KUTSAL KAVRAMLAR ÜZERİNDE YAPILAN TAHRİFATLAR!?

Sevgili okurlar...

Malumunuz üzre, 2021 yılını geride bıraktık, 2022 yılına dâhil olduk...

Peki, zaman noktasında güzel bir çıkış ve güzel bir geçiş yapabildik diyebiliyor muyuz?

Bize göre diyemiyoruz?

Zira 2021 yılındaki toplumsal olarak yaşadığımız sıkıntılara herkes muttali...

Her ne kadar tüm dünya insanlığı bu sıkıntılarla karşı karşıya kaldıysa da, bizim ülkemizde toplumsal olarak yaşadığımız sıkıntıların haddi hesabı yok..

Mesela üç gece önce geçirdiğimiz yılbaşı gecesi... Devletçe ve iktidarca, kötülüklere ve kötülükleri topluma enjekte edenlere karşı “sözdebir dizi tedbirler alındı...

Yani “kötülükler yapılmasın, taşkınlık olmasın, gece aşırı derecede içilen içkiler, oynatılan kumarlar dışarıya sızdırılmasın, toplumun huzuru bozulmasın” diye..

Bu kirli hale karşı, 340 bin 350 polisin görevlendirilmesi hali!…

Bir o kadar da jandarma..

Beri yanda, hazırda bekletilen binlerce kamu görevlisi!..

Huzur, güven ve istikrar sağlansın diye..

Peki, mümkün olabildi mi?..

Ne yazık ki?..

Rakamları telaffuz etmeye gerek yok..

Yine de silahlı çatışmalar söz konusu oldu..

Ölen ve yaralananlar oldu...

Nice aileler dejenere oldu?

Nice kişilerin malı, mülkü heba edildi?..

Borç batağına saplananlar..

Kumara,

Fuhuş’a,

Uyuşturucuya hem malını, hem canını kaptıranlar!..

Denir ya haddi hesabı yok!..

Peki, sistemin umurunda mı yaşanan toplumsal “çöküntüve mahremiyetlerin, “yerle yeksan” oluşu!..

Maalesef..

Sistem zaten diyor ki;

Ben yüz yıldan beri buna hazırım, bunu ben gerçekleştirdim...

Milli piyango ismini ben taktım.

Yılbaşı gecesi kutlamasını ben belirledim..

Demokrasidir, Türkiye demokratik bir sistemle yönetiliyor (!)

Kim ne yaparsa yapsın, biz ancak İçişleri Bakanlığından “saldırganlık, taşkınlık, sarhoşluk, kumar oyunları, fuhuş olmasın” diye 340 bin 350 polisi görevlendirdik...”

Yine de kumarlar diz boyu, şişelerin devrilmesi, kadehlerin tokuşturulması, ailelerin ahlaki çöküntülerle karşı karşıya kalması gibi haller hırla yaşandı.

Alınan güvenlik tedbirlerinin hiçbiri de fayda vermedi gibi geliyor bize!.

Tüm bunlara rağmen…

Öyle inanıyoruz ki kamuoyu bundan çok rahatsız.

Muzdarip.

Zira milletçe yaşadığımız gerçek tarih orta yerde.

Bu milletin aba ecdatlarından kalan kutsal gelenek ve göreneklerimiz var, örf adetlerimiz var, dini inançlarımız var.

Bu millet hiçbir zaman böylesi bir yaşam tarzını benimsememiş, yaşamak da istemiyor..

Ki yakışmaz da!..

Toplumsal milli vicdan bunu yaşamakta olduğu halde, kime anlatırsın?

Hiç kimsenin umurunda değil.,,

Kafalar kuma gömülü..

Gelen gideni aratıyor” misali, her ne kadar AK Parti muhafazakâr milli vicdanlara cevap verme mücadelesi içerisindeyse de ne yazık ki CHP’nin yüz yıldan beri bu millete yutturduğu kirli oluşumlar, kirli yaşam şekilleri geçit vermiyor..

Ki hala da canlı ve yürürlüktedir.

Kamu vicdanı bunları hiçbir zaman kabul etmiyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Başlık olarak kullandığımız “KUTSAL KAVRAMLAR ÜZERİNDE YAPILAN TAHRİFATLAR!?” ifadesi,  yerli yerinde bir ifadedir, tarihsel gerçeğimize dikkat çekmektedir..

Bu milletin yekvücut olarak bin yıldan beri yaşamakta olduğu dini inançlara müdahale ediliyor.

Dini kavramlar yavaş yavaş ortadan kaldırılmak isteniyor.

İnanın, sevgili dostlar.

O kadar ustaca, kurnazca, kirli mekir ve tezgâhlarla siyaset dünyası, milleti “sırtındanhançerliyor...

Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın!..

Çünkü siyaset dünyası diyoruz.

Bize göre bu siyasetin sağı solu yoktur.

Zira rejim ve sistem olarak kuruluş itibariyle stratejik amacı din düşmanlığıdır.

Ve bu dini, topla, tüfekle, silahla değil, kutsal kavramları siyaset palavrasıyla, kurnazlığıyla değiştirerek, yerlerine yeni kavramları ihdas edip, milleti adeta morfinleştirerek benliğinden uzaklaştırıyorlar...

Böylece, hedeflerine her gün biraz daha ulaşmaktadırlar..

Bu bir gerçektir..

Ama ümit var olalım.

O yüce İslam dininin; bu milletin 7’sinden 70’ine kadar 83 milyon insanın ruhi derinliklerine kadar yerleşmiş bir inanç olduğundan kimsenin şüphesi olmasın!..

Bir Kur’an inancıdır.

O Kur’an kalbi üzerine vahiy olarak inen Hz. Muhammed (S.A.V)’in getirdiği vahiy silsilesidir.

Ve bu ilahi vahiy manzumesi kıyamete dek bu toplumun ruhi derinliklerinde ve hatta tüm İslam dünyasına yerleşerek yaşamını sürdürecektir.

Dün nasıl ki İslam yeryüzünde ne kadar kapsayıcı noktada tefevvuk etmiş, üstün yürümüş, Avrupa’nın yarısına kadar ilerleyip, Çin’e kadar yürümüş..

Öyle inanıyoruz ki, bugün de ve yarın da yeniden filizlenip daha fazlasıyla yeryüzünü bilimle, teknolojiyle, imanla donatarak büyüyecektir, gelişecektir...

Kuşkumuz yok, ümit varız...

***

 

Ne yazık ki bu rotada, takoz olan siyasi akımlar var.. Nitekim, yukarıda dile getirdim..

Sistem ve siyasi yapıların ana hedefi; “toplumu dini değerlerinden” uzaklaştırıp, batıya ve batıla “köleetme gayreti içerisinde..

Aldatmacalarla, kandırmacalarla, kirli tezgâhlarla, değişik ayak oyunları yapan günümüzdeki siyaset dünyası, özellikle günümüzdeki muhalefet ki başta ana muhalefet, İslam’a hasımlık ediyor...

Milletin inanç kavramlarıyla oynuyor.

İşte Ana Muhalefetin lideri Kılıçdaroğlu çıkıp, helalleşmek istiyor milletle.

Yani “geçmişe yönelik kirlettiğimiz libasları yeniden yıkarız, temizleriz, ütüleriz, millete giydiririz” gibi aldatmacalarda bulunuyor..

Biz her zaman bu sütunlarda yazıyoruz, kaydediyoruz, çiziyoruz.

Ve diyoruz ki;

CHP, hiçbir zaman milli olamaz.

Cumhuriyetçi olamaz.

Demokrat da olamaz.

Ancak kavram itibariyle dönemin İngiliz baş murahhası Lord Curzon’ların sözde devlet büyüklerine yani İsmet İnönü’ye “Lozan Antlaşması” adı altında bir muahedeye karşılıklı imza atarak o günden bugüne, milletimizin tarih boyu iman nokta-i nazarında kahramanca yaptıkları cihadın üzerine ne yazık ki kirli şallar çekmişlerdir.

Ve o müstevli İngilizlerin “yeni Türkiye” adı altında, yani “İnkılaplar ve Devrimler Yasası” olarak millete yutturularak milletin diniyle, inancıyla, maarifiyle, tedrisatıyla oynayıp, yok ettiler..

Tüm bunlara rağmen her ne kadar 1950’den sonra bu millet hükmen de olsa ayaklandı, demokrasi yöntemleriyle CHP’yi iktidardan uzaklaştırdıysa da yerine Demokrat Partiyi getirdiyse de yine yetmedi.

Demokrat Parti’yi uzun ömürlü yaşatmadığı gibi o günden günümüze dek gelen giden, kendini muhafazakâr, inançlı, milli ruhla donatmış değişik isimli partilere, millet güvenip onları iktidara getirmiş ise de…

Ama heyhat!

CHP’nin o günkü plan ve projeleri ne ise anayasada neler yazılmışsa, o kutsal kavramları dahi tağyir, tahrif ve tebdil ederek yerlerine yeni ithal edilmiş kavramları koyup, millete rağmen millete dayattılar..

Ve benim muhafazakâr geçinen iktidarlarım, zerre kadar CHP’nin o oyunlu tezgâhına karşı, samimi ve ihlâslı bir mücadele vermemişlerdir...

Sürekli, tavizler vermişlerdir...

Onların getirdiklerini silip yerlerine yeni yasalar ve yeni bir anayasa getirememişlerdir.

Zaten, getirmeye de pek niyetleri olmadı?

Bakınız, iki gün önce CHP’nin ne idüğü belli olmayan Grup Başkanvekili Özgür Özel, yani partinin en ileri gelenlerinden birisi.

Diyanet İşleri Başkanlığının okullara, Kur’an Kursları yardımcı olsunlar diye küçük çocukları eğiterek Kur’an terbiyesiyle büyüterek ailelerine ve memleketin tüm sathına güzel ahlaklı evlat yetiştirme çabası içerisindeyken, bu Özgür Özel akla ziyan bir anlayışla çıkıp, Diyanet İşleri Başkanlığına tehditler savuruyor..

Vay siz misiniz bu işi yaptınız?” diye...

 “Vay haline ey Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş!

Sen miydin bu çocukları böyle eğitmek istiyorsun?

Canına okuruz ha” dercesine TBMM çatısı altında terbiyesizce, milletin vicdanıyla, inancıyla oynayarak İslam dinine hakaretvari cümleler ve ifadeler kullanmıştır.

İslam’ın kutsal kavramlarını hiçe sayarak, yerine kirli kavramlar getirmiştir.

Bakınız, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ne diyor?..

"Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var..”

Bakınız, böylesine inciler döken ana muhalefet partinin hemen hemen en yetkili insanının ağzından İslam’a hakaretvari kavramlar çıkıyorsa.

Ve kocaman bir TBMM çatısı altında bunları seslendiriyorsa…

Ve iktidar partinin veyahut diğer muhafazakâr partilerin milletvekilleri tarafından herhangi bir karşılık verilmiyorsa…

Vay bu milletin haline!

Oysaki bu insanın kullandığı bu ifadeler yalnız Diyanet İşleri Başkanlığına karşı değil, tüm Türkiye insanına karşıdır.

Tüm İslam ümmetine karşıdır.

Daha doğrusu Türkiye’deki 83 milyon insana karşı sarf ettiği, kullandığı kirli kavramlardır.

Ve bize göre bu insan kesinlikle anayasa suçu işlemiştir.

Kanunları hiçe saymıştır..

Milletin dini inançlarına karşı milletin meclisinde meydan okumuştur.

Ne yazık ki hakkında herhangi bir suç duyurusunda bile bulunulmamıştır.

Bakalım geleceğimiz ne olacak?” diye düşünmemek de elde değildir.

Milletçe böyle sessizce ve rahatça sakin kalarak tepki göstermemek bize göre bir züldür.

İhaneti kabullenmektir.

Ve saflıktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.