MİLLİ İRADE, LAİKLİK VE DEMOKRASİ!?
Bu her üç kavram anlam itibariyle birbirlerine zıtlar! Ve de farklı anlamlar içermektedir... İşte bu kavramlar tam anlamıyla bir sistemde vücut bulup kullanılıyorsa; vay ki vay o “sisteme ve sistemin bünyesindeki halka?”… Bütünlük açısından üç kavram da “yozlaşmış” demektir.
***
Bir tarafta milli irade diyeceksin ve onun hükümleriyle ülkeyi yönetiyorum diyeceksin! İyi de milli iradenin önce özünü ortaya koy.. Milli irade salt bir oydan ibaret değildir… O irade, milli ruhtur, milli inançtır, milli gelenek ve görenektir, aba ecdattır, tarihtir… Şuur ekseni; Kur’an’dır…
***
Peki Laiklik… Ülkemizde uygulanır şekliyle tamamen “dinsizliktir ve de inançsızlıktır..” Daha açık bir ifadeyle, milli iradenin inancının ve yaşam kültürü ile medeniyetinin; devletin işleyişinde, ruhunda, zihninde “yok” sayıp, istibdadı dayatmaktır.. Kısacası, Laiklik “milli iradenin” üstünlüğünün, devre dışı bırakılmasıdır…
***
Demokrasi’ye gelince… Demokrasi kelimesinin etimolojik kökeni, “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayanır. Tanımı ise, halkın egemenliği anlamına gelir. Demokraside egemenliğin gerçek sahibi ise “birey” ve bir devlet sınırları içinde yaşayan “halk”tır.
***
Hal bu iken, yüz yıldan bu yana içi tamamen boşaltılmış, batı ve batıla endeksli anlayışın zehirlemesiyle vücut bulmuş bu kavramların yozlaştırıcı vesayeti, daha ne zamana kadar bu millete dayatılacaktır… Bir yanda Kâbetullah’ı kıblemiz görüyoruz… Ki milli iradenin kıblesi bu yöndedir.. Ama diğer yanda siyasetin kıblesine bakıyoruz “tersi” istikamette…
***
Siyasetin kıblesi ve mabedi ne yazık ki yozlaştırılmış, değer ölçüsü sıfırlanmış “Laiklik ve Demokrasi” kavramları… Biri fili, somut, diğer ikisi ise hayali, sözde, boş teneke gibi! Kaldı ki Demokrasi ile Laiklik aynı kulvarda yürüyemez olduğu gibi; ikisinin imtizacına Milli İrade de “yeter” diyerek, kırmızı kart gösteriyor…
***
“Ben kanmam” diyor… Benim sırat-i müstakimim aba ecdadımın kültürüdür. Selçukludan Osmanlıya kadar, Osmanlıdan Cumhuriyetin başlangıcına kadar tek bir kıblem var, o da Allah’ın yoludur.. İstikametim de, Kâbetullah’tır. Bunun dışında şunu bunu izzetlendirmek, boş yere büyütmek, yasalar ve kanunlar himayesinde birilerini korumak, bu millete yakışmadığı gibi, dejenere eder…
***
Milletimiz inançlıdır.. Milletimiz imanlıdır.. Milletimiz gelenek ve göreneklerine bağlıdır. Birilerini pohpohlayıp büyütmek, şişirmek olmaz. Kültürel, bilimsel, tarih açısından milletin geçmişi belli… Bu milletin tarihi belli, bu milletin Kâbesi belli, bu milletin kitabı Kur’an-ı Kerim’dir… Peygamberi de Hz. Muhammed (S.A.V)’dir. Bu rotada yürüyor ve yürüyecektir de?
***
Aksi takdirde, Ona ittibasızlık ümmet-i Muhammedi’den çıkmak demektir. Bu milleti zorla kendi yörüngesinden başka yörüngelere saptırmak hıyanetin dik alasıdır. Batı dünyasının ve Avrupa’nın zihniyetinde; küfür vardır… Ki o küfür içimize sokulmuştur… Manasız ve anlamsız bir kültürden ibarettir.
***
Millet bunu elinin tersiyle itiyor.. Ama ne yazık ki, sistem millete zorla yutturmaya çalışıyor.. Bu itibarla milletin istek ve arzuları doğrultusunda hareket etmek devletin ve hükümetin başlıca görevleridir. Milletle imtizaç etmek, milli şuurla milleti yaşatmak ve yönetmek devlet otoritesinin temel ilkeleri olmalıdır…
***
Bu itibarla diyoruz ki; geçmişe yönelik bu milletin ecdadı ne ile büyümüşlerse bizler de o yolda, o inançla kendimizi geliştirip, büyütmeliyiz! Nasıl ki yeryüzünün üçte birine yayılmışlar, iman nokta-i nazarında insanları ihya etmişler, bizler de “o milli şuuru” şahlandırmamız lazım…
***
Çünkü biz o milli şuuru terk-i diyar ettiğimiz için bugün 5,5 milyon kilometrekarelik toprağın sadece ve sadece 715 bin kilometrekarelik bir coğrafyası kaldı elimizde… Demek ki, hep aldatıla gelinmiştir… Ki o aldatıcı etkenler de, milli iradenin ferasetini ve üstünlüğünü, ulvi değerlerini yok sayıp, “laiklik ve demokrasi” denilen içi boş kavramların bizatihi kendileridir…
***
Bu millet yeniden benliğine dönmelidir. O benliğin hazinesi de, Kur’anın ana ilkeleridir.. Bu millet hiçbir zaman bundan ayrılamaz, uzaklaştırılamaz, uzaklaştırılmaya çalışan zihniyet ne olursa olsun “hıyanet içerisindedir..” Her kim olursa olsun, bu millete ihanetlik yapamaz, Bundan sapmak veya saptırmak, milleti arkadan kasıtlı olarak hançerlemektir…
***
Birleri bilirsiniz… Ne diyoruz; Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, kıblemiz bir, vatanımız bir, ilke, tarih, örf ve âdetlerimizin hepsi bir… Şu birler içerisinde tek bir 1 olur, iki bir 11 olur, üç bir 111 olur… Bakın rakamsal cihette ne kadar yükseliyor, dört tane bir yan yana geldiği zaman da 1111 oluyor… İşte bu rakamsal 1’leri birleştirmek bizim ana düsturumuz olmalıdır.
***
Madem öyleyse bu milli birlikteliği sağlamamız gerekir.. Batının içimize ithal etmiş olduğu tefrika hıyanetine neden aldanıyoruz? Dost kim, düşman kim onu artık idrak etmemiz gerekir? Kim bizi tevhit ve ittihada davet ediyor? Kim bizi şucu bucu diye veyahut Komünizm, Sosyalizm, Ateizm vs. vs. “izm”lerle tefrikaya sürüklüyor? Bunları artık, bilmeliyiz…
***
Tarih boyunca bu millet terörle mücadele etmiş, tefrikaya yol vermemiş, bölünmeye, parçalanmaya hiç izin vermemiştir. İşte bu birliği ve dirliği korumamız gerekir… Tevhit inancını simgeleyen kelime-i şehadeti üstün tutmalıyız… Kelime-i şehadet paralelinde yaşama hakkımızı korumak zorundayız. Ancak onun ışığında ve yolunda yaşayabiliriz. Aksi durumda her an için bölünmeye, çökmeye, yok edilmeye mahkûm bir hale geliriz ki bunun vebali çok ağır olur.
***
Netice itibarıyla; birliktelikte güç var, kardeşlikte iman var. Memlekete bu şekilde sahip çıkılabilir. Şu partiyle, bu partiyle, değişik zihniyetlerle, ithal malı anlayışlarla memleket bir olamaz ve de badirelerden kendini kurtaramaz.. Onun için acizane tavsiyemiz bu yöndedir. Milli kültürümüz de bunu gerektiriyor, milli inancımız da bu yönde hareket ediyor. Eğer bununla ters düşersek, her şeyimizi elimizin tersiyle uzaklaştırmış oluruz ki bunun vebali de çok ağır olur, hiç kimse altından çıkamaz.
En derin saygı ve sevgilerimle.