MEVCUT SİSTEM BİR FİTNE UNSURU MU?!

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzere, ülkemiz ve özellikle Güneydoğu Anadolu, özellikle de Diyarbakır çok büyük huzursuzluklarla karşı karşıyadır.
Adeta gizli fitne unsurları kol geziyor.
Neredeyse gün geçmeden insan vuruluyor, katlediliyor ve iki gün sonra da iş olupbittiye dönüştürülüyor.
Sanki ölen insanlar, insan değil de birer tavuk gibi kesmesi caiz, mubah olarak telakki ediliyor.
Kısacası, tavuk kesercesine insanlar birbirine suikast hazırlıyor ve öldürülüyor.
Bize göre bu çok büyük bir fitne. 
Bu fitne unsurunun ana kaynağı aranırsa, ne şu partiye, ne bu partiye, ne şu anlayışa, ne bu anlayışa, yani herhangi bir ideolojiye havale etmek yerinde değildir.
Aslında aranması gereken suçlu veya suç unsuru mevcutsa ki mevcuttur.
O da uygulanmakta olan sistemdir.
Her şeyin başını çeken, adil olmayan, insan temel hak ve özgürlüğünü tanımayan, insan varlığı denilen yüce karaktere sahip olan insanlık vasfından uzak, insafsız, vicdansız bir sistemin mevcudiyetidir.
O kadar acımasız ve Allah’ı tanımayan bir sistem ki insanların kendi ideolojisinin hayat idamesi için kanını mubah kılıyor.
Ve insanların Allah nezdinde birer Kâbe durumundaki olan yüce değere sahip, insanlık mefhumunu tanımıyor.
Sözüm ona çoğulcu parlamenter sistemi ve hukukun üstünlüğüne inanmış bir anayasa mevcudiyeti söz konusuysa, şu halde adalet nerede, emanet nerede, hukuk nerede?
Böylesine üç tane sorunun akla gelmemesi mümkün değildir.
Yıllardan beri tabulaşmış tağuti bir sistem, deyim yerindeyse insanları birer köle olarak kullanıp, kanları heder etme pahasına olsa bile kendine hayatiyet kazandırma acımasızlığı içerisindedir.
Masum, mağdur, inanmış bir ümmetin, hatta bir ülkenin, bir coğrafyanın insanlarını değişik fraksiyonlara ve ideolojilere ayırabilme ustalığını yaşayan, putlaşmış bu tağuti düzen, daha ne zamana kadar devam edecektir?
Bu soruya da cevap arıyoruz, bulamıyoruz.
Uyuşturulmuş bir toplumun gençliği neye hizmet edecek anlayışı içinde bile değildir.
Sistemin derin karanlığının içine boğulup gidiyor ve acımasızca birbirinin kanına giriyorlar.
Buna akıl, izan, fikir, düşünce getirme söz konusu değildir.
Kupkuru bir kirli ideoloji, hem de nasıl ideoloji?
Batı küfristanından ithal edilmiş kirli bir ideoloji ki Allah’ın insanları birbirine birer emanet olarak tanımladığı gerçeklerden uzak, acımasız bir sistem.
Buna rağmen, insanlar ideolojik siyaset prangasına takılmış, sağa sola bakıyor, ne yaptığının farkında olmayan bir toplum haline gelmiş bu ülke insanı.
Gerçekten, Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerine oynanan oyunlar, dışarıdan ithal edilen oyunlardır.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Gün geçmiyor ki coğrafyamızda insanlar ölmesin.
Hem de faili meçhul cinayetler olarak nitelendiriliyor.
Diyarbakır’da üç gün önce seçim alanında oluşan bir patlama neticesinde ölen üç insan ve 300’e yakın yaralananlar.
Dört gün sonra aynısının intikamını alırcasına fitillenen, Şehitlik semtinde öldürülen Hüda Par’lı, Yeni İhya Der’in mensubu.
Daha sonra der akat bir kahvehanede oturan iki insanın öldürülmesi.
Gerçekten bunlar çok acı olaylar.
Evet, sorumlu kimdir?
Böyle bir soru işareti gelirse, verilebilecek tek cevap şu; 
Özellikle dışarıdan ithal edilen derin maceranın birer mahsulüdür diyebiliriz bu olaylar.
Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ne yazık ki yine faili meçhul cinayetlerin gerçekleştirilmesine gebedir düşüncesindeyiz.
Akla gelen ikinci bir soru da şu ki; 
Gerçekten İslam dünyasında insanlar acımasızca birbirini öldürüyor.
Siyasiler suçlanıyor ve idam ediliyorlar veya başka yöntemlerle suikaste uğruyorlar.
Bu, ateşe körükle gitme gibi olgulardır.
Ama bakıyorsun ki bu katliamlar, özellikle devlet bünyesindeki idamlar, cezaevine sokulanların hiçbirisi batı dünyasında yaşanmıyor.
Hele hele darbe girişimleri, batının hiçbir ülkesinde görünmüyor.
Olsa da pek nadir…
Niye Türkiye’de her on yılda bir oluyor acaba?
Hala da İsrail gibi sabavet yaşını yaşayan bir devlet, kendi kendine darbe yapmıyor.
Herhangi bir devlet adamını idam etmiyor.
Keza Amerika da öyle, İsveç de öyle, İsviçre de öyle, Fransa da öyle.
Tüm batı devletleri BM’nin siyasetine bağlı olup, hiçbir siyaset adamının üzerine darbe yapıp idam etmiyor.
İllaki bu anlayış İslam dünyasına ihale ediliyor.
Yıllardan beri İslam coğrafyası olan Mısır, darbe üstüne darbe geçirdi. 
Darbeciler Kral Faruk, Abdunnasır, Abdulfettah ve Mübarek gibi İslami isimleri taşıyorlar ise de ne yazık ki batı dünyasının emperyalist anlayışının birer temsilcisi durumunda olan kuklalardır.
Onlar adına çalışan zalim diktatör kölelerdir.
Ki bunlar Hasan’ul Benna’ları, Seyyid Kutup’ları, Abdulkadir Avde’leri ve sıra İhvan-ı Müslimin teşkilatının başında olan, sözde demokratik yöntemlerle yüzde 52 oy alıp da iktidara gelen Muhammed Mursi’yi ve ihvanların birçoğunu, uyduruk bir mahkeme vasıtasıyla idam etmeye çalışıyor.
Bunlar gibi daha neler neler…
* * *
Sevgili okurlar.
Bu tür olaylar batı dünyasının hiçbir ülkesinde söz konusu değil.
“İstisna kaideyi bozmaz”
Ama batı dünyası kendi insanına kıymıyor, birbirini öldürmüyor, gençleri birbirine düşürmüyor.
İllaki eli bizim üzerimizde, tüm pislikleri bize ihale ettiriyor ve bize de İslam dünyası adını takıyor.
Ne yazık ki Diyarbakır’ımız yine faili meçhul cinayetler atmosferine giriyor.
Bize göre bu da rasgele bir olay değildir.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Gerçekten konu derin.
Dert de oldukça derin.
Ama bize göre tüm bu olumsuzlukların oluşması, inanan bir ümmetin Kur’anın gölgesinden uzaklaştırılıp, Kur’anı dinlememe belasıdır, fitnesidir.
BM olsun, diğer haçlı ve Siyonist unsurlar olsun…
Bizim üzerimize çok derin ve karanlık rol oynuyor.
Keşke herkes aklını başına alsaydı ve yüce kitabımız olan Kur’an-ı Azim Şan’ın “Nisa” suresinin 58 ve 59. ayetlerini dinleseydi, ne güzel olurdu.
Toplum olarak, milletiyle devletiyle herkes kendi yörüngesinde yürüyecek ve ilahi hükme kendini bağlayacaktı.
Şundan, bundan medet beklemeyeceklerdi.
Zira kıble pusulası olarak dilinde ve kalbinde bu ayetleri okuyan bir millet olarak, hiçbir zaman fitne unsurlarına alet olunamayacaktı.
Nisa suresinin 58. ve 59. ayetinin önemli bazı cümlelerini sizinle paylaşmak istiyorum.
“58- Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.
59- Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ululemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir”
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Bu iki yüce ayetin meal-i şerifleri bize çok güzel öğüt veriyor.
Birer ders-i ibret durumunda.
Bu her iki ayet İslam topluluğunu, inanan bir ümmeti yöneten İslami bir yönetimin temel esaslarıdır.
Bazı müfessirlere göre şöyle deniliyor; 
Eğer Kur’anda başka ayetler nazil olmamış olsaydı, bu her iki ayet Kur’anın tüm yüce manasını kapsıyor ve açıklanabiliniyor olması yerindeydi.
Bu her iki ayet gerçekten umuma birer hitaptır.
Genellemedir ve birer ders-i ibrettir.
Allahû Teâlâ “Emanetlerini ehline teslim edin” diye emrediyor.
Devamla “Eğer siz insanlar arasında hükümranlık yaparsanız, otoriteyi elinizde tutarsanız, kesinlikle adaletli olun. Zira adil olmak nimetlerin en üstünüdür.
Ve insanları ikaz eden, uyandıran birer ders-i ibretlerdir.
Kesinlikle Allah hem her şeyi duyuyor, hem de her şeyi görüyor”
Ve devamla “insanlar arasında hakemlik veyahut adalet unsurunu teşkil ediyorsa, her şeyi Kur’an adaleti altında yapınız” diye uyarıyor.
Gününüz sağlıkla, hayatınız selametle geçsin.
Diğer ayetin meali şerifini yarına bırakmak üzere daha tefsirli bir şekilde sizlerle paylaşmak istiyorum.
En derin saygı ve sevgilerimle.