KOZMOPOLİT VESAYET ALTINDAKİ DEMOKRASİ?!

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzre dün yine aynı köşede sizlerle yaptığımız sohbette;" İslamiyet’ten önce Arap Yarımadasında çok ağır mezalime dayalı mutlak bir cahiliye devrinin yaşantısından" bahsetmiştik.
Bu mezalimle başa çıkamayan o dönemin sorumlu kabile reisleri harekete geçmiş, cahiliyeye dayalı acımasız mezalimi bertaraf etmek için “Hılful Fudul” adında bir cemiyet kurdular.
Yani, “Erdemliler İttifakı”
Ve bu cemiyet gerçekten erdemli insanların yer aldığı bir ittifaktı.
İslamiyet gelinceye kadar bu erdemliler ittifakı devam etti. 
Ta ki İslamiyet ilan edilinceye kadar…
Daha sonra zaten İslamiyet’in gelişiyle direk olarak mezalim ve cahiliye unsurları kalmadı.
Büsbütün silindi.
Zaten insan temel hak ve özgürlüğüne sahip insanların taşıdığı ahlaki yüce değerleri öğreten ve aşılayan İslam, toplumların her kesimine yayıldı, beyinlere enjekte edildi.
Bu itibarla işte bu mevzuuyu, dün kısm-i olarak ele alıp, irdelemiştik.
Bugün daha bir detaylı, kaleme alarak, bugüne özgü yaşatıklarımızı harmanlamak istiyorum.
* * *
Öncelikle, şunda hemfikiriz..
Çağımızda ve günümüzde insanlara yutturulan vesayetçi demokrasinin netice veremeyeceği aşikârdır.
Dün olduğu gibi bugün de zihniyet aynı..
Çünkü, vesayetçi demokrasi paralelinde uygulanmakta olan güdümlü siyaset, hep Kemalizm’in gölgesinde CHP’nin altı okunun yaşatılması için büyük bir fitne unsuru olarak, kendini idame etmiştir.
Nitekim, mevcut kavgalar, terör odakları, kargaşa, mezalim ve gasplar silsilesinin çeşitleri, tüm bunlar "güdümlü siyasetin" ürünüdür..
Bize göre günümüzde, her ne kadar İslamiyet’in varlığı söz konusuysa da şekilcilikten ibaret olduğu için; "Müslümanların" başı bir türlü belalardan kurtulmuyor..
Her ne kadar, samimi ve İslamiyet’e inanma gerçeği söz konusuysa da; bir türlü cinayet, uyuşturucu, fuhuş, ahlaksızlıklar, katliamlar ve devlete meydan okumalar gibi bozguncu fesat unsurları varlıklarını sürdürüyor.
Onun için diyorum ki;
Tüm siyasi alandaki bulunan liderler biraz akıllarını başlarına alıp bu ülkenin selameti için, milletin bütünlüğü için, kültürümüzün güçlendirilmesi için, büyük bir ittifakla harekete geçip bu anayasayı değiştirerek “Hılful Fudul” gibi erdemli bir ittifak kurmaları gerekiyor.
Suç unsurlarının kaldırılması için, bu erdemli ittifaka yanaşmayan her kim olursa olsun, hiçbir zaman siyasette gerçekçi olamaz ve ağzıyla kuş tutsa dahi bir yere varamaz.
* * *
Nitekim Arap Yarımadasında kabileler arasında en çok şiddet taşıyan son Ficar muharebesinde çok kişi hayatını kaybetmişti.
Tıpkı bugünkü Türkiye’nin görünen manzarası gibi…
Mekke’de dışarıdan gelen yabancılar için can, mal ve namus güvenliği artık kalmamıştı.
Aciz ve güçsüzler, her türlü zulme maruz kalıyorlardı.
Bardağı taşıran son damla, Yemen’in Zebit kabilesinden birinin bir deve yükü malının şehrin ileri gelenlerinden Asbün Vail tarafından gasp edilmesi olmuştur.
Zebit’li, kimseden yardım görmüyordu.
Sonunda Ebu Kubeys dağına çıkarak uğradığı zulüm ve hakareti Kureyşlilere yüksek sesle bildirmeyi denedi.
Ve böylece şehrin tüm halkını yardıma çağırdı.
Bu davet üzerine uzun zamandan beri halkın perişan haline kafa yoranlar harekete geçti.
Bir an evvel bu gayrimeşru hareketlere son verilmeliydi.
Bu konuda başı çeken, Mekke’nin hatırı sayılı büyüklerini bir araya getirmeye teşebbüs eden ilk isim ise Peygamberimiz (s.a.v)’in amcası Zubeyir oldu.
Haşim, Muttalip, Zuhre, Esed, Haris ve Teymoğullarının ileri gelenlerinden birçoğunun katılımı ile Mekke’nin en zengin, itibarlı ve yaşlısı sayılan Abdullah bin Cüda’nın evinde toplanıldı.
Ve “Hılful Fudul” cemiyeti kuruldu.
Bu cemiyetin bünyesinde alınan kararlar şunlardı;
1- Mekke’de ister yerlisi, ister dışarıdan gelen kimseler, zulme uğramışların hakkı kimseye bırakılmayacaktır.
2- Bundan sonra Mekke’de asla zulme meydan verilmeyecektir, zalime asla müsamaha gösterilmeyecektir.
3- Mazlumlar, zalimlerden hakkını alıncaya kadar mazlumlarla beraber hareket edilecektir.
Böylece bu cemiyet üyeleri bu kurallara uyacaklarına dair şöyle kesin yemin ettiler;
“Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suları kalmayıncaya kadar, Hira ve Sebir dağı yerlerinden silinip gidinceye kadar, Kabe’de istilam oluncaya kadar (Kabe’nin tavafı sırasında Hacer’ul Esved’e karşı el sürülmesi ve izdiham dolayısıyla bizzat el sürülemiyorsa, uzaktan selamlama işaretinin yapılmasına istilam denir) işte bu istilam yeryüzünde insanların Kabe’ye saygısı demektir, bu kalkıncaya kadar bu ahidimizde sebat edeceğiz, bu sözleşmemizde ittifak edeceğiz”
Mademki hiçbir zaman denizlerin suyu kurutulmayacağına, Hira ve Sebir dağları yerinden kalkamayacağına göre bu edilen yemin çok kesin bir yemindir ve başarılıdır.
* * *
Dün de belirttiğim gibi Efendimiz (s.a.v) de onlara katılıyordu, yirmi yaşındaydı ama söz sahibiydi.
Hz. Muhammed (s.a.v) bu toplantıda şöyle konuşmuştur;
“Yerli ve yabancı, hür veya köle, kim olursa olsun, Mekke dolaylarında zulme veya saldırıya veya gaspa uğrayan herkesi korumak, kollamak, hakkını zalimlerden alıp iade etmek üzere ittifak yapalım.
Bir grup oluşturalım.
Zayıf ve kudretsiz olanları kurtaralım”
Peygamberimiz (s.a.v)’in bu etkili konuşması ürününü vermiştir ve cemiyet Hira ve Sebir dağları yerinde durdukça yeminlerine bağlı kalacaklarına Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in son talimatıyla yeminlerini pekiştirdiler.
Gerçekten Erdemliler ittifakı birçok zulme anında müdahale etmiştir.
Yemenli bir tüccarın güzel kızına el koyan güçlü bir gaspçı adamın evinden genç kız, “Hılful Fudul” elemanlarının sayesinde kurtulmuştur.
Kızın, babasına güvenlice dönüşümü sağlanmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e vahiy geldikten sonra da aynı kararlılıkla mazlumun hakkı savunulmuştur.
* * *
Bir gün şöyle bir olay meydana geliyor.
Yabancı bir adam Ebu Cehil’e mal satıyor.
Ebu Cehil malı alıyor, ama parayı ödemiyor.
Parasını isteyen adamı da tehdit ediyor, araya girenleri de kovuyor..
Adam çaresizce dolaşırken, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e gitmesini söylüyorlar.
Efendimize giden adam durumu ona anlatıyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), Müslüman olmadığı halde bu adamı yanına alıp Ebu Cehil’in kapısına gidiyor.
Kapıyı açan Ebu Cehil’e Peygamber Efendimiz tek bir cümle söylüyor;
“Bu mazlumun parasını hemen ver” 
Ebu Cehil sözü tekrar ettirmeden hemen parasını veriyor.
Ebu Cehil’in etrafındaki müşrikler Ebu Cehil’den adama direnmesine rağmen, neden Peygamber’in tek sözü üzerine parayı verdiğini soruyorlar.
“Muhammed’in arkasındaki deveyi görseydiniz, azgın bir deve bana bakıyordu, vallahi biraz direnseydim deve beni parçalardı.
Doğrusu korktum ve parayı vermeyi yerinde buldum” diye itiraf ediyor..
Gerçekten sevgili okurlar.
Erdemliler dayanışması İslamiyet’ten önce Arap Yarımadasında çok büyük genel bir barış sağlamıştır.
Sulh-u umumiyi gerçekleştirmiştir.
* * * 
İşte buyurun sevgili okurlar.
Bugün sözüm ona yeryüzündeki demokrasi, insan temel hak ve özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları beyannamesine rağmen, nefes nefese kan gövdeyi götürüyor.
Hangi kanun?
Hangi yasa?
Hangi rejim?
Bu büyük fitnenin önüne geçer ve kaldırabilir.
Hiç kimsenin haddi de değildir hududu da değildir.
Zira herkes vesayetçi, güdümlü bir anayasanın hükmü altındadır ve deyim yerindeyse herkes ona kul, köle oluyor ve el pençe duruyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.