KUR’AN’DAN BAŞKA ÇARE ARAMAK MI?! (VI)

 

Sevgili okurlar…

Sohbet serimize müdahil olmadan önce bir not düşmek istiyorum... Tabi ki hatırlatma babında… Dün 13 Şubat’tı… Tarih sayfalarında, “Âlimler, Ulemalar ve Şeyhler” noktasında, şehitler ayı veya haftası olarak da ifade ediliyor…

***

Bugünü anlamlı kılan bir mevzu da Şeyh Said’in “kıyamının sene-i devriyesinin “ oluşudur. Üzerinden 99 yıl geçti. Kıyam ani gelişti. Ama istenilmeyen bir sürecin içerisine sokuldu. O da provokasyonlar, ihanetler zinciriyle akamete uğradı…

***

 

O günden bugüne dersek ne yazık ki, İslam dünyası ve Müslümanlar hiç de sağlıklı, huzur verici, güven sağlayıcı barışı ve kardeşliği, birliği, dirliği ve ümmet olabilme şiarını tesis edemedi! Sürekli “iç ve dış çatışmaların” cenderesinde tutuldu!

***

Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel bazlı bir toplumsal “dejenere” enjeksiyonuyla; “dininden, inancından, medeniyetinden” ıraklaştırıldı… Temel etken de Kur’an-ı Kerim’e ve son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V)’e sırtını dönmek ve döndürmek oldu! Yani; “İslam” yekûn şekilde prangalandı…

***

Tarihe dönüp baktığımızda, yaşadığımız son bir asrı saymaz isek! Devrisaadetten günümüze kadar geçirilen 14 asırlık zaman dilimi içerisinde Kur’an’a sarılan İslam dünyası daima serfiraz olmuştur. Yücelmiştir. Yeryüzünün üçte birini elde tutmuştur… Hükümranlıklar, devletler kurmuştur…

***

Lâkin İslam’dan uzak duran, Kur’an’ı toplumdan uzaklaştıran kirli zihniyetler ve onun savunucuları da aynı zamanda daima tarih önünde insanların lanetlerine duçar olmuşlardır. Ki olmaya da devam etmektedirler... Onun içindir ki günlerdir dile getiriyorum; İslam dünyası “dirilişe” geçmeli, tarihinin meşalesini yeniden yakmalıdır.

***

Çünkü kâinatın sahibi, yerle gökleri yaratan Allahû Teâlâ sadece bu dünyayı imtihan meydanı olarak yaratmıştır... Müslümanları Kur’an’la tanıştırmış... Ve nimet olarak da Kur’an’la yaşayan ümmeti daima üstünler sınıfına çıkarmıştır… Başı dik, alnı açık olmuştur. Zaferden zafere koşmuşlar ve kazanmışlar…

***

Ne var ki bugünkü İslam dünyasının haline baktığınız zaman, perişanlık var... Kur’an’dan fersah fersah uzak olduğu için, Kur’an’ın gerçek manada hakkını veremediği, için adım adım gerilemeye gidiyor, zafiyetlere düşüyor… Toplumsal buhran yaşıyor… Farkında mıyız, değil miyiz o bile meçhul bir şekilde! Bugün dünya keferetül fecerelerine karşı da çok zaafa düşmüşüz.

***

Derin uzun tarih safhalarına bakıldığında, Kur’an’a sarılan ümmet daima üstünlük almıştır. Kur’an’dan uzak duranlar da fersah fersah geri kalmışlar. Tıpkı günümüzdeki gibi. Tıpkı günümüzdeki yaşam tarzımız gibi. Garip olan da sorulduğunda ahkâm keserek, “Müslümanlığı” kimseye bırakmıyoruz. Birkaç füruat icra ediyoruz aramızda ama usul hiç yok. Kur’an hâkimiyetine sahip çıkmıyoruz. Çıkmadığımız halde hak etmediğimiz bazı hakları da kazanmak için bir de dert yanıyoruz!

***

Nesil başka bir kültürle yetişiyor. Yabancıların örf, âdet, kültür ve tarihiyle yaşıyor. Kendi tarihimizi unutturmuşuz. Neslimize öğretmek istemiyoruz. Nerdeyse, binlerce yıllık aba ecdat ve medeniyetini, inanç kültürümüzü terk-i diyar ederek,  tozlu raflara kaldırmışız. Bile bile, göz göre göre nedametler içerisindeyiz. Bu nedamete rağmen İslam dünyası olarak bir türlü aklımızı başımıza alamıyoruz.

***

 Her zaman yazıyoruz, çiziyoruz, anlatıyoruz. Kur’an’ın birçok ayeti orta yerde mevcutken, hükümleri de ortadayken ne oluyor da gafletin, dalaletin ve hatta ihanetin dehlizinden kendimizi kurtaramıyoruz… Salih bir amelle kendimizi ve milletimizi, inancımızla ve medeniyetimizle bütünleştirmiyoruz…

***

Tekraren Nisa suresinin 65. Ayetini siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyorum… Bakınız, ayetin meali aynen şöyle;

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

***

Bu ayetin hükmü yetmez mi bize? İslam dünyası olarak aklımızı başımıza alıp bunu görmemiz ve okumamız gerekmez mi?  Elbette ki... Ama biz ne yapıyoruz, “üç maymunu” oynuyoruz... Hem okuyoruz, hem görüyoruz, hem anlıyoruz amma velâkin iş amel etmeye gelince, zerre-i miskal bir icraatta bulunmuyoruz.

***

Eğer ki hürriyetimizi, eğer ki özgürlüğümüzü, eğer ki bağımsızlığımızı, eğer ki barışı, kardeşliği, birliği ve dirliği ümmet şiarıyla yekvücut etmek istiyorsak, bizim İslam toplumu olarak tavizsiz şekilde, Kur’an-ı Kerim’e sarılmamız gerekir… Onunla hemhal olduğumuzda, o bağımsız ve hür hürriyete sahip olabiliriz. O olmayınca hürriyet, özgürlük boşunadır ve olamaz da. Elde edemeyiz... Ki tarih de buna şahittir.

***

İslam parlayan keskin bir kılıç gibidir. O elimizde kaldığı müddetçe paslanmaz ve bizi de geri bırakmaz. Girdiğiniz her şerden de zaferle çıkarsınız… Ama o olmadığı takdirde, Esfeli-safiline düşeriz... Bugünkü İslam dünyasının halinde görünmektedir.

***

Birliktelik yok, ittifak yok, din ve Kur’an üzerinde çalışma yok. Gençliğimizi, evlatlarımızı her nedense Kur’an terbiyesiyle yetiştiremiyoruz. Avrupa’nın mimsiz medeniyetine sarılmış durumdayız. Zaten adı üzerinde var, mimsiz.

Yani kelime itibariyle medeniyet kelimesinin “m” harfini atarsan “deniyet” alçalış oluyor, gerileme oluyor. Bu zaten kendini ele veriyor.

***

Bizim de İslam dünyası olarak, Müslümanlar olarak aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Aba ecdadımızın yolunu takip edelim ki dünyada serfiraz olalım. Başı dik, alnı açık olalım. Aksi takdirde beyhudedir.  Atılan adımların hiçbirinde somut bir sonuç elde edemeyiz…

En derin saygı ve sevgilerimle.