İSTESELER DE İSTEMESELER DE!? (II)

Evet, sevgili okurlar.
Dünkü köşemde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 5’inci Din Şûrası’ndaki konuşmalarından paragraflar almıştım.
Gerçekten Türkiye için, Ortadoğu için ve tüm İslam dünyası için bir şans olarak bildiğimiz, gördüğümüz Türkiye’nin Cumhurbaşkanının, gerçekten bir lider durumunda olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Hep tekrarlıyoruz.
Onun o konuşmasından bugün de birkaç çarpıcı başlıkları köşeme taşımak istiyorum.
Ondan sonra da ülkemizde her zaman olduğu gibi günümüzde de ne yazık ki İslam’a karşı dolaylı yollarla, bazı münafık piyonların, içten ve dıştan İslamcılık kılığına bürünerek, büyük İslam ulemalarına karşı, hatta Kur’ana karşı edepsizce dil uzatmak, elbette ki inanan Müslüman gruplarına ve cemaatlerine bir darbedir.
Ama bunu da hiç unutmayalım ki inanan, ihlâslı Müslümanların da gayret damarına dokundukları gibi, öyle ümit ediyoruz ki yüce kudret sahibi olan Allahû Teâlâ’nın da gayretine dokunacaktır ve bu kepazeliği kendine hüner sayanların hak ettikleri darbeyi indirecektir.
Nitekim en büyük tokadı yiyen ve dünya çapında kendini din adamı değerinden düşürmüş, adeta oyuncak gibi basının ve medyanın dillerine düşmüş, Pensilvanya’daki zat gibi.
Ve daha kimler yok ki.
Sevgili okurlar, ümit var olalım ki gelecek İslam’ındır.
İslam’ın mucizeli eli Hz. Musa’nın eli gibi parlayacaktır.
Ve nice Firavunların sihirbazlarını susturacaktır.
Öyle inanıyoruz ki o mucizeli ellerden birisi de muhterem Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.
* * *
Bakınız, İslam dünyası bugün küre-i arz sathında (küresel bir dünyada), serbestçe eleştiriliyor ve Müslümanlar hor görülüyor, yüce Kur’anı dahi deyim yerindeyse sıradan bir kitap olarak ellerinde bir oyun aletiymiş gibi haller yaşanıyor.
İnanın, İslam dünyasının buna tahammülü yoktur.
Ama ne diyeceksin?
Bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri, öbür yandan batı dünyasının haince bıyık altından gülerek, İslam’a bakış şekli ve hep İslamofobi olarak İslam’ı tehlike görmeleri adeta birer fitne unsuru olarak bu kirli anlayışları fazlasıyla şımartıyor.
Bu fitne unsurlarına karşı 5. Din Şûrası’nda Cumhurbaşkanının çok çarpıcı açıklamaları, elbette ki İslam Dünyasını nurlandırdığı gibi nifak ve küfür dünyasını da endişelendirmiştir ve korkutmuştur.
Günümüzün büyük İslam lideri, Cumhurbaşkanı muhterem Erdoğan şöyle diyor;
“Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki Batı’da Hristiyanlığın bıraktığı boşluk, modernleşme gibi, kapitalizm gibi, para, teknoloji, moda hatta bilim gibi önemli bir çoğunluk tarafından din kabul edilen olgularla doldurulmak istendi.
Batı'da Hristiyanlıktan oluşan boşluğa örneğin yurttaşlık dini ikame edilirken Türkiye gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde de benzer bazı denemelere girişildi. Hristiyanlık tartışmalarında din bir afyon olarak tanımlanırken, aynı tavır ülkemize ya da başka İslam ülkelerine bir taklit olarak yerleştirilmek, ikame edilmek istendi.
Son 200 yıldır Türkiye topraklarında yaşanan tartışmaların önemli bir çoğunluğunun merkezinde aleni ya da gizli şekilde din vardır.. Batılılaşmanın bir taklit şeklinde, bir sorgusuz sualsiz kabul şeklinde ilerlediği son 200 yıllık süreçte Türkiye'nin de Batı'daki tartışmaları yaşaması istenmiş, ancak çok bariz bir doku uyuşmazlığı ortaya çıkmıştır.
Bırakınız dine ait meseleleri özgürce tartışabilmeyi din ve dindarlar, yaklaşık 200 yıl boyunca her türlü eleştiriye, tahkire, horlamaya sistematik şekilde maruz kalmıştır.
Filmlerde, romanlarda, hikâyelerde, karikatürlerde, bilim ve fikir dünyasında dindarlık ile cehalet hep eş tutulmuştur. Din ve dindarlık yoksulluğun nedeni olarak gösterilmiştir. Din ve dindarlık, yobazlığın, tutuculuğun, gericiliğin, baskının nedeni olarak lanse edilmiştir. İslamofobi dediğimiz faşizmle eşdeğer olan hastalık, sadece Batı'dan Doğu'ya yönelen bir sorun değildir. Türkiye'de ve İslam coğrafyasında bizzat içeride, idareciler, siyasetçiler, bilim insanları, düşünürler ve medya yoluyla İslamofobi sürekli körüklenmiştir. İslamofobiklere göre, İslam dünyasının geri kalmasının sebebi dindir. Bunlara göre İslam coğrafyasının kanla, gözyaşıyla, terörle anılmasının sebebi de budur. Bilimde ve teknolojide geride kalmanın sebebi işte bu İslamofobiklere göre dindir”
* * *
Evet.
Herkese değil, böylesine devlet büyüklerimize; inanmış ümmetin diliyle dua ediyoruz.
Duamız; 600 sene evvel yaşayan Şeyh-i Cezirî olan Molla Ahmed-i Cezirî’nin Selçuklu İmparatorluğu’nun yöneticilerine Kur’an ayetleriyle yapmış olduğu duanın aynısıdır.
Sayın Erdoğan’ı da o büyük insanların dualarının kapsamına almak istiyoruz.
Bakınız, Ahmed-i Cezirî şöyle diyor;
“Sure-i inna fetahna
Hafiz-u yare tebi
(Fetih suresi senin yar ve muhafızın olsun)
Ayet-ül Kürsi u En’am
Heykelâ tuxi tebi
(En’am suresi ile Ayet-ül Kürsi sana ilahi bir kalkan olsun, seni tüm tehlikeli badirelerden korusun)”
Bu duayı Sayın Erdoğan’a okumadan geçmek istemedim.
Zira her şeye layık bir devlet adamıdır.
Yani ümmetin ruhuna hitap eden bir devlet büyüğüdür.
* * *
Sevgili okurlar.
Bir de sosyal medyanın bazı sitelerine bakıldığında, hatta görsel ve yazılı medyada bazı televizyon ve gazetelere bakıldığında nevzuhur bazı din bezirgânlarını karşımızda görüyoruz.
İslamcı geçinen, kepazelik ve rezalet bataklığından kendini kurtaramayan birer megalomanyak durumundaki şovmen bazı İslamcı nevzuhur, piyon ajanları görüyoruz.
Sanki Türkiye’de konuşulacak eleştirilecek kimse kalmadı, bu kez ağızlarından kirli akan salyalarıyla Bediüzzaman Hazretlerini konuşuyorlar.
Burada bu piyon, megalomanyak, kepaze anlayışlara seslenmek istiyorum ve diyorum ki;
Yarasalar elbette ki nurdan, ışıktan, güneşten huylanıyorlar, kaçıyorlar.
Çünkü o güneşin ışınlarına dayanacak varlıkları yoktur.
Bediüzzaman Hazretleri’nin 110 sene önce Şam’da, Mescid-ül Emevi’de irad ettiği bir hutbede, yakın gelecekte İslam’ın başına gelecekleri açık ve net olarak anlatmaya çalışmışken ve on binlerce insan o hutbeyi dinlemiş ve içinde yüzlerce büyük ulemaların da bulunduğu bir Cuma hutbesinde herkesin takdirini toplamış ve bütün İslam ümmetinin medar-ı iftiharı olmuşken ve eski tabiriyle “Kürdistan”ın sarp dağlarından çıkan bu büyük İslam âllamesi gençliğinde halk tarafından, ümmet tarafından ve o ümmetin içinde bulunan nice ulemalar tarafından, Bediüzzaman adı takılmış iken kendisi bunu kabullenmemiş ve demiş ki “Ben Bediüzzaman değil, ancak Garibüzzaman olabilirim.
Zamanın bedii değil, zamanın bir garibi olarak kendimi görüyorum” demesine rağmen, Mustafa İslamoğlu denilen bir yaratıklığın harikası olarak kendini gören ve sözde birkaç kelime Arapça grameri öğrenen riyakar, büyük iftiralarla müseylemet-ül kezaplar gibi adeta yalancı bir peygamber pozisyonuna kendini sokarak, Risale-i Nur’u tahrif, tağyir, tebdil etmeye kalkışmış, sözüm ona halkın midesini bulandıracak, halkın düşüncelerine Bediüzzaman hakkında gölge düşürecek.
Hayır, hayır, hayır.
Kesinlikle öyle bir şey yok.
Bunu yapamazsın.
Kendi kendini küçük düşürmekten başka, inanan Müslüman ümmeti içerisinde kendini bir ucube olarak göstermekten başka bir şey yapamazsın.
Gerçekten, babası tarafından bile küfürle itham edilmesi ve suçlanması, hatta yine babası tarafından daha ileri gidilerek katlinin helal olduğunu tüm kamuoyu nezdinde çıkıp açıklaması, Mustafa İslamoğlu’nun tüm portresini ortaya koymaya yeter de artar bile.
Mustafa İslamoğlu gibi Müslüman ve Âlim geçinen ve her konuşmasında İslam’ın gayretine dokunacak bir şekilde, namahrem, uygunsuz vaziyette, gencecik kızları karşısına alıp konuşan nice İslamcı, nevzuhur piyonları gördük.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Gerçekten, burada ne desek, ne yazarsak azdır.
Ama yine Kur’an deyimiyle diyoruz ki;
Hodri meydan.
Eğer bir Kur’an mucizesi durumunda olan Risale-i Nur gibi bir eser meydana getirebiliyorsanız, buyurun getirin halk sizi okusun.
Bırakın külliyatın tümünü, tek bir kitapçık durumunda vecizeleriniz varsa, halkı inandırabiliyorsanız, buyurun getirin.
Onu da yapamıyorsanız susun, en azından susmanız sizi ahmaklık gibi kötü bir vasıftan kurtarır.
Susamıyorsanız, yüreğiniz varsa gelin büyük bir platformda en geniş çapta izlenme oranı yüksek olan bir tv kanalında kamuoyu karşısına çıkalım, konuşalım.
Bunu da yapamıyorsanız, kendinizi cehaletten, cehalet vasfından, megalomanyak nitelendirilmenizden kendinizi kurtaramazsınız.
İyi günler dileğiyle.
En derin saygı ve sevgilerimle.