İSLAM DÜNYASINDA İNGİLİZ VE AJANLARI! (IV)

Evet, sevgili okurlar.
Bu sohbet köşemizde her zaman; Türkiye ve İslam Dünyası dâhil olmak üzere tüm dünya meselelerini, gördüklerimiz ve düşündüklerimiz paralelinde çok önemli başlıklarla siz değerli okurlarımıza sunmaya çalışıyoruz.
Evet, başlık olarak kullandığımız “İslam Dünyasında İngiliz ve Ajanları” ifadesinin sebebi; Türkiye’nin bu badirelere sürüklenmesinin yegâne nedeninin; yüz yıldan beri ülkeyi yöneten kadroların varlığıdır…
İster sağ, ister sol, ister muhafazakâr, ister liberal, ister komünist, ister sosyalist olsun, her ne olursa olsun…
“Demokrasi” adı altında ülkeyi yönetmek isteyen kadrolar, tıpkı bugün içine düştüğümüz bataklık gibi bir türlü yüreklere serinlik verebilecek bir kurtuluş çaresi bulamamıştır.
Zira kurulan sistem, mevcut düzen kesinlikle halkın istek ve arzusu paralelinde değildir.
Anayasada geçmekte olan milli irade kavramı, uzaktan yakından bu olguların içinde yaşamıyor. 
Bu ülke insanı tümüyle; ister Türk’ü, ister Kürt’ü, ister Arap’ı, İster Acem’i, ister Laz’ı, ister Çerkez’i olsun…
Her şeyden evvel tarih boyunca Kur’an bayraktarlığı altında yaşaya gelmiştir. 
Kur’ana sırtını dayamış toplumun bir adı İslam’dır, diğer bir adı da ümmettir.
Yüzde 99’u Müslüman olan bir toplum tarih boyunca bütün potansiyeliyle sırtını Kur’ana dayamıştır.
Mesajını Hz. Muhammed (s.a.v)’den almıştır.
Çalışma stili, itikat ve amelleri, tümüyle Kur’anın hükümleri altındadır. 
Ama ne yazık ki tam yüz yıl önce, yani İttihat Terakki Cemiyetinin kurmuş olduğu Meşrutiyet Anayasasından sonra, beş sene içerisinde I. Dünya savaşında iki yüz elli bin şehit verildi.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra günümüze dek nerede ise beş yüz bin insan haksız yere hayatını kaybetmiştir. 
Yani bugünkü manzara daha tehlikelidir.
Doğusuyla, batısıyla tüm ülke insanı Çanakkale Savaşında omuz omuza vererek tevhit inancı uğruna haçlı emperyalistlerle savaşmış ve zaferden zafere koşmuştu.
Ama hiçbir zaman, hiçbir saat, hiçbir an o savaş alanında dahi alnı secdeden kalkmayan nice mücahit kahraman askerler olmuştur.
Hatta savaş alanında bile cemaatle namazını kılmış şerefli bir orduya mensup yiğit kahramanlar olmuştur. 
“Ölsem şehidim, kalsam gaziyim” parolasıyla yola çıkan ümmetin insanları tüm dünyaya, yani dosta düşmana ders-i ibret vermiştir.
Savaş alanında o büyük askerlerin anaları, bacıları ve eşleri, sırtlarında silah taşımışlardır o kahraman askerlere. 
O İslam ümmetinin iffet timsali kadınları, o şehitlerin gazilerin anneleri ne yazık ki artık hiç denebilecek kadar azınlıktadır. 
Uçağa biniyorsun, yabancı erkeklerin karşısına yarı çıplak hanımefendiler çıkıyor.
Toplu taşıma araçlarına biniyorsun, yine aynı şekilde.
Topluma giriyorsan, nereye gidiyorsan git, o I. Dünya Savaşında yaşamları boyu Edirne’den Kars’a, Hakkari’ye kadar, Haçlılarla savaşan o kahraman büyük insanların anneleri, bacıları, kızları o dönemlerde birer iffet ve namus timsali iken, hayâ ve ar damarı yüzlerinde çatlamamışken, bugün ne yazık ki aynı timsalde kadınların varlığı azınlıktadır, hatta parmakla sayılabilecek kadardır. 
Kadın iffet timsali olmaktan çıkarılmış, adeta bir emtiaymış gibi bakılmaktadır.
* * *
Ülkemizin ve devletin her tarafına sızdırılan haçlı orduların ajanları, siyasi partilerin dahi bünyesine yerleşmiş derin yapı içerisinde elbette ki duasız, ibadetsiz inanmayanlar vardır.
Bir devletin bünyesine taşıdığı böylesine derin yapı bugün ne yazık ki Türkiye’ye çok ağır fatura kesiyor.
Böyle olması hasebiyle, bu ülke kargaşadan, kan dökmeden, terörden, gözyaşı dökmekten kendini kurtaramıyor.
İşte yazımızın başlığı olarak kullandığımız “İslam Dünyasında İngiliz ve Ajanları” ifadesi yerli yerinde bir kavramdır.
* * * 
Bakınız, sevgili okurlar.
Yaramız çok derindir.
Her Allah’ın günü Anadolu’nun her köşesine cenazeler gidiyor, musalla taşları dopdolu.
İmam efendiler cemaatten o şehitler için helallik istiyor.
O cenazeler üzerinde ağlayan, yürekleri sızlatan anneler, eşler, yetim kalan çocuklar…
Peki, sorumluluğu kime aittir?
Siyasetin dilbazları kendilerini suret-i haktan göstererek, utanmadan toplumun karşısına çıkıp birbirlerini suçluyorlar.
Muhalefet olsun, iktidar olsun…
Sayın Davutoğlu’nun çağrısı üzerine hepsi bir araya gelip de “Yahu Allah aşkına tarihten ders-i ibret alalım, işbirliği yapalım. Bu yasalarla, bu kanunlarla ülke nereye gidiyor?” diyemiyor.
Bu bölgede esnaf, tüccar, işadamı, iflasın eşiğinde…
Bankalar bile kredi vermemeye başladı.
Şimdi durum bu minval üzereyken, halkın emanetini omuzlarına alan yalnız iktidar değil, muhalefet de aynı sorumluluğu almıştır.
Allah’tan korkmaları, halktan da utanmaları gerekir.
Toplumun masum, günahsız gencecik polisleri, askerleri, bürokratları veyahut dağa çıkmış insanların hepsi ama hepsi günahsızdır, masumdur ve haksız yere kanları dökülüyor. 
Bu hali pür melalin daha ne zamana kadar devam edeceği elbette ki bilinmiyor.
Ancak en kısa sürede bu sorun çözülmesi gereken vazgeçilmez gerçeklerdendir.
Yani olmazsa olmazıdır.
Aksi takdirde Türkiye kaygan zemin üzerinde uçurumun kenarına doğru sürükleniyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.