KÜRT BÜYÜKLERİNDEN VECİZELİ SÖZLER!

Evet, sevgili okurlar.

İnandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce İslam dini, dünya medeniyetler üstü en yüce bir dindir.

Lideri bulunduğu insanlığın en büyük önderi Hz. Muhammed (s.a.v); elbette “Rahmeten lil âlemin” olarak yeryüzüne gönderilmiş, beşeriyet içerisinden seçilmiş en seçkin bir insandır.

İslam dünyasının onunla iftihar etmiş olması, tarih boyu "o inananları aziz kılmıştır."

İslam ülkeleri için yüce İslam hukuku medeniyeti, insanların getirmiş olduğu medeniyetler üstü, ahlaklar üstü bir medeniyettir ve yeryüzünde üstünlüğünü hayat boyu korumuş ve yeryüzündeki tüm yamuk küfür sistemlerine meydan okumuş yüce bir dindir.

O yüce İslam dinine intisap eden tüm milletler, yeryüzündeki putçuluğu, inkârı, insanları insanlara köle ettirmeyi ve batı dünyasının hegemonyası karşısında daima dikilmiş, tarih boyu üstün kalmıştır.

Dünya tarihi buna şahittir.

Ama bunu gören emperyalist dünya, maalesef buna dayanamamış, zaman zaman elinden geleni, maddi ve manevi saldırganlığını esirgememiştir.

Ve “böl-parçala-yut” politikası hâkim olmuştur.

Bu politikayla zaman zaman İslam dünyasının arasına ahlak dışı fitneler ve onlara inanan ajanları sokmuş ve büyük rol oynamışlardır.

Öylesine büyük bir rol ki kocaman cihanşümul bir İslam devleti olan Osmanlıyı yıkabilmiştir, bu yıkmanın temel esprisi de Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına yönelik olmuştur. 

* * *

Bundan daha önce İslam tarihinin derinliğine bakıldığında Efendimiz (s.a.v) rihletinden (dünyadan vefat edip ayrılmasından sonra), Hz. Ebubekir-i Sıddık’ın hilafetinden tut, Muaviye’nin hilafetine kadar, hep fitne, fesat, böldürme kavgası olmuştur.

Bunda da başrol oynayan Abdullah ibnü Halef ibnü Ubey’lerin çektiği tohum silsilesini Yahudi asıllı Abdullah ibnü Sebe’ye kadar..

O uzantı hep İslam dünyasının başına büyük bir fitne ve bela olmuştur.

Ve bugün Ortadoğu ülkeleri arasında ne yazık ki aynı nifak devam ediyor.

Bakalım sonu nereye gidecek?

Tüm bunlara rağmen inanan toplumlar, gittikçe inanıyor ve uyanıyor.

Bakınız, Ukrayna'da dün Lenin heykeli yerle bir edildi.

Akıbeti diğer "milletlere de olsun" diyoruz.

***

İslam coğrafyası, ümit ediyoruz ki Kürt büyüklerinden olan Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretlerinin dediği gibi;

“İslamiyet silim ve müsalemettir, dahilde niza (kargaşa) ve düşmanlığın yaratılmasını istemez”

Ve Üstat şöyle devam ediyor;

“Ey âlem-i İslam!

Hayatın ve yaşamın ittihattadır (birleşmededir), gerçi İttihad istersen düsturun ve ilken bu olmalıdır.

Huvel hak.

Bu haktır, benim dediğim haktır demek yerine, toplum arasında hakkın nerede ise onu yakalamalıdır ve onunla kalkıp oturulması gerekir ve o arşı aladan gelen o hakkın simge ve hudutları da bellidir.

Her Müslüman kendi meslek ve mezhebine demeli, ‘işte bu haktır başkalarına ilişmem, başkaları güzelse benim en güzelidir’ dememeli.

İlla ‘benim haktır, başkasının yanlıştır, başkasının düşüncesi hem yanlıştır hem de çirkindir’ diye dayatmamalıdır”

* * *

Yine Üstat Bediüzzaman Hazretleri 111 sene önce “Hutbe-i Şamiye”de kendisine yöneltilen bir soruya şöyle bir cevap vermiştir.

Soru şu;

“Hazır’daki medeniyet yani mevcut dünya sistemindeki hükümran olarak sözde medeniyet, buna karşı dini cihada müsaade etmediği ve müsaade olmadığı gibi buna karşı direnişe de fetva vermiyor. Bunun yanında dini cihadı emreden İslamiyet ile bunun arasında tatbikat nasıl olur”

Üstadın cevabı da şu:

“Vaktaki medeniyet-i gayri meşrua (meşru olmayan sözde medeniyet) vasait-i tedafu için (caydırıcı savunma araçları olarak), caydırıcı savunmayı meşru sayıyor ve ona fetva veriyor.

O halde İslam dini bütün şeraitleri tespit edip, emrettikleri dini cihada nasıl müsaade etmeyecek ve teşvikte bulunmayacak.

Elbette dünyada rezillikler bulundukça, faziletin ona karşı cihat etmesi zaruridir.

Demek ki cihat, dünya sonuna kadar yürürlüktedir ve ebedidir.

Batı dünyasının ve Siyon emperyalizminin hegemonyasını İslam üzerine hâkim kılmak istediği zaman, elbette ki İslam dünyası da bunun karşısında mutlaka kendilerine yer araması gerekir.

Evet, evet.

Yabancılardan bize tiryak (ilaç) olarak verdikleri yardımın mutlaka içinde öldürücü zehir de vardır.

Ama bu kesindir ki mazlumların istibdata karşı, zulümlere karşı ilan-ı harp etmelerinin sebebi ise açıktır.

Fakat ecnebilerdeki dini hislere karşı husumet ilanının sebebi ise şudur ki İsevi dini hususen onun Katolik mezhebi Avrupa’da acip müthiş ihtilaller meydana getirmiştir.

Ve uzun zamanlar da daima dahili siyasetin yan gücü olarak kullanılmıştır, isterseniz tarihe bir nazar ile bakın.

Zalim “Neron” gibilerin kılıçlarının akıttığı mazlumların kanı ile nasıl boyandığını gör!

Sonra tarihe kulak ver, dinle ki engizisyon cemiyetinin tazyiki ile yükselen enin, feryat ve lanetleme sedalarını işiteceksin, yeter ki tarihin derinliğine yüzünü çevir bak.

Öyle ki bu cemiyetin ika ettiği (yarattığı) acip mezalimler karşısında beş yüz sene müddetinde akıllar dehşet içerisinde bırakılmış ve insanlık yeryüzünden uçmuş gitmiş.

Benim nazarımda Hıristiyanlığın o vahşi cemiyeti halen de ölmüş değildir.

Belki medeniyet suretinde tenasüh (reenkarnasyon) etmiş veya da medeniyet ve siyasetin hile ve hudalarına sarılarak zamanımıza gelmiştir.

İstersen Fransa tarihine bak ki mezheplerinin kendi aralarında vukua getirdikleri ihtilaflar neticesinde kopan ihtilaller ve devrimlerle fakir fukaraları nasıl dehşetlere düşürdüğünü ve bu ihtilafların hep mazlumlar üstünde icra ettirdikleri ve dört yüz sene kadar devam eden karanlıklı inkılâpları gör.

Bütün bunlar içinde en acibi hiçbir aklın kabul etmediği, mümkün olmayan o mezhebin siyasetin elinde bir vasıta olarak kalmış olması, o ülkelerdeki fakirlerin mahvolmasına (yok olmasına) ve mütefekkirlerin ezilmesine sebep olmuş olmasıdır”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Üstat Bediüzzaman’ın bu 111 sene evvel Şam’da Cami’ül Emevi’de irad ettiği bu “Hutbe-i Şamiye”nin her bir cümlesi bugünkü tüm insanlığa olduğu gibi özellikle İslam âlemine birer ders-i ibret olması gerekir.

Bakınız, zulmün, istibdadın, ırkçılığın ve kör taassubun meydana çıkmadığı zaman ulema kesimlerinin sesi daima yükselmiştir ve insanları irşat etmiştir.

Ama ne yazık ki vaktaki ırkçılığın, kör taassubun hegemonyası, haçlı ve Siyon emperyalizmle işbirliği yapmış, insanların manevi lideri durumunda olan ulema kesiminin sesi kısılmış veya yok edilmiştir.

Özellikle Kürdistan dünyasındaki birer manevi lider durumunda olan önemli ulemalar, Bediüzzamanlar gibi, Şeyh Ahmedê Xanî’ler gibi, daha nice nice aklımıza gelmeyen büyük Kürt İslam âlimleri gibi.

Bunlar Kürt kavminin, milletinin İslam medeniyetinden ayrılamayacağını tüm eserlerinde yazmış olması, dikkat çekicidir.

Mesela şeyh Ahmedê Xanî İslam coğrafayasının en büyük Kürt âlimlerinden birisidir.

“Nûbihar” kitabının başında “Bismillahirrahmanim ile başladıktan sonra şöyle diyor;

“Bismillahirrahmanirrahim.

Mebdeê her ilmekî navê Elîm

Allah’ın adıyla, odur Rahman ve Rahim.

Âlim olan o yüce Allah’ın adıyla başlamalıdır her çeşit ilim tahsili”

Bundan anlaşılan odur ki inanan toplumların kültürel hareketleri ve eğitim sistemleri, daima Allah adını önde tutmalıdır.

Allah’sız toplumsal bir kültür hareketi ve ilim edinme şekli sonuç vermez.

“Hamd û sena û şukran-i

Jı bo Xaliqê Rehman-i

Hamd hem de sena övgü ve tüm şükürler, o Rahmeti bol olan yaratıcıya mahsustur.

Ku fesahet daye lîsan-i

Lîsan daye însan-i

O yüce Allah ki her dile konuşma, belağat kabiliyesi vermiş ve o konuşma aracı olan lisanı da insana vermiştir”

* * *

İnşallah bu sohbetimiz, böyle devam ederken bu büyük Kürt İslam âlimlerinin vecizeli ve ibret verici eserlerinden zaman zaman birer parça alarak bu köşemize sığdırabildiğimiz kadar yerleştireceğiz ve siz değerli okurlarımızla paylaşacağız.

Bakınız, o büyük insan Şeyh Ahmedê Xanî kitabının sonunda Arapça şöyle bir ifade kullanmıştır;

“Fe în kunte tercû teriqe’n-necat

Fe xuz mesleke’l muzhiri’l-mu’cizat

Eğer kurtuluş yoluna girmeyi umuyor isen

Mucizeler gösterenin yolunu örnek al sen!”

Yani o büyük Şeyh Ahmedê Xani’nin demek istediğinden anlaşılan budur ki kurtuluş yolunu ararsan, Hz. Muhammed (s.a.v)’in yolundan başka yol araman abesle iştigaldir.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

İnşallah bundan sonraki sohbetlerimiz böylesine, bu coğrafyada büyüyüp, tüm insanlığa medeniyet ve nur saçan büyük Kürt âlimlerinin vecizeli sözlerinden örnekler getirerek, geleceğimizi maddeten ve manen nasıl seçeceğimizi birer örnek alarak, meşale olarak tutmalıyız.

O zaman göreceğiz ki Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye’deki medeniyetin ve kültürümüzün ne kadar yozlaştırıldığını, kasıtlı olarak Milli Eğitim camiasında okuyan ter û taze körpe evlatlarımızın nasıl yanlışlara saptırıldığını ve gerçek tarihi medeniyetimizden ve inancımızdan nasıl uzaklaştırılmış olduğunu..

Çünkü, her cümlelerinden ve düşüncelerinden İslamiyet ve medeniyet fışkıran büyük âlimlerin varlığınının nasıl fitnelerle püskürtüldüğünü göreceğiz.

Onun için, aklımızı başımıza almak zorundayız.

En derin saygı ve sevgilerimle.