LAİKLİK ADAM OLMAK MIDIR? (II)

Hayır!.. Hiç de “adam olmak” değildir.. Ki dünkü yazımda, “soruya” yanıt noktasında kapsamlı analizde bulundum… Ve bu sözün sahiplerine de hodri meydan deyip, buyurun “sizin belirlediğiniz bir ekranda bu mevzuyu” tartışalım.. Hatta alayınız gelin, ben tek başıma, karşınızda olmaya hazırım!.. Bir mesajım da, “laiklik adam olmaktır” savunmasında bulunan zevata bir kaç soru da ikmale getirerek, cevap istemiştim..

***

Henüz iki çağrıma da yanıt almış değilim.. Bekliyoruz.. Ki bir kaç gün, sohbet serimize aynı başlığı kullanarak yanıt isteyeceğim… Verirlerse ne ala.. Vermezlerse, biz buradan hakikatleri haykırmaya devam edeceğiz.. Ve diyeceğiz ki; sizler birer devşirmesiniz, inanç noktasında, İslami kimlik bazında, sizler dış orjinli içteki piyon kriptolarsınız…

***

Dünkü yazımda “laikliğin” ne anlam taşıdığını, kelime itibariyle Türkçe olmadığını ifade ettim.. Hiçbir şekilde “lügatimizde” yer almayan bu kelimenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasasında yer alması, “hukuki” yönde bir gerçekçiliğe sahip midir?!… Sanmıyorum.. Kaldı ki Anayasamız bir bütünlük içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “resmi dili” olan Türkçe ile yazılmıştır… Nasıl oluyor da yabancı bir kelime “ithal” edilip, Türkçeye uyarlanarak, Anayasa’nın dibacesine sokuluyor?!…

***

“Laiklik” kelime itibariyle “dinsizlik” demek değil midir? Halk bu iken, lügatçe, telaffuzca Türk dili o kadar dar bir kalıba ve düşük kelime haznesine sahip olduğu için mi; “laiklik” kelimesi, Anayasa’da yer aldı.. Eğer ki, Türkçe kelime olarak Anayasa’da yer alsaydı, açık ve net bir şekilde “Türkiye Cumhuriyeti Laiktir” cümlesi yerine, “Türkiye Cumhuriyeti Dinsizdir” demek gerekiyordu?!…

***

Gerçekçi olmak gerekirse!.. Buradaki arıza-i durum şunu söyletiyor insana.. Utanma belasına milletin dikkatini de çekmemek için, kurnazca kelime oyunu ve libasıyla “dinsizlik” yerine “Laiklik” kelimesi tercih edilmiştir.. Nitekim birçok Müslüman ülkelerin de Anayasalarında “La din” kelimesi yerine “El-almaniyeti” kelimesi kullanılmıştır…

 

***

Kelimeye biçilen libas; bilimsellik anlamını taşıyor(!).. İngilizcede kullanılan kelime karşılığı ise secularism.  Bu da demektir ki dosdoğru bir kelime olarak bir toplumu dinsizleştirmek için, bu çerçevede “kavram hilesiyle” kelimeler kullanılıyor…

***

Sormak gerekmez mi?!..

Mademki Atatürk, “laiklik adam olmaktır” demişse ki yalandır, kökü yoktur, uydurmadır.

Bu uydurmanın patent sahibi de İlker Başbuğ’dur.. Onun, uydurmasıdır diye düşünüyoruz.  Anayasaya yerleştirilen laiklik kelimesi, büyük yüreklilikle açıklamak gerekiyorsa, herkes açıklasın ne anlam taşıdığını?!.

Zigzaglı yollarla değil, net olarak kamuoyuna çıksınlar ve desinler ki “bu devlet dinsizdir” tabi devlet=millettir dolayısıyla “millet de dinsizdir” desinler.

Yürekleri varsa, çıkıp hakikati itiraf etsinler… Ki böyle bir yürekleri de yoktur.

***

Öyle tahmin ediyorum ki bu kelimeyi telaffuz eden, en yüksek promilde alkol alan, aklı yerinde olmayan, cahil ve hadsiz kişilerdir… Ki bunları bir bir isimleriyle deklare etmeye de gerek yok.. Denir ya bilen biliyor… Gerçek şudur ki ne kadar laikçi, Atatürkçü, demokrat ve çağdaş geçinen siyasi bürokratlar varsa…

Hele ki, medyanın birçok kalemşorları dâhil olmak üzere..

Pek tabi ki ulusalcı, vesayetçi bazı askerler dâhil olmak üzere…

Bunlar, Türk siyasetinin içinde yıllardan beri toplumu kandırarak siyaset adına kendini teşhir eden megalomanyaklardır…

Bize göre hepsinde akli dengesizlik söz konusudur…

Densizlik vardır.

***

Sevgili okurlar…

Ben iktidar partisi olan AK Partinin yerinde olsam hemen meclisten bir karar çıkarıp başta Doğu Perinçek dâhil olmak üzere ne kadar inançsız, laikçi, Atatürkçü geçinen, İslam dinini benimsemeyenler, alay edenler her kim ise hepsini “Akıl Hastanesinde” rehabiliteye alırdım…

Çünkü “şuur” kaybı yaşıyorlar…

Aldıkları yüksek dereceli alkolün etkisiyle, “akıl” yoksunu olmuşlar…

Çünkü akılları olsaydı, İslam’a inanacaklardı ve İslam ve Müslümanları alay konusu etmeyeceklerdi?!

Şu Doğu Perinçek’in edepsizliğine bakın, şımarıklığına bir bakın ya!.

Hadsizliğin dibi..

Ne kadar ahmakça, şımarıkça, konuşma ve benzetmede bulunuyor..

Şimdiye kadar yaptığı konuşmaları, tavır ve hareketleri nerdeyse herkes görmezlikten geliyor?

Demek ki yaptığı her şey yanına kar kaldığı için, şımarıklığın da dibine vurarak, bu kez Bodrum’da, “akıl tutulmasıyla” Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’i hedef alıyor..

Edepsizce alay konusu edip, kendi siyasi mücadelesiyle kıyaslıyor…

Bakar mısınız Perinçek’in ağzından dökülen salyaya?

Neymiş?

“Mekke'de tebliğde bulunduğu zaman kaç kişi Hz. Muhammed'e biat etti? Bir yılda ancak 40 kişiyi buldu. Biz hiç olmazsa 40 bin kişiyi bulduk. Hz. Muhammed'den çok ileri bir noktadayız." diyor..

Böylesi zırvalamalar ancak Perinçek’in kârı olabilir.

Ama bizi ve kamuoyunu düşündüren odur ki nasıl olur da kendisi de kendi itirafıyla Rafızî Kızılbaş bir anlayışa sahip veyahut daha ötesinde bir dinsizlik anlayışına sahip bir müşrik olarak, AK Partiyle işbirliği yapıyor?

AK Parti yıllardan beri onunla bir dostluk anlaşması, barış anlaşması yapmış gibi görünüyor.

Ama inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce Kur’an-ı Kerim’de “MÜŞRİKLERLE İŞBİRLİĞİ YAPMAYIN” diye ilahi ferman söz konusudur…

Ve AK Parti buna ne cevap verecek bilmiyoruz?

Ben bunu espri olsun diye söylemiyorum, şakasız olarak söylüyorum..

Bize göre Türkiye için en önemli konu ve zaman geçirmeden, tez elden hemen büyük bir akıl hastanesi kurması lazım.

Sıradan aklını yitiren insanlar için değil.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi böylesi siyasi, bürokrat ve ulusalcı geçinen, hatta Atatürkçü ve laikçi geçinen kimlikleri tedavi etmek için, acil ve ivedi bir şekilde büyük bir akıl hastanesi inşa edilmelidir?

Ve bu akıl hastanesinde verilecek ilaç da onların inanmamalarına rağmen onlara Kur’an dinletmek için güzel sesli hafızlar her sabah ve her akşam birer aşr-ı şerif okuması lazım…

Hadis-i Şerif’ler öğretilmeli…

Belki laikçi sarhoş kafaları düzelebilir.

Yoksa, zırvalamaya devam edecekler?!

Biri çıkıyor Atatürk’ü istismar ediyor.

Ötekisi Atatürk’ün dokunulmazlık zırhına bürünüyor?..

Diğeri çıkıyor, “Atatürk demiş laiklik adam olmaktır.”

Öbürü çıkıyor diyor ki;

“Mekke'de tebliğde bulunduğu zaman kaç kişi Hz. Muhammed'e biat etti? Bir yılda ancak 40 kişiyi buldu. Biz hiç olmazsa 40 bin kişiyi bulduk.”

Buna tek kelimeyle şöyle cevap veriyorum…

“Cevab’ül ahmaki es’sükût”

Ahmağın söylediklerine verilmesi gereken cevap sükût kalmaktır.

Çünkü ne cevap verirseniz verin, o kadar şımarır ve kendisini adam sanır…

Laikçi olduğuna göre de adam olması lazım(!)

Ama bir türlü de adam olamıyorlar.

Türk siyaseti, Türk anayasası ne yazık ki bunlara geçit vermiştir?

“Demokrasi” adı altında konuşma hakkı tanımıştır…

Allah encamımızı hayreylesin.

Bakınız, burada Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin çok güzel vecizelerinden birkaç veziceyi sizinle paylaşalım..

Böylece, yazıya son noktayı koyalım…

Bediüzzaman Hazretleri 27 Mart 1909’da Volkan Gazetesinde 10. Makalesinde şöyle demiş;

“HAKİKATİN SESİ”

Şöyle devam ediyor;

“Tarik-i Muhammedi (A.S.M), yani Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolu şüpheden, hileden, madrabazlıktan münezzeh olduğundan şüphe ve hileyi işaret eden gizlemekten de uzaktır.

Hem de o derece azim ve geniş ve muhit bir hakikat bahusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz.

Bahri umman (büyük okyanus) suyu bir testiye saklanmaz.

İslam hakikatinde olan ittihad-ı muhammedinin Hz. Muhammed’in etrafında birleşmek cihet-ül vahdeti tevhid-i ilahidir.

Allah birliğine doğru yürümektir.

Bunun temelinde yatan yeminli sözleşme de imandır.

Bunun müntesipleri, ona intisap edenler tüm İslam dünyasıdır, bu İslam dünyasının nizamnamesi, sistemleri ve anayasaları da sünnet-i ahmediyedir.

O anayasanın temelinde yatan kanunlar, yasalar, toplumda güzellikleri yaşatmak, kirli ve kötülükleri de söküp atmaktır.”

Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle devam ediyor;

Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye.

Hz. Muhammed’in getirdiği şeriat, kelam-ı ezeliden geldiğinden ebede kadar devam edecektir.

Nefs-i emarenin istibdad-ı rezilesinden (rezil zulmünden) selametimiz, İslamiyet’e istinat ile olabilir.

O habl’ul metine temessük iledir.

Allah’ın kopmaz ipine sarılmakla olabilir.

Ve hakiki hürriyet de orada aranır.”

Tekrar söylüyorum.

“Cevab’ül ahmaki es’sükût”

Ahmağın söylediklerine verilmesi gereken cevap sükûttur.

En derin saygı ve sevgilerimle.