İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR!? (V)

Evet, sevgili okurlar.

Zaman ve zeminde yeni gündemleri meydana getiren güncel olaylar nedeniyle yazımıza başlık olarak kullanmak istediğimiz bir başka ifadeye, gerek duymadık..

Çünkü, mevcut başlığımız, yaşananları en güzel şekliyle, tarif etmektedir... Ki, başka bir ifade, vaziyeti anlamsız kılar...

Onun için de, “İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR” başlığı altında, bugünkü sohbetimizi, icra edeceğiz.

Görünen o ki, önümüzdeki hafta da başlığımızın rotasında, hasb-i hal edeceğiz!...

Manzara; “huzur verici” olmadığı gibi gelecek açısından da “iç açıcı” görünmüyor..

Gerek, içten ve gerekse dıştan; “işler” rotasında ilerlemiyor!...

Yani, işler iyi gitmiyor...

Tabi, “iyi gitmeme” hali, bugüne münhasır değil...

Bir buçuk asra, dayanmaktadır..

Yalan söylemeyen tarihin gerçek tespitlerine dayanarak, bunu söylüyorum..

Ve diyorum ki; gerek Türkiye’de, gerek İslam dünyasında işlerin iyiye gitmeme hali, yüz elli yıla dayanmaktadır.

Bugün yaşadıklarımız, bir buçuk asırdan beri yaşadıklarımızın tekerrürüdür...

Olayların “benzer” şekilde, üst üste gelişmesi, dış eksenli “ihdas” edici, vakaların içteki piyonların desteğiyle yaşanması apayrı bir garabetler silsilesi içermektedir...

Son günlerde yazılı medyada yer alan manşetler ve sürmanşetler olsun, gerekse de deneyimli araştırmacı yazarların tespitleri olsun; hal-i durumun “vahametini” açıkça deşifre etmektedir…

Dışarıdan ithal edici, olayların “el altından” Türkiye’de sızdırılmış olması, gerçekten derinden derine düşündürücüdür...

Çok önemli olayların el altından Türkiye’ye sızdırılmış olması gerçekten düşündürücüdür.

Özellikle gizli fonlamalar…

ABD ve AB’den bazı vakıflar aracılığıyla gerek siyasi kurumlara, gerek medyaya, gerek bazı yazarçizerlere, gerek gizli dernek ve örgütlere fonlamasının, hikmet-i mucibesi hiç de hayra alamet değildir..…

En önemlisi de, olup-biteni günümüze münhasıran algılamak, gaflet ve delaletten öte olur...

Tarihi cehaleti teşkil eder...

Tarihi kültürümüze halel getirmiş oluruz...

Büyük bir gaflet uykusu içerisine düşmüş oluruz...

Onun için resmin bütününe bakarak, irdelemeliyiz!..

Siyonizm ve emperyalizmin; “İslam coğrafyasına” dair sinsi planları ve oluşturduğu ihanet şebekelerini fonlaması yeni değil..

Yıllar yılıdır; fonluyor..

Kendisine “uşak” seçtiklerini, besliyor...

Zira arkamıza dönüp baktığımızda, “yalan söyleyen tarihe aldanmadan, gerçekleri görürüz...

Özellikle, 1840’lardan başlamak üzere!...

Tanzimat Fermanından, günümüze kadar gelirsek, “bu ihanet çemberi” hep vardı..

Devletin bünyesinde tüm olup bitenleri zincirleme olarak, tarihsel “değerlendirmeliyiz...

İrdeleyip, göz atmalıyız..

Ve gerçekleri, at gözlüğüyle değil, atın bizatihi gözüyle bakıp sonuca odaklanmalıyız!..

Eğer ki samimiysek.

Davamıza sımsıkı sarılma konusunda ciddiysek.

Bunu devletçe, milletçe, hükümetçe derinden derine ciddi manada ele alıp, “kim neden, hangi amaçla fonlama” yaptığının, üzerine gitmeliyiz!

Ki, her şey tüm çıplaklığıyla ortaya açıksın, deşifre olsun!...

Ve yepyeni bir Türkiye’yle bunları karşılayalım.

Yoksa hep teraneli ifadelerle, klişeleşmiş siyaset kavramlarıyla bu işlerle başa çıkamayız.

Devlet-i Âliye-yi Osmaniye’nin başına gelen ne ise aynen Türkiye’nin başında da vukua gelebilir endişesini taşıyoruz.

* * *

Şu Tunus’a bakalım.

Tunus’taki son iktidar partisine yapılan darbe yenilir yutulur gibi değildir.

Rastgele bir hadise olarak görülmemelidir!...

Bilmem dikkatinizi çekmiş midir?...

Cumhurbaşkanı Kays Said...

Fiziksel görüntüsüne bakılırsa, bu adam Tunuslu veyahut herhangi bir Arap milletinden olduğundan, insan şüpheye düşer...

Ki şahsen ben şüpheliyim.

Zira rengi, boyu, tüm fiziksel hali, Müslüman Arap kanını taşıyan biri olarak görünmüyor.

Malum, Hilafet-i İslamiye’nin ilgasıyla İslam dünyasının başıboş kalmasıyla, İslam coğrafyası bölüştürüldüğü zaman Tunus, Libya, Mısır ve Filistin, İngilizlerin haritasına geçmişti.

İngilizler gerek Mısır’da, gerek Tunus’ta, yani Kuzey Afrika’da yıllar yılı, sömürgeci devletler olarak kaldılar...

Nitekim devletleri de, milletleri de, kendi hegemonyalarının altına alıp mal, mülk, din, iman, izzet, şeref bırakmadılar.

Kays Said’in soyu-sopu meçhul!...

Ki tipi, fiziksel görünümü adeta İngilizlere benziyor.

Acaba bu adam kendi milletine hem de iktidardayken darbe ihanetini yapması, o kirli kandan dolayı olmasın mı?

Böyle düşünmemek elde değil.

Bakınız.

25 Temmuz’da darbe girişiminde olan Cumhurbaşkanı Kays Said, ülkede hükümete diş geçiremeyince yargı üzerinden yeni operasyona geçti..

Darbecilerin gündemindeki Tunus yargısı, yabancı fon temin ettiği iddiasıyla ülkede iki büyük siyasi hareket olan Nahda ve Tunus’un kalbi partileri hakkında soruşturma başlattı.

Soruşturma, siyasi tasfiyeye yönelik...

Darbeci Kays Said, hukuku çiğnemeye devam ediyorsa, bana göre tıpkı Mısır gibi veya Suriye gibi yeni Esed’lerin, yeni Sisi’lerin Tunus’un başına getirilmesi girişimidir.

Odak nokta, fonlama şeklidir.

Bu fonlama şekli, Türkiye’ye intikal etmişse de bunu yeni bir girişimmiş gibi düşünmemek gerekir...

Bize göre böylesi bir düşünce çok büyük yanlışlıklara bizi sürükler...

Hatta gaflet içinde kıvranıp durmamıza neden olur?..

İrdelenmelidir, uyanık olunmalıdır..

Bu fonlama işi İttihat Terakki Partisinin oluşumuna hazırlanan bir projedir ve öyle görülmelidir...

Ki bu proje 1840’larda Mason cüce Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmıştır.

Batılılaşalım” düşüncesiyle Osmanlıyı gerçek tarihinden saptırmak için gizli masonik localar tarafından, dün olduğu gibi bugün de devam ede gelmiş kirli bir sistemin hayat bulmasıdır...

Bu sistem yüz elli seneden beri adım adım hedefine yürüyor...

Türkiye’de zafer olarak anlatılan 1923’teki Lozan muahedesinden tutun da 10 yılda bir yapılan darbelere kadar, hepsi ama hepsi batıdan ve keferetül fecerelerden gelen gizli fonlarla beslenerek, semizlenmiştir...

Ve bu fonlara köle olan ajan, piyon ve devşirmeler ne hazindir ki, hep devletin kılcal damarlarına sızmışlardır..

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Biz olayları anlatırken, başlık olarak kullandığımız “İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR” ifadesi, her gün biraz daha yeniliğini kavrıyor, tazeleniyor.

İzin verirseniz, bizim bugünkü sohbetimizi kanıtlayan, Yeni Şafak Gazetesinin yazarlarından deneyimli kalem sahibi İbrahim Karagül Beyefendinin çok güzel bir yazısı var.

Bu yazısının bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum.

Bakınız, İbrahim Karagül ne diyor?

“-TUNUS’TA DARBE, TÜRKİYE’DE HAZIRLIK -FONLUYORUZ, MÜDAHALE İÇİN ORTAM OLUŞTURUN! -DAĞITILAN PARA DEVASA!

Türkiye’de bazı medya organlarının ve gazetecilerin ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri tarafından fonlanması bize gazetecilik dışında vahim şeyler anlatıyor.

Gazetecilik etiği dışında her ülke için milli güvenlik sorununa dönüşen, toplumsal birliği ve ülke bütünlüğünü tehdit eden bu örtülü operasyona yoğunlaşılması acil bir durumdur.

FONDAŞ GAZETECİLERİN GÜNDEMİNİ KİM BELİRLEDİ?

Türkiye ve yakın coğrafyamızda darbeler ve iç müdahalelerle medya fonlamaları, STK fonlamaları, siyaset fonlamaları arasında birebir ilişki var.

İlişkiden de öte, bu fonlamalar, söz konusu ülkelere yönelik siyasi projelerin bir alt unsuru olarak dizayn edilip uygulanıyor. Siyasi kurgu, el altından bu yapılarla sahaya sürülüyor.

Mesela Türkiye için;

Erdoğan’ı devirmekten “Suriyeli” meselesine, Türk askerinin Irak ve Suriye’deki operasyonlarından Karadeniz’de doğalgaz keşfine, Afganistan tartışmasından Libya’daki amansız güç çekişmesine, ekonomik felaket kampanyasından siyasi proje olarak uygulanan “yalan ve kurgu stratejisi”ne kadar her şeyde işte bu fonlamalar belirleyici oluyor.

ZAAFLARI İSTİSMAR EDİP DARBE ZEMİNİ HAZIRLA!

En son Tunus’ta darbe girişiminin BAE, Fransa, Mısır, İsrail ve S. Arabistan tarafından yürütüldüğünü biliyoruz. Ama bu planın pazarlanması, satılması, kitlelerin harekete geçirilmesi tamamen medya ve sosyal medya üzerinden yürütüldü.

BAE üzerinden uygulanan medya planı ile insanlar sokaklara çıkarıldı, istenilen talepler seslendirildi, ortam müdahaleye, darbeye hazır hale getirildi.

Pandeminin yol açtığı ekonomik durgunluk bir zaaf olarak istismar edildi. ABD ve Avrupa’nın son otuz yıldır çok sert bir şekilde uyguladığı “zaaflar diplomasisi”ni ve bunun yıkıcı güç müdahalesini bir kez daha ve bu sefer Tunus’ta yaşadık.”

***

Evet, sevgili dostlar.

İbrahim Karagül Hocanın bu tespitlerine katılmamak mümkün değil.

Yazımın başından sonuna kadar ifade etmeye çalıştığım gerçekleri kanıtlıyor bu yazı.

Ve hal böyledir.

Gizli masonik teşkilatlar, Osmanlının başına dün ne getirdilerse ve nasıl fonlanma unsurlarını gerçekleştirdilerse, 1923’ten günümüze dek aynı terane devam ediyor.

Hedef bu kez Türkiye olduğu gibi devletin başındaki inanan bir devlet başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bu itibarla bize göre iktidar partisi de kendine biraz çekidüzen vermelidir.

Gizli hıyanet şebekelerini partinin bünyesinden arındırmalıdır.

Yoksa durum çok vahim.

Bu yazı serimiz devam edecek.

En derin saygı ve sevgilerimle.

HAYIRLI CUMALAR.