KORKUTAN TARİHİ TEHLİKE!

Evet, sevgili okurlar.

Dört günden beri “BOĞUYOR ÂLEM-İ İSLAM’I BİR AZGIN FİTNE” başlıklı yazı serimizle yola çıkarak siz değerli okurlarımızla, güncel olup biten önemli bazı konuları, irdeledik.

İşte bu paralelde bugünkü yazımıza da başlık olarak kullanmak istediğimiz “KORKUTAN TARİHİ TEHLİKE” mana itibariyle, konu itibariyle her iki başlık nerede ise aynı anlamı ve düşünceyi taşımaktadır.

Zira İslam dünyasının yıllardan beri karşı karşıya kalmak zorunda olduğu fitnelerin başını çeken, İslam dünyasını her gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırma tehlikesidir.

Ve deyim yerindeyse Asya’yı özellikle tüm İslam dünyasını mutlak birer küfür cehlistanına çevirme tehlikesidir ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ana ilkelerinden uzaklaştırma fitnesidir.

Bu tehlike; gerçekten fitnelerin başını çeken ve her gün biraz daha İslam’dan uzaklaştırmakla, demokrasi adı altında İslam’la ters düşme tehlikesidir.

Bunların başını çeken de mevcut sistemin, resmi düzenin, ümmeti her gün biraz daha İslam’ın ana ilke ve unsurlarından soğutmasıdır.

Ne kadar fitne ise bir o kadar da ümmetin buna karşı sessiz kalması zımnen, hükmen ve peşinen kabullenmesi, bize göre fitnelerin en dik alasıdır.

Lakin İslam’ın ana ilkelerini arka plana atıp, her gün biraz daha İslam ruhundan uzaklaşma ve buna karşı da derin sessizliğe dalma, bir toplum için kabul edilecek bir duruş değildir..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yıllardan beri Ortadoğu'da İslam ülkelerini kan gölüne çeviren azgın, boğucu fitne; haçlı ve Siyonist emperyalizmdir.

Bunların ürettiği fitnedir.

Hiç kimse bunu inkâr edemez.

Bu fitne ne kadar azgın ve boğucu ise buna karşı susan, uzaktan seyreden, deyim yerindeyse bıyık altından gülen BM’nin suskunluğu da ve tabiatıyla İslam dünyasının da.

Son üç ay içerisinde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adını taşıyan ve ortaya aniden çıkan bir örgüt…

Henüz daha ne idüğü belirsiz olmakla beraber, bünyesinde İslam kelimesini taşıdığı için tüm dünya haçlılarını ayağa kaldırmıştır.

Özellikle Amerika ve BM’nin ve bu paralelde deyim yerindeyse o patronların mahiyetinde çalışan birer köle durumunda olan bazı İslam ülkelerinin ve özellikle Suudi Arabistan devletinin ayaklanması ve Amerika’nın gücüne güç katması, gerçekten İslam dünyasına bir ders-i ibret olması açısından yeter de artar.

Zira bu örgütün kısaltılmış adı IŞİD olarak anılmakla beraber, demokrat geçinen ve uzaktan yakından demokrasiyle hiç alakası olmayan dev devletlerin korkutulması, bize göre manidardır.

Eğer dünya gerçekten bugün çağdaş, medeni, demokratik, insan temel hak ve özgürlüğüne bağlı bir zeminde seyrediyorsa ve savunma sath-ı mailini ön plana alma politikasını yürütüyorsa iki sene önce Mısır’da yapılan kanlı darbede nerdeydi?

Binlerce insanın öldürülmesiyle büyük suskunluğa bürünen sözde medeni dünya neredeydi?

Üç yıldan beri Suriye’yi bir ülke olmaktan çıkarıp adeta ormandaki dikta vahşeti coğrafyasına dönüştüren, insanları katleden Esed’in mezalimine karşı birbirine göz kırpan bu ABD ve BM’nin devleri neredeydi?

Keza Irak, nerede ise bütünüyle bölünme ve hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayken ve ABD’nin ordusuyla mezalim dayatmasına karşı bu medeni dünya (!) neredeydi?

Doğrusu insanın aklına gelen en boğucu tehlike ve zifiri karanlık bu medeni dünyanın tutumudur.

Ve bunlar kadar suskun kalıp, ona uyan diğer önemli bazı İslam devletlerinin suskunluğudur ve hatta kemal-i inkıyatla onlara uymalarıdır.

* * *

13 yıldan beri Türkiye Cumhuriyeti devletini idare eden AK Parti hükümetinin tümüyle olmasa dahi kenardan, kıyıdan hareketle bazı sevindirici uygulamaları gerçekten inandırıcı ve ümit verici ise de büsbütün yeterli değildir.

Bugünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bugününü ve dününü karşılaştırdığımızda, çalışmasında ve düşünce anlayışında hiçbir değişiklik görmüyoruz.

Allah’a şükür, taşıdığı misyonu her gün biraz daha aksiyona dönüştürmesi ve deyim yerindeyse bu yürekliliğiyle dünyaya meydan okuması, inanın tüm ümmete bir ümit kaynağı olmuştur.

Keza Sayın Davutoğlu’nun da Başbakan olarak daha fazlasıyla aynı paralelde hareket etmesi, dosta düşmana bir ders-i ibret olmalıdır.

Hele hele yüz yıldan beri ülkeyi bin yıllık tarihinden, kültüründen, inancından, gelenek ve göreneklerinden uzaklaştırma planlarını sürdüren tehlikeli ve kirli anlayış, ülkeyi ne kadar derin tehlikelerin, uçurumların kenarına çekmişse ve bir o kadar da halkın hükmen bunu kabullenip, suskunluğuyla beraber ona ayak uydurarak, tüm antidemokratik mezalimi kabul etme durumu bize göre fitnelerin en büyük alamet-i farikasıdır.

Ama Allah’a sonsuz şükürler olsun ki AK Parti hükümeti gerçekten yavaş yavaş bazı önemli kararlar alarak Milli Eğitim camiasından tutun da, yargının HSYK’sına kadar ve devletin diğer önemli kurum ve kuruluşlarına kadar, ülkemizin insanına yakışır bir şekilde atmış olduğu adımlar ve almış olduğu kararlar umut vericidir.

Ve inşallah milletimizi, ülkemizi baştan saydığımız o tehlikelerden uzaklaştırma siyasetini devam edecektir.

* * *

Bakınız, okulların açılışında Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı açıklama yapıyor.

Diyor ki;

“5. sınıftan sonra tüm sınıflarda okuyan kız çocukları olsun, bayan öğretmenler olsun ve diğer bayan personel olsun, her nerede olursa olsun başörtüsü takabilecek."

İşte bu "başörtü yasağının" ortadan kaldırılması bize göre, “Yeni Türkiye”ye bir nefes aldırtmıştır.

Zira bilindiği gibi İslam’ın ana ilkelerinden ve en önemli konulardan uzaklaştırılan bir millet hiçbir zaman başına gelebilecek tehlikelerden kendini kurtaramaz.

Milli eğitim sisteminin ilkokulundan tut, üniversitenin son sınıfına kadar birer ilim ve irfan yuvası durumunda olması gerekirken, yıllardan beri İslam’dan uzaklaştırma siyasetiyle adeta ülkeyi zifiri karanlık fitnesine sokan birer “cehlistan” kurumları durumuna getirilmiştir.

İşte ülkeyi tehlikeye sürükleyen uygulamalar ve bu uygulamalar karşısında susan toplumun tutumudur.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

“Bakara” suresinin 195. ayeti İslam ümmetini tehlikeden uzak durma ve tehlikeye karşı kendini koruma altına alma hükmünü bize şöyle bildiriyor.

“Mallarınızı Allah yoluna harcayın, kendinizi, ellerinizle tehlikeye atmayın, iyilik edin. Şüphe yok ki Allah, iyilik edenleri sever”

Bu ayetin bünyesine taşıdığı tehlike kavramı, gerçekten ümmet içinde birçok yönüyle yanlış tefsir edilmektedir.

Yanlış anlaşılmalar uygulanmaktadır.

Herkes ama herkes, özellikle bazı din çevreleri, ulema geçinen önemli çevreler, rasgele “kendini tehlikeye atma sıkı dur, uzak dur, yoksa kendini tehlikeye atarsın” gibi yanlış anlamları millete yutturmaktadır.

Oysaki tehlikelerin en büyüğü cimrilik yapıp, malını Allah yolunda harcamama tehlikesidir ve İslam’ın ana ilkelerini uygulamama tehlikesidir.

Cihat ruhunu toplumun bünyesinden kaldırıp, toplumu bu hususta korkutup sindirme tehlikesidir.

“Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytan” olma tehlikesidir.

Korkaklık siyasetiyle zalimin yanında yer alıp mazlumların hakkını hukukunu çiğneme anlayışı tehlikesidir.

Daha ne kadar sayarsan say, işte tek kelimeyle özetlemek gerekiyorsa ümmeti, ümmetçilik vasfından uzaklaştırıp küfür dünyasına karşı boyun eğdirme tehlikesidir.

Ve o tehlike, ümmeti cehaletin zifiri karanlıklarına sürükleme tehlikesidir ve azgın fitnesidir.

Durum bundan ibarettir.

Zira “Bakara” suresinin 195. ayetinin gerçek anlamı da budur.

Yoksa bu ayeti kerimenin taşıdığı tehlike kavramı bu anlamdan başka herhangi bir mana taşımamaktadır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.