İSLAM MEDENİYETİ BİR ÇAĞDAŞLIKTIR!?

Ve de evrenseldir..

Her asırda ki kıyamete dek güncelliğini koruyan İslam medeniyeti, her yerde ve her zeminde “İslam dünyasını” yüceltmiştir.

Yeryüzüne yayılarak, kök salmıştır…

Asırlar boyu destansı kahramanlıklarını da “dosta düşmana” göstermiş ve tanıtmıştır.

İşte, 9., 12. ve 15. yüzyıllarda gerçekleşen üç büyük rönesans devrinin arkasında; İslâm medeniyeti vardı.

Batılı tarihçilerin de tartışmasız kabul ettikleri önemli bir gerçektir bu.

Tabi ki yalan söylemeyen tarih, bu gerçeği hep ifade edip, kayıt altına almıştır…

Hiç kuşkusuz ki Cumhuriyetin kuruluşundan sonra “tek parti şeflik ve dipçik döneminde” yazılan yalanlar manzumesinden ibaret tarih hariç…

Çünkü bu tarih, büyük bir meçhuliyet arz etmektedir…

Yalancı tarihi kimler yazmış?..

Onu, kimler tedvin etmiş?..

Ve de kimler telif etmiş?…

İşte bu hakikatlerden uzak, her satırı tezvirat içeren tarih der demez sorgulatıyor?

Nasıl olur da, Osmanlının torunları olan bu millete “ihanetlikler içeren yalan tarih” yutturulabilmiş.

Tabi, bunun açıklaması apayrı bir safhadır.

Şimdilik bu faslı kısa tutuyoruz..

Özetle ifade etmek gerekirse; her şeye rağmen ilme, irfana, gerçek tarihe ve kültüre sahip olan genç tarihçilerimiz, İslam tarihçileri, bunları derinden derine tüm kapsamıyla kayda almışlar ve ciltlerle kitap yazmışlar…

Her nedense çağdaş (!?) Türkiye’de tüm bu söylediklerimiz gibi gerçek tarihi kaleme alan tarihçilerin anlatımları hep görmezlikten gelinmektedir…

Peki bu görmezden gelinme hal-i durumu; kimin işine yarar?..

Kimler olduğu herkesin malumudur ki söylemek basit..

Günü gelince, derinden derine aktarırız..

Şimdilik yalan söyleyen tarihe “kahramanlık libasını” giydiren zihniyete ve onun devşirme devamcılarının faslına virgül koyalım…

Günlük olup biten hadiselere bakalım, ülkenin gündemi nedir diye?!

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Hiç unutmayalım ki bu ülke bir İslam ülkesidir.

İslam, Kur’andan süzülen iman ab-ı hayatının oluşturduğu yaşam suyuyla ancak yaşayabiliyor.

Yoksa şu çağdaş dünya medeniyetidir, şu batılılaşmadır, şu Avrupa Birliğidir, şu Amerika müttefikliğidir, şu NATO üyeliğidir gibisinden laf-ı güzaftan ibaret tanımlamalarla, İslam’a yaşam alanı oluşturulamaz…

Bize göre bunlar tümüyle bir milleti, inanan bir toplumu kandırmaya, hatta yok etmeye yönelik birer projelerdir.

Ki bu projeler de bugüne özgü değil.

İttihat Terakki Cemiyetinin kuruluşundan günümüze dek kendine palazlanma alanı yaratan projelerdir.…

Hatta daha geriye giderek Tanzimat Fermanını icat eden mason cüce Reşit Paşalara dayanmaktadır…

Bu projeler, Osmanlıyı yıkmaya yönelik projeler silsilesidir.

Ve o projeler cumhuriyetin kuruluşundan sonra daha vahim şekilde, nüfuz ederek kök salmıştır…

Beslenerek bugünlere kadar gelmiştir..

Küfür ve zındıka cereyanlarıyla beslenmiş, güç almış, kuvvet almış ve Türkiye’nin ve İslam dünyasının semasına kadar uzadıkça uzayarak vesayet alanları oluşturmuştur..

Vay bu demokrasiymiş.

Vay bu insan temel hak ve özgürlüğüymüş.

Vay bu hukukun üstünlüğüymüş…

Ama nerde?!

Tüm bu ifadeler içi boşaltılmış boş teneke misali gürültüden ibaret…

Gelen giden, özellikle muhafazakâr partiler, özellikle 20 senelik AK Parti iktidarı bununla hayatiyet bulmuş ve günlerini gün etmişlerdir.

Bugün de aynı hal devam ediyor.

Amma velâkin bu uygulamalardan dolayı halk yavaş yavaş uyanıyor, farkına varıyor, kendine geliyor?..

Artık kötülüğe kötü, iyiliğe de iyi deme şansını yakalayabilmiştir…

Artık esaret hali yaşamıyor?..

Hiçbir dayatmacı güçten de pervası yoktur, korkmuyor da?.

Bu söylediklerimizi birer kanıtlayıcı belge olarak kamu vicdanıyla paylaşıyoruz ve her zaman için söylediklerimizin arkasındayız.

Yine diyoruz.

Ülke seçim sath-ı mailindedir.

Özellikle Güneydoğu Anadolu, özellikle Diyarbakır’ımız, özellikle bazı il teşkilatlarında yaşanmakta olan yamukluklar, gören ve duyan için “pes” dedirtiyor…

Hepsini söylemiyorum.

Özellikle Diyarbakır il teşkilatı.

Aylardan beri, hatta bir iki yıldan beri medya grubu olarak bunu ele alıyoruz, yazdık, çizdik ve diyoruz ki;

Ey AK Parti!

Sen nereye gidiyorsun?

Senin etrafını AKP’liler sarmış.

Nerdeyse seni de AKP’lileştiriyorlar.

Zira bizim bildiğimiz kadarıyla 20 sene evvel kurulan AK Partinin başında yine bugünkü devletin başında olan muhterem reis-i cumhur Erdoğan vardı.

Keşke 20 yıl önceki AK Parti misyonu ve kadrosu darmadağın olmamış olsaydı, o kadro filizlenseydi, parti kaygan zemine oturtturulmasaydı.

Ama ne yazık ki görünen odur ki parti bugünkü haliyle kaygan zemin üzerinde yürüyor.

Ve bu yürüyüş de her gün biraz daha kamu vicdanında çok derin yaralar açıyor?

Başta belediyeler olmak üzere..

Bölgemizdeki kayyımlı belediyeler..

Her ne kadar tümüyle olmasa da ekseriyet-i mutlakası halen HDP kadrosuyla yönetilmektedir.

Vatandaşa iş yaptırmamak için, vatandaşla iktidar partinin arasını açmak için envai türlü değişik senaryolar üretiliyor…

Vatandaşa “bugün git, yarın gel” deniliyor.

Vatandaştan herhangi bir rant temin edilmeden iş yürütülmüyor.

Ama durum hiç de iç açıcı değildir.

Nitekim yaşanan hal-i duruma vatandaşın gösterdiği tepki açık…

Ağzından dökülen sözcükler şöyle…

“Bir şey olmaz seçim çok yakın. 8 ay daha böyle idare ederiz.. Ama sonra..”

İşte böylesi sesler ayyuka çıkmış…

Sanki birileri hükmen bu partiye tuzak kuruyor…

Bu parti, yıllardan beri Türkiye’nin başına musallat olan ve hiçbir arpa boyu kadar ilerleme kaydetmeyen MHP’nin lideri Bahçeli’yi el üstünde tutuğu için, tuzak üzerine tuzaklara düşüyor…

Bize göre bu da çok tehlikeli vahim bir tuzak ve tehdit içermektedir.

***

Tabi yerel yönetimlerden söz ederken, yalnız belediyeleri ve kayyım yönetimindekiler için demiyoruz.

Milli Eğitim camiası da aynı rotada…

O biçim.

Bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “İSLAM MEDENİYETİ BİR ÇAĞDAŞLIKTIR!?” ifadesini, aslında Milli Eğitim Camiasının içerisindeki “vahim duruma” dikkat çekmekti…

Çünkü milli eğitim sistemi, nerdeyse yüz yıldan beri toplumu, gençliği İslam’dan uzaklaştırma projeleriyle hemhal…

Ne yerlidir ve ne de millidir…

İşte böylesine bir eğitim camiasından çıkan bürokratların ülkeye ne gibi bir faydaları olabilir sorusu ne hazin ki manşetlere çıkıyor!?

Yüz yıldan beri bu eğitim sistemiyle yetişen gençlik, bürokrat, öğrenci, öğretmen veya akademisyen; mevcut hal karşısında sorgulatıyor…

Kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde görev alan nice bürokratların varlığını görüyoruz.

Tümüyle olmasa da büyük çapta bu halk artık başka gözle bunlara bakmak zorunda kalıyor…

Zira özleriyle sözleri bir değil.

Bukalemun gibi renk değiştiriyor.

Dün söylediği sözü, bugün bakıyorsun ki bambaşka kulvarda oynuyor ve kanunsuz iş yapıyor…

Demek ki “rant odaklı” bir anlayış ve devşirme bir siyaset var…

Rant ve siyaset…

Tabi devlet adamı ayrı, siyasetçi ayrı..

Eğer siyasetçiyse, o zaman devlet adamı değil…

Siyaset adamı olma vasfını taşımak zorunda ve bu kulvarda yürümeli.

Ki o mevcut görevde bir saat dahi kalmamalıdır.

Yani bürokratsa bürokratlığını yapmalı..

Tüm bu yazdıklarımıza, tespitlerimize göre bir fazlasıyla daha kanun dışı işler yapılıyor ve iktidarı karalama durumuna sokuyorlar.

Ama kimin umurunda?

Eğer siyasetin güdümünde bu yolsuzluklar yapılmıyorsa, o zaman daha kötüsü tümüyle ranta dayanıyor.

Nitekim devletin en can damarı durumunda olan Adalet mekanizması, yani yargı mekanizması üst seviyesinden tut alt seviyesine kadar.

Özetle, adliyenin kapısından tutun da cezaevlerinin müdürlüklerine kadar, hepsi rant şaibeleriyle dopdolu. 

Ve dahası bazı üst mahkemelerde başkanlar seviyesinde olduğunu görüyoruz, duyuyoruz.

Hatta geçenlerde yine yazmıştık, bazı başsavcılıkların bünyesindeki bazı savcıların çifte standartla hazırladıkları iddianameler zaten kendini ele veriyor…

Suçu sabit olan suçluları iddianame hazırlamadan serbest bırakmalar…

Toplum bir bakıyor, “eyvah” diyor.

Eğer AK Parti döneminde böylesine şaibelerle dolu bürokrasinin varlığı söz konusuysa, eğer iş başındaki bürokratlar kendini bu tür şaibelerden kurtaramıyorsa, peki bu memleket nereye gidecek?

Bunun cevabı bize göre son birkaç seneden beri ki özellikle bu yılda olup bitenlerin başını çeken yolsuzluklar, usulsüzlükler, şaibeler, utanç verici kirli oluşumlar mide bulandırıyor…

Şu Diyarbakır’ımızın AK Parti İl Teşkilatının başındaki zata bakın.

Allah’ın her günü çarşaf çarşaf sosyal medyada şaibeleri çıkıyor..

Ve bugüne kadar, herhangi bir tekzip de söz konusu değil…

Bilemiyorum, arkasında hangi güç var ki bu adamı hala da AK Parti Diyarbakır İl Teşkilatının başında tutuyorlar?

Keza çevresi de aynı.

Bir ekip.

Bu ekip, partiye kesinlikle yarar yerine zarar veriyor ve açıktır.

Evet, bize gelen duyumlara göre her ne kadar duyum diyorsak da kaynağı çok sağlam.

* * *

Tarihi Ulu Camimiz, yani 5. Harem-i Şerif durumunda olan Ulu Cami.

Açık saçık, tabiri caizse yatak kıyafetiyle, kadınlar “turistik” amaçlı girip çıkıyorlar…

Oradaki görevliler, Cami adabına “uymayan hal ve hareketler ve giyimleri” karşısında “hayır giremezsiniz, burası camidir, Allah’ın evidir, İslam medeniyetinin birinci derecede simgesidir, bu kıyafetle giremezsiniz” uyarılarına rağmen, kimin umurunda..

Bilakis, o görevliler azar işitiyor.

Kimler tarafından?

Aynı İl Teşkilatı Başkanı tarafından azar işitiyorlar.

“Ben kendi öz yakınlarımı açık olarak Ulu Camiye gönderdim, siz onları camiye sokmadınız, bu sizin yaptığınız suçtur, yasa bunu kabul etmiyor?”  demiş…

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Buyurun ayıklayalım pirincin taşını.

Ne hazin değil mi?

Bu ne demek?

Bu millet sormaz mı, ey AK Parti!

Sen 20 seneden beri “muhafazakârlıkla yola çıktığını” söyledin…

Ve dedin ki;

HDP’nin, CHP’nin veya şunun bunun İslam’a saldırısını önlemek için kendimizi kalkan edip, halkımızın dinine, imanına sahip çıkıp yüce İslam dinine saldıranları biz affetmeyeceğiz ve mücadele vereceğiz.

Hem de demokratik yöntemlerle…

Peki nerde?

Tam tersine bugün Diyarbakır AK Parti İl Teşkilatı bünyesinde İslam’a ve İslami yaşam biçimine, Cami adabına karşı çıkılıyorsa, millet olarak buna ağlayalım mı, gülelim mi?..”

Söylenecek söz açık…

“Bu ülke nereye gidiyor?..”

Sohbetimizin başına koymuş olduğumuz ifadenin tam tersi, İslam medeniyeti çağdaşlık değildir, bu anlayışa göre İslam çağdaşlık değil gericiliktir.

Çağdaşlık ise kadının yatak kıyafetiyle Allah’ın mabedi olan camilere girip çıkmasıyla olur(!) imiş?..

İslamiyet o zaman çağdaş olurmuş(!)

En derin saygı ve sevgilerimle.