rantiyeci, hırsız ve muhteris nice devşirmeler ve dönmelerin varlığı söz konusudur.
Onun için bakınız, Türkiye son bir ay içerisinde olup-bitenlerin yüzünde öyle bir hal aldı ki şimdiye kadar on sene geriye bırakıldı.
Gerek ekonomiksel olsun, gerek kültürel olsun, gerek barışçıl bir çaba olsun.
Ama heyhat!
Ne yazık ki dost kim düşman kim belli değil?
Hani daha önce de söyledik ya “At izi, it izi karışımı”.
Bu cümle gerçekten geçerlidir.
Ve bugünkü Türkiye’nin manzarasını bünyesine taşımış durumdadır.
Ne yazık ki belirsiz bir hal içerisinde hiçbir engel konulmadan, kirlenme her tarafı istila etmiştir.
Allah korusun.
Ülke ve halk, büyük endişe ile karşı karşıyadır.
Bakalım sonu ne getirecek?
Allah beterin beterinden saklasın.
Ben kendi fikrimi söylüyorum.
Siyasilerin, özellikle muhafazakâr geçinen siyasilerin basiret gözü kapalı… 
Dost ile düşmanı birbirinden ayırt edemeyecek kadar gaflet içerisinde kıvranıp duranlar vardır.
İbrahim Hakkı Hazretleri’nin dediği gibi “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”
***
Yalnız burada devlet büyüklerinin dikkatlerine sunmak üzere acizane bir iki cümle kaydediyorum…
Değerlendirme kendilerine aittir.
“Ey devlet büyükleri!
Lütfen etrafınızı temiz tutun.
Devşirmeler, hileli, rantiyeci danışmanları saraylarınızdan uzak tutun.
Olup bitenler, sizin gibi devlet büyüklerinin kontrolünde olmalıdır.
Aksi takdirde bir sabah kalkıp da ezan yerine kirli Marksist, Leninist hegemonyanın naraları atılabilir bu memlekette.
Zira nice hıyanet erbapları her zaman için kargaşa ve terör yaratmak için iş başındadırlar”
Bizden uyarı mahiyetiyle söylenmesi…
Gerisi devlet büyüklerimize ait..
En derin saygı ve sevgilerimle.