MÜSLÜMANLAR TERÖRÜN ANA MAĞDURLARIDIR! (III)
Evet, sevgili okurlar.
Bundan önceki sohbet köşemizde sizinle paylaşmak
istediğimiz dersimizin ana konusu ve temel stratejisi; "İslam
dünyasının" bugün içine düşmüş olduğu badirelere ilişkindi.
İslam dünyasının karşı karşıya kalmakta olduğu
emperyalist zulmün de bir türlü son bulmayacağı üzüntüsü içerisindeyiz.
Her şeyden evvel, ümit Allah’tan kesilmez.
Bizim önderimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’dir.
Onun yolundayız.
Rehberimiz yüce Kur’an-ı Kerim'dir.
O'nun bütün ilmi düstur ve ilkeleriyle bizi yalnız
bırakmayacağı ümidiyle yaşamak istiyoruz.
Sadi Şirazî’nin dediği gibi;
“Hiçbir sarsıntıyla yıkılmayan duvarın ustası ve dayanak
noktası Hz. Muhammed(S.A.V) ise bir geminin de kaptanı Hz. Nuh ise hiçbir zaman
o duvar yıkılmaz ve o gemi de batmaz”
İşte o inançla yaşıyoruz, sabrediyoruz ve
birlikteliğimizi ve yegâne dayanak noktamız ümmetin birlikteliğidir diyoruz.
Hiçbir sarsıntıyla yıkılmayan bir duvar ve batmayan bir
gemi durumunda olan ümmet, küfrün, zulmün, emperyalizmin yeryüzündeki batıl ve
tağuti sistemlerin karşısında ölsek de diriyiz, diri olduğumuz halde de
ölmeyecek durumda kendimizi o inançla yaşatmaya çalışıyoruz.
Şu halde bugünkü yeryüzünde küfür sistemlerinin ittifak
ettiği olay; İslam ümmetini yok etme operasyonudur.
Hangi entrikayla, oyunla, hileyle olursa olsun, bunun
için çabalayan sözüm ona medeni dünya, medeniyet dediği tek dişi kalmış canavar
onun başını yiyecektir inşallah.
İster Rus emperyalizmi olsun, ister haçlı ABD veya BM’nin
putperestlik gibi inatla batıla ve zulme dayandığı duvar temelsizdir, zira
küfür duvarıdır, inançsızlık duvarıdır.
Er ya da geç; yıkılacaktır!
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Durup dururken, Rus emperyalizminin lideri Putin bundan
20 sene evvel Çeçenistan’a göz dikti ve o inançlı toplumu topuyla tüfeğiyle ve
Rus ordusunun çizmesi altında inim inim inletti…
Ve Çeçenistan’ı neredeyse yok etti.
Tümüyle yok edilmese de en azından güçsüz ve kendisine
zarar verebilecek tehlikeden düşürdü.
Yıllar yılı bu Rus emperyalizmi Afganistan’la oynadı, ama
Afganistan kahramanları onu ters teptirdi.
Ne yazık ki bu kez Amerika oraya el attı.
Suriye’de apayrı garabet içerisinde beş yıldan beri
Müslümanları ezen, dehşet saçan Esed, sırtını Rusya’ya, Fransa’ya dolaylı
yollarla tüm haçlı küfür dünyasına dayamıştır…
Hain bir ajan olarak Esed kendi milletiyle kavga ederek
ülkesini emperyalizme satarken, tabiatıyla kendi milletini de yok etmiş oluyor.
Ama hiç unutmayalım ki tarih boyunca nice Neron’lar,
Mussolin’ler, Stalin, Lenin ve Marks’lar gibi yeryüzünün katil adamlar
türemiştir…
Ancak, yaptıkları yanlarına kar kalmamıştır.. Ve tarih
sayfalarına birer lanetli olarak, yazılıp yok olup gitmişlerdir.
Şerefle, haysiyetle, büyüklükle tarih onları yad etmiyor.
Katil olarak, kanlı olarak, zalim olarak tarih
sayfalarına kaydedilmiş birer saldırgan canavardırlar.
* * *
Sevgili okurlar!
Başta söylediğim gibi en büyük önderimiz Hz. Muhammed
(S.A.V)’dir.
En büyük rehberimiz Kur’andır.
Onun için merhum Akif diyor ki;
“Doğrudan doğruya Kur’andan alır ilhamı
Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı”
Evet, Bediüzzaman Hazretleri de;
“Elimde Kur’an gibi bir mucize-i bahire varken,
dinsizleri susturmak için gönlüme sıklet mi gelir” diyor..
Bu zat, elbette ki çağımızın, asrımızın, özellikle
Türkiye’mizin fikir ve düşüncelerimizin dayanak noktası olmalıdır.
Bu nedenle diyoruz ki her Müslüman yüce kitabımız olan
Kur’an-ı Azim Şan’ın ana kural ve kaidelerine sımsıkı sarılarak, İslam’ı
toplumsal bir düstur ve hüküm düzeni olarak algılamalıdır.
Eğer yüce Kur’an, toplumumuzun, hatta ümmetin yekvücut
olarak yegâne bir düstur ve ilke olarak tanımadığı müddetçe hiç kuşku yok ki o
ümmet ümmet olamadığı gibi tarih boyunca başarılı da olamaz.
Zira geçmişimize baktığımız zaman yüce İslam ümmeti tarih
boyunca nerede ve ne kadar başarılı olmuşsa, hep Kur’ana sahip çıkmakla
olmuştur.
Kur’ansız bir toplum hiçbir zaman ümmet olamaz.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in “Hadid” suresinin
25. ayeti bize neleri emrediyor?
O yüce ferman-ı ilahi bize diyor ki;
“Biz, açıklayıcı delillerle melaikeleri gönderdik.
Onlarla beraber kitap gönderdik, (yani semavi kitapları gönderdik) o kitaplarla
beraber sağlam olarak tartı ve ölçüyü de gönderdik. Ta ki insanlar bununla
aralarında adaleti sağlasınlar.
Bundan sonra da biz insanlara yarar sağlasın diye demiri
yarattık.
Ta ki Allah’ı tanısınlar, Allah’ın ve Peygamberlerinin
görmedikleri halde yardımlarını sağlasınlar.
Allah hem güçlüdür, hem de azizdir.
Bu ayeti celilenin içinde geçen üç ana faktör olan kitap,
mizan (sağlam ölçü) ve adalet kavramıyla, demirin yararlı ve güçlü bir yaşam
unsuru olduğunu da bize anlatan bu ayetin demek istediği güçlü ve yararlı olan
demirin yaratılması, yegâne küfür ve inançsız dünyaya karşı İslam’ın ayakta
durabilmesi için sanat, teknolojinin geliştirilmesiyle kültürel ve adaleti
elimizde tutmamız gerekir.
Evet, İslam’ı ayakta tutan ve güçlü kılan, günümüzde
küfür mezalimine cevap veren yegâne unsur; sanayidir, teknolojidir, adil
olmaktır ve hayat unsurlarımızı dürüstlüğe dayandırmaktır.
Bunlar olmadığı müddetçe hiçbir zaman başarılı olma
şansını yakalayamayız?
Eğer bunda başarı beklersek eşyanın tabiatıyla ters
düşmüş oluruz.
* * *
Gerçekten, sevgili okurlar.
Yaşamımızdaki başarıyı beklemek için Efendimiz (S.A.V)’in
Mekke ve Medine hayatını gözümüzün önüne getirmemiz lazım.
O Resul-i Ekrem (S.A.V), 13 yıl gibi kısa bir süreci
Mekke’de geçirdi.
Mekke’deki geçirdiği hayat şekli, birer müşrik ve
putperest durumunda olan Kureyşlilerin akidelerini, ahlaklarını düzeltmekle
uğraşmaktı..
Şirkle, putperestlikle mücadele veriyordu.
Tüm bunlarla uğraşırken, her şeyden evvel insanları
tevhit inancına yönlendiriyordu ve açık net Peygamberlik gerçeğini onlara
enjekte etmeye çalışıyordu.
Bu devri tamamladıktan sonra Allah’tan izin alarak hicret
icazetini aldı…
Ve Medine’ye hicret etti.
Ama oturarak, istirahat ederek değil, tam tersine
insanlar hakkı kabul edinceye kadar, zulümler bitinceye kadar Allah’tan onlarla
savaşma emrini aldı ve Müslümanların izzet ve şereflerini ayakta tutma
icazetini sağladı.
Aynı zamanda Kur’anın kefaleti altında.
Evet, o yüce İslam Peygamberi şöyle diyordu;
“Kıyametin her iki eli arasında ben silahla gönderildim.
Hatta ki Allah’a şirk koşan anlayışları ortadan kaldırıncaya kadar, İnsanlar
Allah’a kulluk görevini gerçekleştirinceye kadar ben kılıcımın gölgesinde
yaşadım”
İşte, sevgili okurlar.
Bunlar o yüce İslam Peygamberi’nin bu tür çok önemli
direktifleri altında yaşamalıyız, gevşememeliyiz, elimizi Kur’an gerçeğinden
çekmemeliyiz.
* * *
Sevgili okurlar.
Türkiye’mizin geleceği için, devletimizin, hükümetimizin
sağlam bir zemine oturtulması için, bu halk AK Partiye yüzde 49’dan fazla güçlü
bir oy verdi.
Nitekim 13 seneden beri yapılan birkaç seçimde hep yüzde
49’lar, 50, 52’ler arasında bu halk AK Parti iktidarına teveccüh göstermiştir,
referandum seçimleri de buna dâhildir.
Elbette ki bunu yapan millettir…
Ülkenin geleceğinin sağlam ve istikrarlı olabilmesi için;
hükümeti seçmiştir.
Yani 1 Kasım’da da aynı inançla sandığa gitti, yüzde 49,5
gibi salt çoğunluğu sağladı.
Yine tek başına iktidarı AK Parti’ye tevdi etti.
Bu millet iktidardan, Başbakandan ve Cumhurbaşkanından
şunu istiyor;
Bakanlar Kurulunun oluşumunda çok sağlam, çok dürüst, çok
başarılı insanları önemli bakanlıklara getirin.
Sakın zinhar ola!
Şaibelerden kendini kurtaramamış bazı eski Bakanları ve
özellikle Doğu ve Güneydoğu ile ilgili bazı bakanları ve yakın çevrelerini de
tekrar o kutsal göreve almamanızı tavsiye ediyoruz.
Bu söylediklerimiz, halkın içinden çıkan bir sestir,
bizim değil.
Hani demişler ya; “Şüyuu vukuundan beterdir”
Evet, bu söz atasözüdür ve gerçektir.
Temennimiz; Bakanlıkları süresince devlet ihalelerini
birer rant unsuru olarak kullanmak isteyen çevrelerden iktidarı uzak tutun ve
hükümet üyelerini pırıl pırıl değerli insanlardan oluşturun.
Yani kamuoyu şunu diyor;
“Ciğeri kedinin boynuna takmayın”
En derin saygı ve sevgilerimle.