İSTİBDAT, TAHAKKÜM CEHALETLE BİRLEŞİKTİR!

 

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbet köşemize başlık olarak kullandığımız “İstibdat, tahakküm cehaletle birleşiktir” kavramı Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin “İki mektep musibetnamesi” isimli kitabından iktibas edilmiştir.

Evet, bilindiği üzre Bediüzzaman Hazretleri Sultan Abdülhamit zamanında İstanbul’a teşrif ederlerken, II. Meşrutiyet için büyük çapta destek vermişti.

Zira İttihat ve Terakki Partisi Osmanlının son dönemlerinde Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için meşrutiyeti; hürriyeti (özgürlük), uhuvveti (kardeşlik), musavatı (eşitlik) olarak halka tanımlamaya çalışıyorlardı.

Ve nihayetinde böylece sahte bir fetva ile Sultan Abdülhamit’i tahttan alaşağı ettiler ve hedeflerine ulaştılar..

Nihayetinde, Osmanlının yıkılışına da imza attılar.

Ama ne ile?

Kamuoyunu ballandırıcı, makyajlı, politik oyunlarla, sahte yollarla ikna etme cihetiyle yaptılar…

Ve nihayetinde beş yıl içerisinde Osmanlı İmparatorluğunu tarihten silebildiler.

Yani devleti I. Dünya Savaşına sokmakla ikinci kez hedeflerine ulaştılar…

Nihayettinde, İstanbul’u işgal eden müstevli İngilizlerin direktif ve kumandası altında cumhursuz, yani cumhurun arkasından gitmediği bir cumhuriyet kuruldu.

Bu aldatıcı, makyajlı, politik propagandalar vasıtasıyla Şark’ta, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, Orta Anadolu dahil olmak üzere ülkenin birçok coğrafyasında bulunan nice âlimleri, din adamlarını, fikir ve düşünce erbaplarını kandırarak, kendi yanlarına çekebilmişlerdi.

Ta ki 1923’te cumhuriyet kuruluncaya dek..

Halkı hep peşlerinden çektiler..

Ancak ne var ki kurulan yeni Büyük Millet Meclisindeki bazı olumsuzluklar ve dinden uzaklaştırma olguları baş gösterince, başta Bediüzzaman dahil olmak üzere birçok ulema kesimleri, "kirli planın" farkına vardılar, uyandılar.

Uyandılar da ne yaptılar; hiçbir şey de yapamadılar?

Ülke altı oklu CHP’nin rejimine mahkum edildi, hilafet dağıldı ve ulemalar örfi idare mahkemelerinde bir bir yargılanmaya başlandı.. Kimi darağacına çekildi, kimileri de cezaevlerine atıldı..

Ki, Şeyh Sait olayı meydana çıkardılar..

Olay, Şeyh Sait isyanı olarak yaftalandı, Doğu ve Güneydoğu insanlarına yapıştırıldı.

Hatta inanan ümmet çevrelerine yapıştırıldı.

Olup bitenler karşısında, Türkiye kamuoyu yeni yeni uyanmaya başlamıştı..

Ama iş işten geçmişti.

Bu itibarla Bediüzzaman Hazretleri, şöyle diyordu;

“İstibdat (zulüm), tahakküm, cehalet cihetiyle birleşerek işbaşına geçti”

Bu her üç kavram eşitlenerek, ülke çapında milletin başında hükümferma oldular.

O zaman Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyordu;

“Zalimler için yaşasın cehennem. Bizim için izzetle, şerefle ölüm cehennemde olsa dahi bizim için ab-ı hayattır…”

Bediüzzaman Hazretleri o dönemdeki bazı paşa ve askeri zabıtlara da şöyle sesleniyordu;

“Ey Paşalar, zabıtlar!

Tüm kuvvetimle derim ki: Cedidelerde (Gazetelerde) yazdığım tüm makalelerimdeki umum hakikatlerine son derecede ısrarcıyım.

Yani ısrar ediyorum ve arkasındayım.

Hiçbir sözümden geri dönmüyorum.

Zira istibdat, tahakküm, cehaletle birleşmiş ve ülkenin başına hükümferma olmuştur.

Halk; tarihinden, kültüründen, dininden, imanından uzaklaştırılmış durumda.

Bu nedenle böylesine hürriyet, böylesine kardeşlik, böylesine müsavat, hiçbir zaman millet adına değildir.

Kandırmacalar ve aldatmacalardan ibarettir.

Bunu da bilmiş olalım ki nerde olursa olsun, hak daima üstündür ve onun üstesinden de hiçbir batıl gelemez.

Millet uyanmış…

Muğalete ve cerbeze ile bu halk ikna olunsa da devam etmeyecektir.

Yani halkı yanlış bilgilendirmekle, heyecanlandırmakla, kandırmakla, politik kandırmacalarla, siyasi yalan-dolanlarla geçici olarak aldansa dahi bu aldanma sürekliliğini koruyamaz, bir gün kesintile uyanacaktır.

Ve nitekim uyanmıştır.

Zira hayal ve yalanların, hakikate çevirme ömrü çok kısadır.

Halk uyandığında o barbar karanlık küfür ve zulüm bulutları dağılıp gidecektir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca tüm risalelerinde ve eserlerinde ümmeti, yani ülke insanlarını tevhit inancı paralelinde vahdeti tavsiye etmiştir.

Yani İttihad-ı İslam paralelinde toplumun birlikteliğini tavsiye etmiştir ve kurtuluş çaresi de Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolunda yürümekle ancak gerçekleştirilebiliniyor diye millete mesaj vermiştir.

Bu itibarla halka şöyle seslenmiş;

“Ey millet!

Biz milletçe kalın bir ipe benziyoruz.. Bu kalın ipe benzeyen birlikteliğimizi zedeleyen herhangi bir siyaset ve politika sirkülasyonu, yönetim hükümranlığı söz konusu olduğu takdirde, tek kelimeyle hukukca affedilmeyecek büyük bir suçtur..

Eğer böylesine ihanetler tarih boyu görmezlikten gelinirse, bu da affedilmez cinayetlerin ta kendisidir.

Zira bu halk, her şeyden evvel bin yıldan beri ümmet olma vasfını bünyesinde taşımaktadır.

Bu bin senelik yakılan iman meşaleleri halkın ruhi derinliklerine aydınlık vermiştir ve o meşaleler böylece kıyamete dek yanacaktır.

Batı dünyasından, Avrupa’dan, Amerika’dan, BM’nin direktifleri altında ithal edilen İslam dışı medeniyet(!) halka enjekte edilirse, bu halk hiçbir zaman bu ihaneti affetmez.

Hak ettiği dersleri, o siyaset erbaplarına verecektir.

Zira bilinmelidir ki geçmişlere yönelik, özellikle bu yüz yıllık cumhuriyet dönemindeki milletin başına ördürülen kirli çoraplar ve hak etmedikleri halde uygulanan vahşet, istibdat, hukuk dışı, adalet dışı, antidemokratik uygulamalar, artık bu millet tekrarını istemiyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanımız da yepyeni bir Türkiye’yi işaret ederek 2023’teki büyük Türkiye’yi hedefliyor.

Öyle ümit ediyoruz ki bu 2023’teki yeni bir Türkiye, inşallah halkın tarihi inanç meşaleleriyle dolacaktır ve donatılacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.