İSLAMİ KİMLİK HÂKİMİYETİ Mİ YOKSA LAİKÇİ SİSTEMİN DAYATMASI MI?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi mübarek Ramazan ayının içindeyiz.

Geceli, gündüzlü yaptığımız ibadetler hiç tartışmasız ki Allah için hulus-i kalple, sadakatle, dürüstlükle yapılan ibadetler olmalıdır.

En azından bu ayda gecemizi ve gündüzümüzü, Allah’la beraber olduğumuz düşüncesiyle yaşamalıyız!...

Ama ne var ki yıllardan beri bir İslam ülkesi olarak bin yıllık tarihimizi, kültürümüzü arka planlara atarak, o büyük ecdadın cihat ruhunun ne yüce bir ruh olduğunu unutarak hiçbir şey olmamış gibi bugünlere, bu hallere düşmemizi de unutmamalıyız...

Bu kutsal ay içerisinde Allah’a yaklaşmak için yaptığımız ibadetlerle yüce İslam dininin kutsiyetini, yüceliğini daima üstün tutarak kişisel menfaatlerimizden daha fazla bir anlayışla, aba ecdatlarımızın cihad ruhuyla yaşamış olduklarını da unutmamalıyız..

Biz de o ecdadın “cihat ruhuyla” yol yürümeliyiz...

Yoksa yalnız kişisel ibadet, gece nafile namazları kılmak, gündüz de farz orucunu tutup “ben görevimi yerine getirdim, artık görevim bitti, işim kalmadı” gibi bir düşünceye sahip olmamamız gerekir.

Zira bir Müslüman’ın 24 saatlik hayatı, İslam davasını göğüslemektir, imanlı bir ruhla pekiştirmektir...

Bu dava, Müslüman’ın olmazsa olmazıdır.

Aksi takdirdeki yaşam hali bize göre gaflet ve delalettir...

***

Bakınız, günümüzdeki olup bitenlerin haline.

İslam dünyası, bugün öyle bir hal yaşıyor ki, Müslümanlar, kendi ülkesinde büyük bir esaret içerisinde yaşamaktadırlar...

Aileler silsile misali, ülkesini terk edip “göç” ediyor...

Çöllere düşüyor...

Yaya olarak dağ, tepe, ova, orman demeden kaçıyorlar...

Tüm hedefleri, Türkiye’ye ve diğer batı ülkelere kaçak yollarla sığınabilmek...

İnsanları kendi vatanından ettiren etkenlerin sebebi ise İslam ülkelerinin, İslam’a sırtını çevirmesidir...

I. Dünya Savaşından sonra emperyalist haçlı anlayışların, Hilafet-i İslamiye’yi ortadan kaldırmasıdır...

İslam dünyası başsız bırakıldı...

Batının faşizan ruhunun istediği Ortadoğu Projesini genişleterek, hayata geçirmekti..

İlk hamlede, coğrafya haritasından Müslümanları İslam anlayışından uzaklaştırmaktı..

Bu rotada, kendilerine en büyük engel olarak da, Türkiye’yi görmektedirler..

Bir asırdan bu yana, Türkiye’nin başına örülen çorapların muhtevası da bunu gösteriyor..

Allah korusun.

Türkiye’nin bir Suriye, bir Irak, bir Mısır, bir Afganistan gibi ülkelerin durumuna sokulma tehlikesinin göz önünde olduğunu hiçbir zaman unutmamamız gerekir.

Mevcut müesses laikçi bir sistemle yönetilen Türkiye, nerdeyse yüz yıldan beri tüm toplumsal hayat akışı her gün biraz daha İslam’dan uzaklaşma halini göstermektedir...

Envai türlü entrikalı oyunlar sahneye konuluyor...

İşte Ana muhalefet partisi...

Laikçi CHP, mevcut iktidarı ortadan kaldırmak için, özellikle devletin başında olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak envai türlü iftira yaftalarını savuruyor...

Şunu net olarak bilmiş olalım ki yapılan tüm bu kirlenme oyunları, Sayın Erdoğan’ın şahsiyetiyle ilgili değildir.

Onun taşıdığı İman ve İslam misyonuna yöneliktir...

Bakınız, AK Parti 19 yıldır iktidarda bulunuyor...

18 Yılını bir kenara bırakalım..

Ama son bir yıl içerisinde Erdoğan’ın İslam’a ilişkin aktifliği, somut icraatları, tartışılmazdır...

İşte İslam’ın yeniden bu topraklarda “cihat” ruhunu kazanması, onları çıldırtmaktadır..

Yalnız onları değil, onların baş patronları olan batı dünyası, ABD ve Yunanistan’ı da çıldırtmıştır.

Tabi Türkiye’deki laikçi kesim, hiç unutmayalım ki başka kimlik göstermelerine lüzum kalmaz, onlar da arıza-i durumdalar..

Laikçi olma kimliği onların gerçek hüviyetini ortaya oymaktadır...

Arif olan anlar...

Anlamayana; isimleri Ahmet, Mehmet vs. ne olursa olsun aldatıcıdır.

Aslında ruhi derinliklerinde yaşamakta olan laikçi anlayış, “maneviyatı” yok edendir...

Devlet Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Temmuz 2020’de 86 yıl boyunca müze olarak hizmet veren ve İslam sembolü olan Ayasofya’yı yeniden Cami olarak ibadete açması ile hele hele kısa bir süre önce lanetli İstanbul Sözleşmesini de feshetmesi fazlasıyla onları çıldırtmış durumda.

İnsanlık karakterinden çıkarıp maymunlaşma ruhuna sokulmuş gibi görünüyorlar.

Bu itibarla diyoruz ki Türkiye olarak bu müesses laikçi nizamın getirmiş olduğu ortamı gerginleştiren bozuk ruhun varlığına artık paydos demeliyiz.

Kendi benliğimize dönmeliyiz.

İşte o zaman Ramazan ayındaki ibadetleri hakkıyla yerine getirmiş olabiliriz..

Günün 24 saatinde yapılan tüm ibadetler aynı minval üzere kalp rahatlığıyla bu düşünceye sahip olmalıyız.

Ortamı her gün biraz daha gerginleştiren bu mel’un laikçi ruh, bakın İslam dünyasının her tarafına yayılıp İslam dünyasını bölük pörçük hale getirmektedir...

Bu kirli ruh hiç unutmayalım ki haçlıların büyük plan ve projesinin neticesidir.

Ortadoğu’daki İslam’dan ayrılıp küçük küçük devletçikleri kurduran İngilizler, o devletçiklerin başına birer piyon, devşirme ve İsrail kökenli insanları işbaşına getirmişlerdir.

Tıpkı yüz on yıl önce Sultan Abdülhamit’i tahttan indirmekle başlayan Türkiye’nin başına gelenlerin aynı proje ve plan dâhilinde olduğunu unutmamak gerekir...

O sömürücü emperyalist haçlıların bu topraklar üzerinde, nice emellerinin olduğunu unutmamamız gerekir...

Yani, su uyur ama düşman uyumaz!...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Daha üç gün önce Kıbrıs’ta Anayasa Mahkemesi “laikliğe aykırı olduğu” bahanesiyle tüm Kur’an Kurslarının kapatılması yönünde karar verdi...

Bu karar, dünyada çok büyük yankı uyandırdı...

İslam dünyasını sarstı...

Bu alçalış, bu iğrenç edepsizlik, utanç verici hayâsızlık, her ne kadar hukuk adına yapılmışsa da hukukun adını da kirletmiş oldu..

Hukukun manasına da atılmış bir gölgedir.

Kıbrıslı Rumlar adına yapılmış bir satılmışlıktır.

Ve bakın bir hafta içerisinde Yunan Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gelip Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak düzenlediği basın toplantısında açık ve net olarak geçmiş tarihimizdeki yapılan yanlışlıkları parmağını dik tutarak gözümüze sokarcasına yüksek ses tonuyla bize göstermiştir.

Hem de oldukça yüksek bir ses tonuyla konuşarak “Siz Lozan’ı imzaladınız, siz Türk olarak değil, Müslümanlığı öne sürüyorsunuz” diyordu.

Sevgili okurlar.

Şu iğrenç tabloya bakın.

Gelip Cumhurbaşkanının huzurunda başka tavır gösteriyor, basının karşısına çıkınca da başka bir tavır gösteriyor.

Gavurun ikiyüzlülüğüne bakın.

Ama bize göre bu suçlamayı o büyük düşmana karşı değil, “bizi aldatan bizden değildir” ilkesiyle düşünürsek, geçmişimizdeki cumhuriyetin kuruluş döneminde bizim adamlarımız tarafından sergilenen iğrenç tablolardır.

O tablonun başını çeken de İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile 12 adayı Yunanlılara teslim eden İsmet İnönü’nün imzasıdır.

İşte başta söylediğimiz gibi yalnız kişisel ibadetler bizi kurtarmaz.

Bu ibadetleri yaparken İslam’ın cihad ruhunu da ruhi derinliklerimize enjekte etmemizle beraber ancak ibadetlerimiz geçerli olabilir.

Aksi takdirde gaflet uykusuna daldığımız zaman, Allah korusun bugün Kıbrıs’tır, yarın da Türkiye olabilir.

Bu ortamın kirliliğinin temel unsuru bugün değil, o günlerden bugüne uzayarak gelişidir..

Hala da içimizde direnç gösterme şansına sahiptir.

Bakınız, Yeni Şafak Gazetesinin yazarlarından deneyimli kalem Yusuf Kaplan Kıbrıs’la ilgili neler söylüyor.

Kendisinin dünkü yazısından bir iki paragrafı sizinle paylaşalım.

“Hizmet Sendikası (HİZMET-SEN) Kur’ân Kursları’nın kapatılması için dava açtı. Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Kur’ân Kursları’nın kapatılmasına karar verdi. Din İşleri Komisyonu’nun Kur’ân Kursu düzenleme yetkisi elinden alındı. Kur’an kurslarının faaliyetleri ülkede resmen durduruldu.

İnanılır gibi değil! Yunan böyle bir şey yapamazdı! Aslâ! Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine dogmatik, saplantılı bir laiklik anlayışı yok! Yapılan şey din düşmanlığı! Hasta bunlar! Emperyalistlerin uşakları!

Bu toplumun ayakta durmasını, zorluklara göğüs germesini sağlayan, bölünmesini önleyen yegâne ortak kimlik, yegâne ortak ruh, yegâne tutkal, yegâne dinamik, yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı laiklik değil, İslâmî kimliktir. Laiklik, laik kültür, tıpkı Kıbrıslı Türkler gibi bu toplumun da kimliksizleştirilmesinden, eritilmesinden, topsuz tüfeksiz Batılılar tarafından teslim alınmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır. Onun için dayatılıyor laiklik zaten!”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Yusuf Kaplan Hoca’nın bu tespitlerine katılmamak mümkün değildir.

Bizde de öyle değil miydi?

Geçmişe yönelik CHP’nin ortamı gerginleştiren hegemonyasının varlığı ve bir zamanlar Devrimci Sosyalist, komünist sendikaların ağaları, efendileri, başkanlarının varlığı da aynı Kıbrıs’taki Hizmet Sendikasından daha ötesi değil miydi?

Eğer bugün Kıbrıs’ta Hizmet Sendikası adı altında iğrenç bir hareket söz konusuysa bizde de 1970’li yıllarda komünist, inkârcı, sosyalist, devrimci sendikalar cirit atıyordu?

CHP ile işbirliği içinde değil miydiler?

Kemal Türkler ve Kemal Kılıçdaroğlu aynı anlayış içerisinde değil miydiler?

Hele hele koalisyonla da olsa Başbakanlık makamına gelen bir Ecevit vardı.

Yunanın yapamadığını o Ecevit yapmıyor muydu mecliste?

O Ecevit değil miydi 1974’te Kıbrıs’ın sahte fatihi olarak kendini lanse eden?

Laikliği oraya o götürmedi mi?

O sahte kahraman değil miydi ki Başbakan olarak 1999’da Merve Kavakçı için “bu kadının haddini bildirin, başörtüsüyle meclise gelmiştir, hemen çıkarın” diye bağıran!.

Peki, o görev Yunan Dışişleri Bakanının göreviyken her nedense o dönemin Başbakanı bu işleri yapıyordu.

CHP’nin kurucuları bu işleri yapıyordu.

Hala da aynı uzantı değil midir?

Peki, bu memleket ne zaman uyanacak?

AK Parti daha ne zamana kadar böyle gaflet uykusuna dalacak?

Abdülhamit’in devlet başında olduğu dönemde Yıldız Sarayını kirleten Yahudi ve hırsız anlayışı değil miydi?

Bugün AK Parti bünyesinde aynı anlayışların hâkimiyeti söz konusu değil midir?

Bu dumanlı havadan faydalanan aç kurtlar, ne yazık ki AK Partinin bünyesinde mevcuttur ve Erdoğan’la ters düşmektedirler diye düşünüyoruz.

AK Parti kendini artık bu kirli hegemonyadan kurtarmalıdır, iç bağırsaklarını temiz tutmalıdır.

Yani Erdoğan’ın misyonunu üstün tutmalıdır.

Yoksa Allah korusun ülke yeniden laikçilerin eline geçebilir.

Yani CHP’nin.

En derin saygı ve sevgilerimle.