NASYONAL LENİNİZM VE KEMALİST YAPI!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün, aynı bu köşede çok önemli can alıcı bazı konuları sizinle paylaşmak üzere kaleme almıştık.

Yazıya başlık olarak da “Nasyonal Leninizm ve Kemalist Yapı” ifadesini kullanmıştık.

Gerçekten; Türkiye için en büyük badireli tehlike yakın tarihimizdeki olup biten gerçekleri görmemektir…

Görmezlikten gelmektir…

Ve ya da vurdumduymazlıkla olayları geçiştirmektir.

Şuan, yakıcı ateş alevi nerdeyse Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun gövdesini sarmıştır.

Ki, terör yangını alev alev yükseliyor.

“Dün gece, Diyarbakır’ın Seyrantepe semtindeki Silvan Yolu bulvarında polis arama yaparken, bir araçtan büyük çapta mühimmat ele geçiriyor.

8 adet RPG-7 antitank roketatar. 8 adet roketatar sevk motoru. 26 adet el bombası. 2 adet Kaleşnikof marka uzun namlulu silah. 1 adet av tüfeği. 3 bin 500 adet Kaleşnikof marka silaha ait fişek… Ve çok sayıda tıbbi malzeme...”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bu tür haberler ve bölgede vuku bulan olaylar tüyler ürperticidir.

Ülkenin geleceği, özellikle bu coğrafyanın geleceğinin ne kadar badireli olduğunu açık olarak ele veriyor.

Geleceğimize yönelik vuku bulabilecek korkunç olayların varlığı söz konusu.

Bölge insanı, özellikle Diyarbakır ilimiz ilçeleriyle beraber artık bu ağır sıkleti kaldırabilecek güçlü bünyeye sahip değildir.

Ne halkın, ne bölge insanının, ne de devletin bu tür korkunç olayları kaldırabilecek güçlü hiçbir görüntüsü kalmamıştır.

Peki, sonuç ne olabilir sorusuna karşılık verilebilinecek cevap da yok.

Sadra şifa verebilecek var olma ümidi de yok.

Anlayacağınız, gün gittikçe tablo daha bir karanlıklaşıyor.

Polis ne yaparsa yapsın, her gün biraz daha türeyen olaylar sanki gizli bir el tarafından itiliyor ve sahneye konuluyor.

Polisin şüphe üzerine durdurduğu bu araçtan çıkan cephanelikler nereye gidiyordu?

Ne var ki buna dahi bir türlü açıklama getirilmiyor.

Hâlbuki Hindistan’daki Sağır Sultan dahi biliyor ki bu cephanelik yakın civar ilçelerden veya köylerden depolanmış ve Diyarbakır merkezde, Sur ilçesinde devlete karşı, polise karşı kullanmak için teröristlere verilmek üzere hazırlanmış bir mühimmat sevkıyatıdır.

Ama ne yazık ki adres yok, kimlik yok, kaynak yok, nerden geldi, nereye gidiyor meçhul?

Çok büyük bir muamma…

Valilik, Emniyet Teşkilatı bunu adresi ve kaynağıyla beraber kamuoyuna izah ederek köklü bir açıklama yapması gerekirken, yapmıyor?

Olup bitenler sanki işin içinde bir sır varmış gibi terörün can damarları gizli tutuluyor, resmiyet niye kamuoyuna açıklık getirmiyor anlaşılır gibi değil...

En azından devlet ağzıyla bu olaylar açığa çıkarıldığı zaman, kamuoyuna yansıtıldığı zaman, kamuoyu da kimin ne olduğunu, nerde olduğunu, ne niyetle ve nasıl çalıştığını bilir…

Ki bildikten sonra ona göre de herkes kendine çekidüzen verir.

Tavrını ona göre alır...

Ama görünen odur ki böylesine malumatlar, olaylar kamuoyuna pek yansıtılmıyor.

Bu nedenle terör odakları her gün biraz daha palazlanıyor, büyüyor, çoğalıyor.

Yarattığı korku imparatorluğuyla, yayılıyor.

Gerçekten halk çok tedirgin…

Ekonomi ibresi nerdeyse sıfıra vuruyor.

“Benim bu işyerime ne zaman saldırı tehlikesi oluşacak” endişesinden kimse kendini kurtaramıyor.

Bir serseri kurşun Tahir Elçi’nin ensesine vurulduğu gibi benim de, seninde, herkesin de ensemden vurulabilinir, korku ve endişesiyle karşı karşıya.

Siyasilerimizden gelenek haline gelen taziye kibarlığı gerçekleşiyor.

Bunun da öyle düşünüyoruz ki Allah rızası için değil, siyasetin geleceği içindir.

* * *

Evvelki gün CHP Lideri Kılıçdaroğlu Diyarbakır’a gelir gelmez ayağının tozuyla merhum Tahir Elçi’nin ailesinin ziyaretine gidiyor.

Ve başsağlığı diliyor.

Tabi bir de teröristlere “arkadaşlar” diye hitap ediyor.

Böylesine gaf yapmak.

Ama kasıtlı yapmak, herkesin kârı değildir.

CHP lideri teröristlere seslenerek “Barikatları kuran arkadaşlara da kişilere de kim yapıyorsa onu bilmiyoruz tabii, siz Tahir Elçi’yi seviyorsanız onun vasiyetinin gereğini yapın, kaldırın” diyor…

Çelişkili ifadeye bakınız sevgili okurlar.

Tahir Elçi’ye suikast kuran barikatçı teröristlere “Tahir Elçi’yi seviyorsanız” ifadesini kullanıyor.

Bu kadar yanlış, karışık ve çelişkili cümleler, iyi niyetli bir siyasi liderin ağzından çıkması mümkün değil…

Ne yazık ki Türkiye’mizi sözde yönetmek isteyen böylesine siyasetçilere de doğrusu “Can kurban (!)” diyelim.

Evlere şenlik, nazar değmesin.

Darısı daha daha başka ulusalcı, halk partililerin başına demekten başka bir şey diyemiyoruz.

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

Gerçekten Türkiye bir bütünlük içerisinde yaşamak istiyorsa, ister Türkler, ister Kürtler, ister Laz, Çerkez ve Araplar, her kim olursa olsun, hangi coğrafyada olursa olsun, tarihi bütünlüğümüzü, birlikteliğimizi, beraberliğimizi idrak etmelidir.

Başta siyasi muhalefetin liderleri olmak üzere tüm siyasi beyler lütfen arkasına bakıp yakın tarihimizin karanlık sayfalarını açsınlar, incelesinler.

Bu insanlarımızın bugünkü hale gelmesinin yegâne sebebi mucibesini de orada görsünler?

Cumhuriyeti kuran cumhuriyetçi komitenin haçlı emperyalizmle yapmış olduğu anlaşmalar ve sözleşmeler içerisindeki geçen cümlelerin geleceğimizi nasıl açıkça ve alenice anlattığını görürler?

Ki bu da, onlara yeter de artar.

 

 

***

 

Sevgili okurlar…

Makam, mevki ve geleceğini temin etmek için, yüzde 99’u Müslüman olan bir milletin dinini, inancını, Kur’anını, ama her şeyini haçlı emperyalizme rüşvet olarak feda ederek, hain planlarla Lozan’dan dönen İsmet İnönü’nün ve bazı arkadaşlarının tarihçelerine göz atmak gerekir.

Bu tarihi gerçekleri görmezlikten gelen siyasi oluşumların hiçbirisi samimi değildir diyebiliriz.

Geleceklerini de tayın edemezler.

Yüce kitab-ı mübin olan Kur’anımıza inanıp okuyan ve anlayan her Müslüman, ister Türk olsun, ister Kürt olsun, Arap olsun, Acem olsun, Kur’andan uzaklaştıdığı müddetçe peşinen fermanını kendi eliyle asmış demektir.

Kur’an ayet be ayet bize küfür dünyasına karşı dik durmayı, yürekli olmayı, harp sanatını öğrenmeyi ve herşeyden önce sabırlı, metanetli, azimli bir millet olmamız gerektiğini emrediyor…

Ama tüm bunların hepsi geri plana atılmıştır..

İşte bu hakikat ölçeğinde, tarihi hıyanet ve ihanet şebekelerinin bu milleti nasıl arkadan vurduğunu herkes artık anlamalıdır.

Halkı kandırarak siyaset şovmenliğiyle kimse bir yere varamaz!

* * *

Evet, değerli dost okurlarımız.

Bugüne kadar nasyonalcı, ulusalcı, Kemalist zorbalığıyla haçlı emperyalistlere el uzatarak, o dünyadan barış bekleyenler bize göre çok büyük yanlışlıklar içerisindedir.

Yazımıza son verirken, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Enfal suresinin 65 ve 66. ayetinin yüce mealini sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Ama tavsiyemiz de anılan bu her iki ayet dahil olmak üzere Enfal ve Tevbe suresinin merakla tüm ayetlerini incelemek için okumanızı tavsiye ediyorum.

Orijinal metinden okuyamayan dostlarımız varsa da mealini okumalıdırlar.

Mealini de belirleyemiyorlarsa, tefsir ilmini iyi bilen değerli bazı din âlimlerinizden öğrenmelerini tavsiye ediyorum.

Bu her iki ayet gerçekten Müslümanları küfür emperyalizmine karşı başta Medine’deki Yahudi ve münafıklarla yapılan savaş tekniğini öğrenmeyi bildiriyor, iman ve sabır tavsiye ediyor…

Onun için böyle ezberden “ben Müslüman’ım” demekle bir yere varılmıyor.

Bırakın, dünyanın dev emperyalist ülkelerine karşı mücadele vermek, içimizdeki terör odaklarıyla mücadele vermede bile zorluk çekiyoruz.

Zira elimizi dinimizden çektiğimiz gibi, sırtımızı da dini gerçeklerden çevirdiğimiz için hangi yolda olduğumuzun farkında değiliz.

***

Enfal Suresinin 65. Ayetinin meali aynen şöyle;

“Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir”

66. ayetin meali de şöyle;

“Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…