NASYONAL LENİNİZM VE KEMALİST YAPI!? (III)
Evet, sevgili okurlar…
Bilindiği üzere güncelliğini koruyan gündem Türkiye'deki
mevcut yaşanan terör olaylarıdır.
Özellikle coğrafyamızda…
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde…
Ergün biraz daha oldukça artan, gittikçe de azgınlaşan
"terör olayları" ne yazık ki bölgemize ve insanlarımıza nefes
aldırtmıyor. Ahali tedirgin, travma geçiriyor ve tabiri caizse diken üstünde…
Esnaf, tüccar, tüm iş çevreleri oldukça ağır ekonomiksel
kayıp yaşıyor.
Senet ve çek gibi borç ödemelerini yapamıyor.
Günlük nerdeyse, Diyarbakır’ımızın özellikle Sur içi
bölgesindeki tüccar, esnaf, iş çevreleri "siftahsız" kepenk
indiriyor.
Sıkıntılar büyük.
***
Düşünün olaylar o kadar şiddetli yaşanıyor ki, "Camii
Kebir" yani Ulu Camii olarak adlandırılan tarihi büyük camide Cuma namazı
bile kılınamıyor.
Diğer camiler ise zaten kapılarına anahtar vurmuş…
Değim yerindeyse Diyarbakır, önemli bazı ilçeleriyle
birlikte işgal içinde.
Bu kötü manzara bu yanlış görüntü daha ne zamana kadar
devam edeceği ise bilinmiyor?
Peki, bu iş nereye kadar sürecek sorusuna da cevap veren
yok?
Bir önceki yazımda; “Diyarbakır ilimiz ilçeleriyle
beraber artık bu ağır sıkleti kaldırabilecek güçlü bünyeye sahip değildir.”
demiştim.
Ne yazık ki, her gün gittikçe oluşan ve kanayan yaralar
bizim bu sözümüzü onaylamaktadır.
***
Gün geçmiyor ki polis ve asker şehit olmasın.
Caddelerde, sokaklarda, hendekler kazılıyor.
İnsanların geçişi engelleniyor.
Bölge sakinleri tedirgin ve korku içinde, belirsizlikleri
yaşıyor.
Binlerce insan kendi evini ve iş yerini terk etme zorunda
kaldı.
Göç hızla arttı.
Vatandaşlar ya bölgeyi terk ediyor. Ya da en yakınındaki
güvenirli bölgelere veya yakınlarına sığınıyor.
Tüm bunlara rağmen devlet, yıllardan beri Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, terör hareketinin adını PKK terörü deyip
durmaktadır.
Nerdeyse 40 yıldan beri siyaset, devlet politikası
olup-biteni illa ki Abdullah Öcalan’ın terörü olarak anlatmaktadır.
Oysaki 12 Eylül ve 28 Şubat faşizan hareketini görmeyen
devlet, oldukça bu coğrafyaya münhasır bilerek veya bilmeyerek hükmen PKK
propagandası yapmaktadır.
Ama her nedense yıllardan beri devletin derininde oluşa
gelen DHKP-C terörünü göremiyor.
Hele hele DHKP-C’nin canlı terörünü hiç görmüyor.
Oysaki yapılan derin ve kapsamlı araştırmalarımıza göre
bu bölgelerimizde ne kadar PKK terör örgütünün aktif faaliyetleri varsa mutlaka
ve mutlaka kesinlikle içinde DHKP-C vardır.
Ergenekon’unda, JİTEM'inde, aktif bir şekilde hem de
Kemalist faşizan güçlerini kullanarak PKK ile kolektif işbirliği içinde
faaliyet yürütmektedir.
Ama ne yazık ki Bölgede birçok mücadele odakları bunları
biliyor yazıyor-çiziyor ise de kulaklarına pamuk tıkamış kendini sağırlaştırmış
devlet bunları görmüyor?
Milli İstihbarat, Askeri istihbarat, Jandarma istihbarat
gibi devletin gizli birimleri bu vakanın hakikatini görmüyor veya görmezlikten
geliyor.
***
Biz bunları yazmaktan, söylemekten, buradan ifade
etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
Çünkü ilkelerimiz buna izin vermiyor.
"Hakikate karşı susan dilsiz şeytandır"
düsturuyla hep söyleyeceğiz!
Ama ne var ki, sorularımıza bir türlü yanıt bulmuş veya
almış değiliz.
Peki, bu gidişat, sonuç nereye varır derseniz?
Doğrusu cevap vermek güç.
Çünkü yaşadığımız coğrafya gibi, bulunduğumuz Ortadoğu'da
da "at izi, it izine karışmış" durumdadır.
***
Aslında, yıllar yılıdır yaşadığımız "terör ve
şiddet" tıpkı, DAEŞ'e yönelik yürütülen politika gibidir!
Tüm dünya.
Özelliklen de, Emperyalist haçlı güçleri şuan tüm
politikalarını DAEŞ’e odaklandırmıştır.
İç ve dış siyasetleri dâhil olmak üzere…
Oysaki DAEŞ denilen bir terör "tamamen kendi
güdümlerinde" faaliyet yürütmektedir.
Şiddet var, terör var, insanlık dışı vahşet var.
Ama emir-komuta bu faşizan yapıların, ülkelerin haçlı
güçlerin kontrolündedir.
DAEŞ, hayali ve kasıtlı olarak biçimlendirilmiş bir
projedir.
Ki bu projenin ve bu terör hareketinin oluşturulmuşluğun
ana stratejisi de, Yüce İslam dinini hedef alıp, yeryüzünde kaldırılmasıdır.
***
Zira görünen o dur ki bu iş yalnız bugüne ait değildir.
19. Yüzyılın ilk çeyrek asrının başlangıcından beri devam
ede gelen bir projedir…
Ki ilk önce Osmanlıyı yıkıp İslam dünyasını başsız
bıraktılar. Sonra da, İslam ülkelerini "bölüp-parçalayıp",
devletçiklere dönüştürdüler.
Etnik kimlik üzerinde; toplumsal kamplar yarattılar.
Piyon lider ihdas ederek; milletleri "asimile"
ettiler…
Yani sonuç itibariyle, Emperyalist küfür dünyasının,
İslam'a yönelik bir yok etme projesinin, aşama aşama hayata geçirilmesidir; bu
terör örgütleri.
Müslümanları bir birine kırdırmaktır.
Ki dikkat edin; "şiddet ve terör" sadece ve
sadece, İslam ülkelerinde ürüyor ve barınıyor.
***
Sevgili okurlar.
Onun için hep diyorum...
Bu işin başlangıç oyunu ne ise günümüzdeki çeşitli terör
oyunları da aynı o projenin uzantısıdır.
Hedef, İslam ülkeleri içerisinde "ayakta
durabilen" tek ülke olan Türkiye’nin parçalanmasıdır…
Bölünmesidir…
Yutulabilinecek bir lokma geline getirilmeye dayalı;
sinsi plandır…
Yıllardan beri sahneye konulan bu kirli proje ne yazık ki
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge insanın üzerinden sahneye konulmaktadır.
Buna ne ad konulursa konulsun hedef aynıdır.
Haçlı emperyalist ve siyon kökenli rejimlerin ve
devletlerin; bölgemizde yaratmak istediği "BATAKLIK"tır.
***
Bize göre; merhum Tahir Elçi'ye yönelik yapılan suikast,
yalnız bir noktaya odaklanmamalıdır.
Oysaki araştırdığımız bazı istihbarı bilgilere göre,
saldırı bir kolektiftir.
Yani PKK bu işte ne kadar sorumlu tutuluyorsa, bir o
kadar da DHKP-C de, Türk solunun derin odakları da bir o kadar sorumludur.
Bu kolektif yapı; her alanda faaliyet içerisindedir.
Tıpkı, 28 Şubat döneminde bölgede işlenen faali meçhul
cinayetler gibi.
Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5
Polis memurunun şehit edilmesi olayı da, bu kolektif yapının eseri.
Her ne kadar, Hizbullah denilen İran yanlısı bir terör
örgütüne "ihale" edildiyse de; hakikat budur.
Kültürümüze mal olmuş bir halk deyimi verdir. "BUNU
KÜLAHIMA ANLAT..."
En derin saygı ve sevgilerimle.