MÜSLÜMAN GÖRÜNÜMLÜ MÜNAFIKLAR! (II)

Evet, sevgili okurlar.
Sohbetimizin başlığından da anlaşıldığı gibi gerçekten Türkiye’de oldukça Müslüman görünümlü "münafıklar", her gün biraz daha çoğalmaktadır.
Özellikle siyaset alanında…
Öyle bir hal aldı ki "önü arkası kesilmiyor" durumda.
Ülkemiz yeniden bir 28 Şubat’ın eşiğine girme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Genelkurmay eski başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin sene devam edecektir” demesi, hala zihinlerdedir.
Ve gün gittikçe o söz, olayların gelişmesi ve uygulamasıyla tazeliğini koruyor.
***
Bilindiği gibi 28 Şubat, ülkemizin başına çökertilen tarihi bir karanlık rezaletti.
Devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarının her kademesinde uygulanan sözde çoğulcu demokratik bir parlamenter sistemi ile yönetilmekte olan Türkiye’nin varlığına rağmen, tüm detayıyla hükmen her taraf kilitlenmişti. 
Askeri vesayet zorbalığı milletin başına oturmuştu..
Anayasa.
Babayasa…
Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmamıştı.
Kısacası Devlet, genelkurmayın emriyle yönetiliyordu.
O günlerde başımızdan gelip geçenleri bir rüya gibi değil de günlük film şeridi gibi gözümüzün önüne getirdiğimizde; dün gibi tazeliğini koruyor.
Onun için hiçbir zaman unutmuyoruz.
Türkiye, Doğulusuyla, Batılısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Acemiyle, Arabıyla, "Bu karanlık ve rezil" yapıdan ve oluşumdan nasibini almayan hiçbir fert kalmamıştır..
Güneydoğu Anadolu dosyası hiç açılmadı.
Biz ne kadar davacı ve şikâyetçi oldu isek de devletten ters tepki aldık.
Müspet cevap alamadık.
Her şey hasıraltı edilmek istendi.
AK Parti hükümeti iktidara gelince  bizim gibi on binlerce vatandaş bu ızdıraplarını yeni iktidara resmi yazılarla bildirdiği halde, hep sümenaltı edildi.
***
Özellikle dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ile DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar…
Hukuk ve yargıyı nerdeyse çöp sepetine atmışlardı.
Kendi kişisel kirli emellerine "alet" ederek, işletiyorlardı.
JİTEM’den eleman olarak kullandıkları Başçavuş Ali Kaya ile aynı gruptakilerle birlikte çeteler oluşturulmuştu. 
Ha bire PKK’yı bahane ederek millete karşı saldırılarda bulunuluyordu.
***
İşte tüm bunlara rağmen biz "çekinmedik ve aldırmadık.."
Nasıl olsa milli iradeyi eline geçirmiş bir iktidar var dedik..
Ve hesabını soracak diyerek; yola çıktık.
Önce, TBMM araştırma ve soruşturma komisyonuna başvurduk.
Sağ olsun komisyon başkanı bizi çağırdı, bildiklerimizi onlara aktardık.
Bir gün sonra Van savcısı Ferhat Sarıkaya bizi çağırdı.. 
"Şemdinli olayında bize yardımcı olun.
Gazetelerinizden, yazınızdan anlaşılıyor ki medya olarak siz bu işlerin takipçisisiniz, bize yardımcı olun" diye ricada bulundu.
Biz de başımızdan geçenleri, bildiklerimizi anlattık.
Tanık ve müdahil olarak da şikâyette bulunduk.
Tüm şikâyetlerimiz Van Ağır Ceza mahkemesi tarafından kabul edildi.
Buna rağmen, olayı sindirmek için zincirleme olarak zirvedeki önemli şahıslara kadar uzandı.
Tabi hukuk devleti olmakla beraber, o an için hukuk bir tarafa atıldı.
28 Şubat’çıların emriyle Ferhat Sarıkaya görevden alındı ve meslekten ihraç edildi.
* * *
İnanın, sevgili okurlar.
O günkü manzarayı hatırlayınca, bugünkü demokratik bir hukuk devleti bünyesinde ve aynı zamanda muhafazakâr bir partinin iktidarlığında; 28 Şubat’taki devlet bünyesinde oluşan Ergenekon, faşizan bir uygulamayı ele alan savcıların, 17-25 Aralık olayları bahane edilerek görevden alınmaları hayli dikkat çekicidir.
Adana Başsavcısı, Hatay Savcıları, Milli İstihbarat TIR’ını durdurdukları için meslekten ihraç edilenler.
Ve daha neler neler…
40 gün evvel Çağlayan Adliyesinde Savcının makamına yapılan saldırı..
Savcı esir alındı, sonra hunharca katledildi.
Tüm bunlar, sanki bir direktif içerisinde birilerinin gammazlığıyla yapıla geliyor gibi "kamuoyu bunda büyük bir tehlike" görüyor.
Silivri’de görev yapan Zekeriya Öz başta olmak üzere, bugünkü yazılı medyada görülen o gencecik savcılar tamamıyla meslekten ihraç ediliyor.
Değişik düşünceye sahip hukukçular, hükümeti uyarmak için, özellikle HSYK’yı eleştiri yağmuruna tutmuş durumda.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Durup dururken, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturması neticesinde bu savcılar, bu hakimler, tümüyle olmasa bile çoğunlukla soruşturma geçiriyor ve hatta ihraç ediliyor.
Öbür yandan hükümete yakın bir medya grubunun bir kanalında iki tane gazeteci çıkıp milletvekili Meral Akşener hanımefendiyi çok kötü iftiralarla karşı karşıya bırakıyor.
Meral hanım, yıllardan beri devletin önemli siyasi makamlarında görev almış biri..
İçişleri Bakanlığı yapmış..
Evli, çoluk çocuk sahibi.. 
Haccül harameyn (Hac farizasını yerine getirmiş) bir ehl-i kıble…
İşte böylesine inanmış bir kadını kirli şaibelerle töhmet altına alarak, kamuoyuna bildirmek üzere kaset iddiası ortaya atılıyor.
Bunların hepsi tümüyle yalandır.
Ve birilerinin adına telvistir, sindirme planıdır.
Dünya gittikçe medenileşmeye doğru giderken, Türkiye yeniden nice "ifk" davalarıyla karşı karşıya olduğunu hiç kimse inkâr edemez.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
3 Temmuz 1913 tarihinde Mehmet Akif sanki bugünkü halimizi görmüş gibi; kaleme aldığı şiirinden bir kaç mısrayı sizlere aktarmak istiyorum.
Siz de okursunuz, inşallah bize dua edersiniz.
Bakınız, Akif ne diyor;
“Çiğnenirsek biz bugün, çiğnenmek istihkakımız,
Çünkü izzet nerde, bir bak, nerdedir ahlakımız. 
Müslümanlık pak siretten ibaretken, yazık! 
Öyle saplandık ki levsiyyata : Hala çıkmadık! (Pislik ve bataklıktan çıkamadık)
Zulme tapmak, adli tepmek, hakka hiç aldırmamak; 
Kendi asudeyse, dünya yansa baş kaldırmamak; 
Ahdi nakzetmek, yalan sözden tehaşi etmemek; 
Kuvvetin meddahı olmak, aczi hiç söyletmemek"
Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi
Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücûdun hâlidir;
Rûh-i izmihlalimiz ahlâkın izmihlalidir”
En derin saygı ve sevgilerimle.