ÖRTÜK DARBE ÇEŞİTLERİ VE BIDEN=KILIÇDAROĞLU MU?

Sevgili okurlar..

Son iki sohbetimize başlık olarak; “EKONOMİKSEL SIKINTILARIMIZ=FAİZ VE KUR FACİASI!..” ifadesini kullanmıştım..

Bu ifadenin detayında da, günümüzde vuku bulan “ekonomik ve sosyal yöndeki” yaşanan, yaşatılan hadiseleri irdelemiştik..

Sebep, sonuç ilişkisini ortaya koyarak, tarihe de atıfta bulunmuştuk...

Sohbet başlığımızı değiştiriyoruz..

ÖRTÜK DARBE ÇEŞİTLERİ VE BIDEN=KILIÇDAROĞLU MU?” ifadesiyle, bugünkü sohbetimizi icra edeceğiz..

Aslında başlık değişse de, sohbetimizin muhtevası birbiriyle ilişkili olduğu gibi, odaklandığımız ana tema birdir..

Yani olumsuzlukların üreme merkezi ve ana unsuru, açık ve nettir..

Ki o da altı oklu CHP’nin ortaya koyduğu anlayıştır...

Kuruluşu da, felsefesi de, siyaseti de kesinlikle “milli ve yerli” değildir..

Dışa bağımlıdır..

Yani dış mihrakların nam-ı hesabına kuruluş tarihi itibariyle “halka rağmen halka dikte vesayetini reva görmüştür...”

Ama hiçbir zaman halkın meşru demokratik oylarıyla “iktidaragelmemiş, getirilmemiş, gelebilme şansını da elde edememiştir...

Çünkü bu millet feraset sahibi ve olup-bitene vakıftır, uyanıktır...

Açlığa da, yoksulluğa da ve yokluğa da, yani tüm ekonomiksel sıkıntılara katlanır..

Amma velâkin, ülke düşmanlarını, din, inanç ve tarih düşmanlarını hiçbir zaman affetmez...

Affetmemiştir, affetmeye de meyil vermezdir...

***

İşte ABD Başkanı Joe Biden..

Gerek ABD Başkan Yardımcısı iken ve gerek Başkanlığa getirilmiş mevcut haliyle bir düşünelim...

Dünü ve bugünü göz önüne getirelim..

Biden acımasız, sömürgeci, faşist, emperyalist bir lider...

Onun kalbinde, ruhi derinliklerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı zerre-i miskal bir samimiyet taşımadığı kuşku götürmez bir gerçektir..

Bilakis kin var, gayz var, nefret var.

Çünkü, AK Partinin iktidarda bulunduğu müddetçe ABD’nin çıkarları az da olsa eksiye düşebilir endişesi ve kaygısıyla Türkiye’ye karşı bir dizi operasyonel faaliyet içerisinde bulunuyor..

Yoksa, daha ABD Başkanı olmadan önce seçim evresinde Erdoğan’a diş bileyip, şu lafı etmezdi..

 “Erdoğan’ı demokratik yollarla devireceğiz.”

Tabi onun kullandığı demokratik kelimesi, “özdedeğil, sözde olan bir kelimedir.

Altında antidemokratik melanetler var...

Yani “Darbelerle indireceğiz” demek istiyor..

Aslında dediği şu..

Gerek ekonomiksel olarak, faizcilik yoluyla ve gerekse de doların acımasız artışlarıyla harekete geçeceğiz(!)

Tarihi efsanevi CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu’yu da iktidara getireceğiz.

Örtük darbelerle Erdoğan’ı götüreceğiz, Kılıçdaroğlu bizim adamımızdır ve kendi adamımızı Türkiye’nin başına getireceğiz ve rahatlıkla Türkiye’yi yem yapıp kendimize ve yakın dostlarımıza yedireceğiz.”

Niyetin hulasası ve amacı tamamıyla bu..

Her zaman da söylediğimiz gibi doların hızla büyük bir artışla Türk Lirasını eritme politikası direkt olarak Erdoğan ve AK Partinin iktidarını güçsüz hale getirip, alaşağı etme stratejisidir.

İster seçim yollarıyla olsun, ister örtük darbelerle olsun, ister açık darbelerle olsun; Erdoğan’ı devirmek!..

Gerçek şudur; doların Türk lirasına galebe çaldığı an ve karşılık bulamadığı zaman, işte o hükmen de olsa darbedir.

Bu itibarla Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da bunun çok iyi farkında olduğuna inanıyoruz ve öyledir.

Her zaman söylediğimiz gibi…

Dışarıdaki hıyanet güçleriyle içerdeki “muhalefetadı altında hıyanet ve ihanet unsurlarının ittifakı dağılacak, parçalanacak ve Erdoğan yine devletin başında başı dik, alnı açık bir devlet büyüğü olarak iktidarına devam edecektir inşallah.

Öyle düşünüyoruz ki herkes bu yönde Erdoğan için dua ediyor.

Bu söylediklerimizin ana çizgisi de zaten dünden beri Başkan Erdoğan’ın yaptığı sert açıklamalar ve doların aşağıya çekilmesi, bariz bir şekilde kendini göstermiş durumdadır.

Biz de iki gün önceki yazımızda söylemiştik.

Her şey sabırla olur.

“Es-sabru miftahul farac..”

Sabır daima kurtuluşun, mutluluğun, başarının anahtarıdır ve sonucudur.

Zaten Başkan Erdoğan da diyor;

“Men sabare zafere”

“Sabreden zaferi yakalar.”


***

Bakınız, sevgili dostlar.

Yeni Şafak Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Yusuf Kaplan Hoca’nın bir önceki gün köşesinde yazmış olduğu çok çarpıcı tespitler var...

Bizim yazdıklarımızı kanıtlıyor ve onaylıyor durumda.

Yusuf Kaplan Hoca ne diyor;

“İkisi dışarıdan ikisi içeriden dört örtük darbe yiyoruz!”

“Yaşanan ekonomik krizi sadece içeriyle ya da sadece dışarıyla açıklamak yanıltıcıdır ve bizi yanlış yerlere sürükler ve sorunu içinden çıkılmaz hâle getirir, kangrene dönüştürür.

Önce şunu iyi hatırlayalım: Şimdi ABD Başkanı olan Joe Biden, ABD Başkan Yardımcısı iken açık açık, “Erdoğan’ı demokratik yollarla devireceğiz” dedi, değil mi?

Bunu herkes ağzı açık izledi!

Herkes değil belki!

Çünkü bazı siyasîler ve çevrelerse ellerini ovuşturarak seyretti, beklenti içine girdi.

Biden, Başkan seçildikten sonra sürekli olarak Ankara ABD Büyükelçiliği’ni aşındırmaktan çekinmedi o birileri. Art arda üstelik de! Ve milletin gözünün içine baka baka!

Yüz kızartıcı bir ilişki biçimi bu, öyle değil mi?

Biden’ın açıklamasını göz ardı ederseniz, Türkiye’de yaşanan döviz ve faiz darbesini anlayamazsınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan dövizle ilgili radikal açıklamalar yaptı. Faizlerin düşürülmesiyle ilgili olarak da çok sert söylemler geliştirdi.

Döviz ve faiz meselesinde Türkiye öylesine bir dış baskıyla ve müdahaleyle karşı karşıya kaldı ki, hem Merkez Bankası Başkanı’nın hem de ekonomi bakanının kellesi gitti!

Mecburen!

15 Temmuz darbesini tekrarlamak yerine ekonomik darbeyle intikam alacaklar diye yazmıştım, bu sütunda bir kaç defa.

Türkiye, daha önce, Trump döneminde de, Gezi kalkışması sırasında da büyük ekonomik darbelere maruz kaldı. Gezi kalkışması, Türk ekonomisinin, kelimenin tam anlamıyla şaha kalkışını durdurmak için tezgâhlanmış örtük bir darbe girişimiydi. Bu örtük darbeye ağaç ve tabiat katliamı süsü verilmesi tam da Alain Badiou’nun söylediği anlamda ahlâksızlıktır!

Emperyalistlere şu ya da bu şekilde direnen, teslim bayrağı çekmeyen, hatta meydan okuyan ülkeler, önce askerî darbelerle değil de, ekonomik, siyasî ve sosyal darbelerle diz çöktürülmeye çalışılıyor; sonuç alınamadığında askerî darbelere girişilmekten çekinilmiyor.”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bizim üç günden beri bu yönde kaleme almış olduğumuz tespitlerin birer kanıtlayıcı yan delilleridir.

Ama tüm bunlarla beraber, bu demek değil ki “rahat uyuyalım, rahat oturalım, bir şey olmaz” manasını taşıyor. 

Tam tersine daima millet olarak iktidarla el ele verip teyakkuz halinde olmamız gerekir diye düşünüyoruz.

Bu çağrı ve temenniyi dile getirirken, her zaman söylediğimiz gibi AK Partinin, içini kesinlikle temizlemesi gerekir.

Halkın her zaman şaibeli olarak görüp baktığı kimseleri ön planda değil, arka planda durmaları dahi bize göre mubah değildir.

Onlar, Osmanlının temeline son dönemlerinde sızdırılan devşirmeler gibidir...

Malum, Yahudiler yerli ırkçılık taassubu anlayışıyla işbirliği yaparak saraya sızdılar, nihayetinde 31 Mart Hadisesi sonucunda Sultan Abdülhamid’i devirdiler.

Tarihi cihanşümul bir devlet ortadan kaldırıldı.

Meydan devşirmelere kaldı...

Devşirmeler de istediği şekilde devletin bünyesinde rol aldı...

Nihayet İngilizler, elini kolunu sallayarak Türkiye’ye geldi..

İstanbul’u işgal etti..

Filistin’de bir İsrail devletini garantiye bağlamak üzere 1923’te cumhursuz bir cumhuriyet kurulmuşsa da sonuç ve netice itibariyle tek parti şeflik ve dipçik uygulamasını gerçekleştirdiler..

Devletle milleti birbirine düşürdüler..

Sonuç itibariyle bugün o batıl ve o yanlış, uyduruk ve ithal anlayışın temsilcisi, darbeci anlayışa sahip Kılıçdaroğlu ve yandaşları, aynı rotada faaliyet yürütüyorlar...

Temsiliyet bugün onlarda…

En derin saygı ve sevgilerimle.