MUASIR MEDENİYET(!) SİSTEMİ ve TÖRE CİNAYETLERİ

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere dünkü sohbet yazımıza başlık olarak kullandığımız “SELANİK DÖNMELERİ VE HİLAFETİN LAĞVI” ifadesini değiştirerek yerine “MUASIR MEDENİYET(!) SİSTEMİ VE TÖRE CİNAYETLERİ” başlığını tercih ettik.

Aslında dünkü başlık ile bugünkü başlık arasında bir illiyet bağının varlığı da söz konusudur.

Her iki başlık birbiriyle hükmen bağlıdır.

Selanik dönmelerince, devletin, Osmanlının yıkılışıyla hilafetin lağvedilmesi, ustaca yapılan bir tuzaktır.

Tüm İslam camiası içerisine sızdırılan "fitne ve fesat" unsurları tamamen, İslam ümmetini İslami değerden, tarihi gelenek ve göreneklerden uzak düşürmek ve aynı zamanda İslam’la milletin arasına büyük bir engel koyma, faaliyet yürütmüştür.

Yani sinsi ve kirli bir strateji.

Her gün biraz daha İslam ümmetini tarihinden, kültüründen, inancından, İslamiyet’inden, bir nebzecik dahi olsa uzaklaştırmak, hayasızlığı, edepsizliği, sarhoşluğu, hırsızlığı, topluma enjekte etmek, suçları çoğaltmak, bir o kadar da suçluları da artırmak, olmuştur.

Aslında Selanik dönmelerinin hilafet-i İslamiyeyi lağvetmesinin temel amacı da bu olsa gerek.

Hedefine ulaşan gizli karanlık odakların kaynağına baktığınızda; görülüyor ki "köken" oraya dayanıyor.

Ve oldukça yazılı medya olsun, görsel medya olsun bir kesim var ki, bu noktada hayli aktiflik gösteriyor.

Bu ahlak dışı olan toplumsal kirlenmeyi adeta körüklüyor.

Daha fazlasıyla toplumun her kesimine enjekte etmek, ailelerin bağını çözmek, haram, zina, fuhuş ve bin yıllık gelen görenekleri zedelemek, dağıtmak, yok etme çabası içerisinde olduklarını görüyoruz.

Sinsice...                                                         

 

 

***

 

Bakınız, Akşam gazetesinin dünkü nüshasında birinci sayfasının sağ alt köşesinde “Töreye karşı yeni hayat” başlığıyla yer alan bir haber..

Haberi inceden inceye okudum.

İnanın, sevgili okurlar.

Okurken, içerdiği ifadeler karşısında tüylerim diken diken oldu.

Bilindiği gibi geçen hafta Mardin’in bir ilçesinde meydana gelen enişte ile baldız arasındaki yasak aşk nedeniyle enişte baldızını kaçırıyor, İstanbul’a götürüyor.

Aile haberi alır almaz, adeta şuurunu kaybedercesine harekete geçiyor.

24 saat içerisinde İstanbul garajlarında otobüsün önünü kesiyor.

Enişte ile baldız otobüsten indiği gibi hemen saldırıyorlar.

Enişte anında öldürülüyor, baldız ise ağır yaralanıyor..

Yasalarımıza göre elbette ki bu büyük bir suçtur.

Neden mi?

Zira işin içinde cinayet var ve ağır bir yaralama var?

Yani, olayın dış makyajına bakıldığında yapılan hareket elbette ki suçtur.

Ama medya tarafından görmezlikten gelinerek, sanki maktul ile yaralanan baldız masummuş gibi gösteriliyor, hiç suçları olmamış gibi haksız yere cinayet işlenmiş.

Oysaki hiç de öyle değil.

Olay tamamıyla tersyüz edilmiş..

Yalan boyalamayla olay boyanmış, tersyüz edilmiş, enişteyi öldürenler katil olmuş, ağır yaralanan kız da suçsuz, günahsız imiş!..

Devlet bütün gücünü seferber ediyor, "kızın yüzünü gözünü değiştiriyor, kimlik değiştiriyor? ve özel sığınma evlerine yerleştirilmeye çalışılıyor.

Olayın dış manzarası budur.

Ki madalyonun ters yüzüne bakılmadan peşin hüküm veriliyor.

Oysaki bu milletin bir namusu var?

Bir hayası var…

Örf adeti var..

İnancı var..

Kitabı var, dini var.

Geleneği var,

Kültürel, sosyal değerleri var?

Ki bu milletin yüzde 99’u o bin yıllık geleneğe bağlı bir ümmet olarak bünyesinde taşıdığı gerçek ruh, "aile bağıdır, ailelerin şeref ve namusudur?

Ailelerin toplum içerisinde "şeref ve haysiyeti" söz konusudur.

Edepsizce ve ahlaksızca yaşanan bir mevzu bu!

Allah’ın Kur’anında iki kız kardeşin birlikte bir kocayla evlenemeyeceğine dair açık hüküm var.

Buna rağmen evli bulunduğu hamile olan büyük ablayı diskalifiye edip, zina yoluyla 19 yaşındaki kız kardeşiyle yasak aşk hayatı yaşayıp, babasını kandırıp kızı arabaya bindirip, İstanbul’a kaçırma olayı sanki hiçbir şey değilmiş gibi..

Ayıp değil, olağan bir olaymış gibi göstermek, gerçekten özellikle Güneydoğu Anadolu yöresinin insanlarının namus damarına dokunuyor.

Buna töre cinayeti denilmemesi gerekir.

Töre cinayeti; bekar olup da meşru yollarla sevdiği bir gençle kendi istek ve arzusuyla, aile izni olmadan kaçarak, nikâhını kıydırarak, aile o kızı öldürürse o zaman töre cinayeti olur ki cinayetin ta kendisidir.

Ama adet dışı, kural dışı, din dışı, kalk aile birliğini dağıt, daha sonra kayınbabaya ait ailenin şeref ve haysiyetiyle oyna, kendi yuvanı yık, sözüm ona baldızıyla evlenmeye yeni bir yuva kurmaya çalış veyahut o kızı İstanbul’a götürüp kötü yollara düşürme pahasına da olsa yasak bir aşk yaşa, ondan sonra kamuoyu nezdinde de bu meşru kılınma resmi verilsin…

Bize göre bu edepsizliğin, hayasızlığın dik alası olduğu kadar, devletin de bu batıl ve nameşru olan sistemin himayesi altında böyle bir tahrikli suça sahip çıkmak da o kadar yanlıştır, o kadar hukuk dışıdır, antidemokratiktir, aileleri hiçe saymaktır.

 

 

* * *

 

Bakınız, sevgili okurlar.

Haber aynen şöyle;

“İstanbul’a birlikte kaçtığı Hamdullah Aydın’ın öldürüldüğü Töre Cinayetinde yaralanan 19 yaşındaki Ceylan İ. İçin devlet seferber oldu.

Genç kız, özel sığınma evine yerleştirilecek, kimliği ve fiziki görünümü değiştirilecek”

Devamla, haberde şu ifadelere yer veriliyor.

“Töre mağduru kızın hayatı sil baştan

Türkiye’yi sarsan töre cinayetine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı el attı.

Birlikte kaçtığı eniştesi öldürülen kendi ağır yaralanan 19 yaşındaki Ceylan İ., için devlet tüm imkânları seferber edecek.

Ceylan’ı törenin hedefinden kurtarmak için bakanlık bir dizi eylem planı hazırlıyor.

İlk etapta aralarında sosyal çalışmacı ve psikologların da bulunduğu bir ekip Ceylan İ.’ye bakanlığın sunduğu tüm yasal imkânları sözlü olarak anlatacak. “Korumayı kabul ederse” süreç başlayacak.

Genç kız bundan sonra özel korumalı gizli bir kadın sığınma evine yerleştirilecek”

 

 

* * *

 

Evet, sevgili okurlar..

Bakın, dikkatinize sunmak istediğim olay şu;

Başta da söylediğim gibi, bu devlet ne zaman milletiyle "barış bağını" sağlayacak?

Bu devlet; batıl, fesat, bozguncu bir sistemin sözde meşruiyeti adına ne zaman bu toplumun özüne, hayâsına, namusuna, gelenek ve göreneklerine sahip çıkacak?

Sevgili okurlar.

Vicdanen insan düşünürse, bu milletin bin yıllık bir tarihi, bir inancı, bağlı bulunduğu yüce bir İslam dini var.

Yüce İslam dininin kırmızıçizgilerini aşıp da gayrimeşru ahlakdışı olan hayâsızlığı meşrulaştırmaya çalışarak, milletin her kesimine bunu meşru göstermek ve böylesine gayrimeşru fuhuş ve zina işlerine meşruiyet kazandırarak, sahip çıkmak ne derecede bir hukuk devletine yakışır?

Yani, ne zaman demokratik hukukun üstünlüğüne inanan bir devlet olabilir?

Bize göre bir devletin meşruiyeti meşru yollarda milli iradesine, inancına, örfüne, âdetine, gelenek ve göreneklerine sahip çıktığı zaman, bir hukuk devleti olabilir.

Yoksa fuhuşa, uyuşturucuya, zinaya, meşruiyet kazandırmak için bütün imkânlarını seferber etmeye çalışan bir devlet, bir sistem, hiçbir zaman hukuki olamaz, demokratik olamaz, milli iradeye saygılı olamaz.

Tam tersine olayları tersyüz eden bir medya direktifiyle hareket eden bir devlet, hiçbir zaman kendini "hukuk devleti" olarak görüp, sayamaz.

Ne demiş büyük düşünürlerimizden biri..

"EDEP YA HU!…"

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.